20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Arıların nesli mi tükeniyor?

Son zamanlarda bal arılarının ölümü hakkında birçok şehirden haberler geliyor. Bal üreticileri tahmini olarak ülke genelinde var olan kolonilerin üçte birinin kaybedildiğini düşünüyor. Bütün bunlarsa akıllara şu soruyu getiriyor: Arıların nesli mi tükeniyor?

ALİ DEMİRTAŞ20 Ekim 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Arıların nesli mi tükeniyor?

Türkiye genelinden bal arılarının ölümüyle ilgili birçok haber geliyor, bal üreticileri konuyla ilgili seslerini duyurmaya çalışıyor. Şu zamana kadar arı kolonilerinin yüzde 40’ının öldüğü tahmin ediliyor. 2019 yılının Mart ayında açılacak olan arılarda ise yüzde 80’lik bir kayıptan bahsedileceği öngörülüyor. Yetkililere göre ülke genelinde arıların ölümünün artmasının birçok nedeni olabilir. Ulaşımdaki kolaylıklardan dolayı bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşması, aşırı sıcaklık değişimi ve zirai ilaçlar gibi birçok neden ölümler için etken sayılabilir. Peki, bütün bu süreç nereye gidiyor? Arıların neslinin tükenebilir mi? Böyle bir tehlike varse nasıl çözümler geliştirilebilir? Bu ve daha fazlasını kimyager ve bal üreticisi Nevzat Çağlayan ile konuştuk. Çağlayan’a göre eğer radikal önlemler alınmaz ise arıların geleceği hakkındaki bütün olumsuz teoriler gerçekleşecek. 

İleriki zamanlarda bunun bir faciaya dönüşmemesi için duyarlılık oluşturulup bilinçli bir yol izlenmeli. İnsanoğlunun doğada yaptığı tahribatlar çok büyük. Ve arı ırkı için gelecek hiç de iyi görünmüyor. 

ANADOLU’DA ARI KALMAYACAK

Kimyager ve bal üreticisi Nevzat Çağlayan fenni arıcılık tarihi boyunca yaşadıkları en kötü sezonu geçirdiklerini söylüyor. “Baharda çok yağış oldu ve arılar istenen seviyeye gelemedi. Ve hasat dönemi yani Temmuz ayı da kötü geçti. Birçok arıcı bal bile alamadı. Bal olmayınca arılar yeteri kadar beslenemedi. Ve arıda birçok hastalık kendini gösterdi. Arılar bünye olarak da zayıf olunca savunma yapamadılar.” şeklinde konuşan Çağlayan, bunun görünen kısım olduğuna dikkat çekti. 

Asıl büyük mesele ise şu: “Arılar normalde böyle doğal afetlere karşı dayanıklı. Lakin yasak olmasına rağmen yaklaşık 15 yıldır Türkiye’de hibrit arı üretilip satılıyor. Ve özellikle 4-5 yıldır ülkenin her tarafına hibrit arılar aşırı derecede dağıldı. Dünyadaki arı ırklarının yüzde 20’lik çeşitliliğini temin eden Anadolu şu an arı ırkında çöplüğe dönmüş durumda. Arıların binlerce yıl doğal seleksiyonla elde ettikleri savunma mekanizmaları çöktü. Yani yerel arı ırkları olsa idi bu faciayı çok az hissederdik. Şu ana kadar Doğu Anadolu başta olmak üzere yüzde 40’lık koloni kaybı var. Bu sayı Mart ayının sonunda yüzde 80 belki yüzde 90 koloni kaybı olarak yansıyacak. Ve önlem zamanını da geçirdik.” Çağlayan’a göre eğer önlem alınmazsa önümüzdeki beş yıl içinde Anadolu’da arı kalmayacak.

ASIL SORUN HİBRİT ARILAR

Yaklaşık yetmiş yıl önce İngiltere’de bir papaz tarafından mendilin çaprazlama yöntemi kullanılarak hibrit bir arı geliştirildi. Papaz arısı denen bu hibrit arı dört ayrı kıtadan toplanan beş ayrı ırktan elde edildi. Çaprazlamalarda kullanılan arılardan biri de Mersin limanından götürülen Anadolu Arısı’ydı. Beş ayrı ırkın genetik özelikleri kullanılarak elde edilen Papaz Arısı; uysal, kışa dayanıklı, çok yavrulayan ve de üst düzey nektar toplayan özelliklere sahipti. Nevzat Çağlayan’a göre işte bütün sorun her geçen gün dünyaya dağılan hibrit menşeili arıların varlığı. 

TEHLİKE BİLEREK YAYILDI

Binlerce yıl doğal seleksiyonla bulunduğu yerin doğal ortamına adapte olmuş ve bazı hastalıkları yenecek özellikler edinmiş binlerce arı ırkı, hibrit genlerin yayılmasıyla yok olmakla karşı karşıya. 

“İlk etapta hibrit arının üretimi duyurulmadı. Bir müddet bal üretiminde kullanıldı. Sonra nektarını tam mayalayamadığı, baldaki nemi olması gereken seviyeye indiremediği, genetik olarak melez olduğundan birkaç nesil sonra çok kötü özellikler gösterdiği ve savunma mekanizmalarının eksikliği fark edildi. Bu sıkıntılar bilinmesine rağmen dünyaya pazarlandı. 

Sonuç olarak doğa ile bizim aramızda en belirgin formlardan biri olan arıların genleriyle oynamak gelecek yıllarda büyük facialar doğuracak. Ve maalesef ülke olarak bu konuda bir çalışmamız, toplum olaraksa bir hassasiyetimiz yok.” şeklinde konuşan Çağlayan, birçok özelliğinden dolayı Türkiye’de de bu arı geninin yayıldığına dikkat çekiyor.

YEREL ARICILIK İÇİN ZEMİN HAZIRLANMALI

Hibrit arının çoğaltılıp satılması yasak ancak internet ortamında satışı çok kolay yapılabiliyor. Çağlayan’a göre çözüme giden ilk yol Tarım Bakanlığı’nın hibrit gen taşıyan damızlıkları yok edip yerine yerel ırk üretimini dikte etmesi. Buna uymayan işletmelerin kapatılması ve gerekli duyarlılık için ulusal bir bildiri yayınlanması gerektiğini söyleyen Çağlayan, yerel ırka geçmek için teşvik edilmesi, yerel arı ırkının korunması ve yaygınlaştırılmasını savunuyor. Aksi takdirde arıcılık sektörünün biteceğini, polinasyonun gerçekleşmemesinden dolayı zirai ürünlerde ve doğal yaşamda da büyük kayıpların yaşanacağının altını çiziyor.

1. Resim: Normal arının örmüş olduğu peteğin bal perdesi/petek sırrı. 

2. Resim: Normal arı altıgen gözenek yapıyorken hibrit arı altıgen gözenek yapamaz. Duvarı sıvar gibi peteği sıvar.

Şu zamana kadar arı kolonilerinin yüzde 40’ının öldüğü tahmin ediliyor. 2019 yılının Mart ayında açılacak olan arılarda ise yüzde 80’lik bir kayıptan bahsedileceği öngörülüyor.

Nevzat Çağlayan, hibrit arının özellikle Tokat’ta üretiminin yapıldığını ve Türkiye’nin her tarafına yollandığını söylüyor.

Arıcılıkla ilgili bir başka sorun da sektörde çalışan üreticilerin emeklerinin karşılığını alamadıkları için bu mesleği yeni nesillere öğretmek istememeleri. 

TÜRKİYE’DEKİ ÜRETİM DÜNYA ORTALAMASININ ALTINDA

Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre, dünyada 81 milyon dolayında arı kolonisi var ve bunlardan 1.650 ton civarında bal üretiyor. Ülkemiz de uygun ekolojisi, zengin florası ve arı varlığı ile dünya arıcılığında söz sahibi ülkelerden biri. Nitekim Türkiye yaklaşık 7.5 milyon kovan varlığı ve yıllık 102 bin ton civarında bal üretimi ile dünya sıralamasında Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Bununla birlikte ülkemizde kovan başına alınan bal verimi 15-16 kg gibi oldukça düşük seviyede. Bu miktar, arıcılık sektörü gelişmiş ülkeler bir yana, dünya ortalamasının (20kg) bile çok altında.

ÜRETİCİLER MESLEĞİ GENÇLERE ÖĞRETMİYOR

Nevzat Çağlayan’a göre bir sorun da sektörde çalışan üreticilerin emeklerinin karşılığını alamamalarından dolayı bu mesleği yeni nesillere öğretmek istememeleri. “Bir araştırma yapılsa Türkiye’de arıyla uğraşanların yaş ortalamasının çok yüksek olduğu görülecektir.” diyen Çağlayan, gençlerin bu meslekte bir gelecek göremediklerinden dolayı arıcılığa yönelmediklerini ifade ediyor. Çağlayan bütün bunların sonucunda da sektörün kendini yenileyemediğini söylüyor.