25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Bir hastalık alameti: Sahte profiller

İlerleyen teknoloji ve akıllı telefonlar ile sosyal medya hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Beğenilmek ve takip edilmek uğruna başkalarının görüntülerini, hayatlarını ve hatta acılarını da sahiplenmeye bunu egomuz için malzeme haline getirmeye başladık. Uzmanlar ‘sahte profillerin’ ruh sağlığımızı tehdit ettiğini söylüyor. 

SİNEM KARAHAN30 Mart 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Bir hastalık alameti: Sahte profiller

Gelişen internet teknolojisi ile sosyal medya hayatımızın merkezine yerleşti. Facebook ile yaşamımıza sızan dijital platformlar Twitter, Instagram derken dört bir yanımızı kuşatır hale geldi. Sıradan hayatlarımız birden bire ‘The Truman Show’a dönüştü. Yaşadığımız her ânı, yediğimiz, içtiğimiz her şeyi paylaşmaya, paylaştıkça sistemin içine entegre olmaya başladık. Hobilerimiz ve zevklerimiz de değişti. Beğenilme, takip edilme arzusuyla hepimiz; birer fotoğrafçı, yazar, yönetmen ve editör oluverdik. Aldığımız beğeni ve yorumlar egomuzu, egomuz ise yaşantımızı yönetir hale geldi. Hâl böyle olunca ‘popülarite’ uğruna sahte profiller oluşturulmaya başlandı. Öyle ki insanlar başkalarının hayatlarını, acılarını, mutluluk ve hastalıklarını bile kendilerininmiş gibi gösterir oldu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi, Dijital İletişim Araştırmacısı Doç. Dr. Ali Murat Kırık, yaygınlaşan sosyal medyanın Alvin Toffler’in ‘Üçüncü Dalga’ kitabını akıllara getirdiğini belirtiyor. Doç. Kırık, “Özellikle kendi içeriklerini üreten, paylaşımlarını gerçekleştiren, bilgi ve içeriklerini aktaran kullanıcılar halini alan günümüz insanı hem üretici hem de tüketici konumuna gelmiştir. Bu da Toffler’in ortaya attığı üretici ile tüketici arasındaki keskin sınırların silikleşip bu iki kavramın birleşerek oluşturacağını ifade ettiği ‘tüketen üretici’ kavramını ortaya atmıştır. Sosyal paylaşım ağları bireylerden kurumlara, pazarlamadan, reklama her yerde her alanda kullanılmaktadır. İletişimi hızlandıran bilgi elde edinimini kolaylaştıran sosyal medyanın hayatımıza egemen olmasının asıl sebebi de budur” diyor. 

52 MİLYON KULLANICI 

We Are Social’ın 2019 raporuna göre 82 milyonluk Türkiye nüfusunun 59 milyonu internet kullanıcısı, 52 milyonu ise aktif sosyal medya kullanıcısı. Giderek katlanan bu sayılar hayatlarımıza yeni kavramları da dahil etti. Örneğin 7’den 70’e hepimizin sıklıkla duyduğu ve neredeyse sektör oluşturan ‘fenomen’ler. Ne iş yaptığı, eğitimi, bilgi ve donanımı sorgulanmaksızın; milyonlar tarafından takip edilen, sevilen ve en ilginç yanı ile ‘taklit edilen’ bu insanlar birer kanaat önderi haline getirildi. Oluşturduğu sanal illüzyon ile bir mutluluk tablosu çizen bu hesaplar, -herhangi bir kontrol mekanizması da olmadığından- like uğruna yapılan her şeyi legal hale getirmeye başladı. Örneğin, yurt dışında çocuğunun hastalığı sebebiyle arkadaşları tarafından dışlanıyor olmasının acısını, kendi sayfasında paylaşan bir annenin gönderisi başka biri tarafından sahiplenerek ‘like’ malzemesi yapılabiliyor. 

KAYGI BOZUKLUĞU  

Çağın getirdikleri kişinin kendini anlatma biçimini de değiştirdi. “Tarih boyunca insanlar yaşadığı çağın özelliklerine ve imkânlarına uygun olarak kendini ifade etme çabasına girişmiştir” diyen Uzman Psikolog Ramazan Şimşek, “Göbeklitepe’deki sembollerin bile altında yatan psikoloji budur. İnsanlar o zaman sembolleri kayaya çizerek, şimdi de sosyal mecrada fotoğraf koyarak kendini anlatmaya çalışıyor. Tüm bunlar kişinin egosunu okşuyor. İşte bu egonun ana dinamiklerinden biri de beğenilme ve takdir görmedir. Eskiden insanlar bunu yüz yüze yapardı simdi de ‘like’ (beğeni) üzerinden devam ediyor. İleride belki başka formlara girer ama beğenilme ve takdir ihtiyacı bitmez. Beklenilen like alınmadığında kötü hissetmek psikolojik olarak olumsuz bir sinyaldir. İki yönlü de etkinin olması (çok like çok iyi hissetmek, çok dislike çok kötü hissetmek) kaygı bozukluğuna neden olur. Düzey arttıkça kişiliği tehdit eder hale gelir” vurgusunu yaptı. Oluşturulan sahte profillere de değinen Şimşek, “Sahte profille çok farklı bir portre çizilmesi ise kesinlikle bir kimlik sorununa işaret eder. Sahte kimliğe bürünmek artık kişi için normal bir hâl aldıysa paranoid bozukluklulara doğru giden bir eksenden bahsedebiliriz” açıklamasında bulundu. 

MUTLULUK İLÜZYONU

Doç. Dr. Kırık ise başkalarına ait gönderileri paylaşmanın altında birçok farklı motivasyonun olabileceğini, belirterek, “Sahte profillerin kurulmasının temelinde, kişinin gerçek hayatta asıl kimliğiyle mutlu olamaması yatıyor olabilir. Dikkat çekmek, etrafı tarafından ilgi görmek isteyen bireyler çareyi sahte profil açmakta bulmakta; böylece haz almaktadırlar. Fakat bu durum psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Kişi açtığı profili sahiplenmekte ve sahte profiliyle özdeşleşebilmektedir” ifadelerini kullandı. 

Sosyal medya hesapları kişinin prestij göstergesi durumuna geldi. İnsanlar en mutlu, en neşeli, en güzel anlarını ardı ardına paylaşarak tüm gerçeklerin ötesinde ayakları yere basmayan ‘pembe bir dünya’ oluşturmaya başladı. Fakat herkesin gözden kaçırdığı bir nokta var ki o da sanal alemde paylaşımları ‘anlık birer kesit’ten ibaret. Bireyin hayalini kurduğu, yaşamak istediği dünyayı oluşturmasının en kısa yolu sosyal medya paylaşımları. Algı yönetiminin en kestirme yoldan yapıldığı bu platformlar sayesinde kişi, iç dünyasından ve var olan şartlardan sıyrılarak ütopyasındaki dünyayı gözler önüne serer. Belki on saniye süren o mutlu anın önünü ve ardını bilmeksizin paylaşımı yapan kişinin mutlu bir hayatı olduğuna inanıverilir. Mutluluk illüzyonunu en iyi açıklayacak örneklerden birinin psikolojide bir savunma mekanizması olan Polyannacılık olduğunu söyleyen Psikolog Şimşek bu yalan mutluluk balonunu şöyle açıklıyor; Polyannacılık psikolojik bir sorundur; gerçeği inkar etmeyi ve gerçeği bozmayı içerir ki sorunların çözümü konusunda kişiyi bataklığa sürükler. Gerçeklikle arasının açıldığı ölçüde kişide uyumsuzluklar artar. 

Sahte kimliğe bürünmek artık normal bir hâl aldıysa da paranoid bozukluklara giden bir eksenden bahsedebiliriz

AKILLI TELEFON ORUCU 

Gerçekten internet bağımlısı mıyız? Ve eğer öyle istek bu ‘sanal’ dünyadan nasıl uzaklaşacağız? Psikolog Ramazan Şimşek, “Herhangi bir şekilde internet kullanımı günlük hayatın ve günlük sorumlulukların önüne geçiyorsa, temel işlevlerde bozulmalara neden oluyorsa ve bir süredir devam ediyorsa ‘bağımlılık’ tanısı konabilir” diyor. Sigara, alkol gibi bağımlılık haline gelen ve benliğimizi tehdit eden bu alışkanlıktan kurtulmak da son derece özveri istiyor. Yüz yüze yapılan iletişimin yerini alan, isminin aksine kişiyi sosyal hayattan ve en önemlisi gerçek dünyadan koparan sosyal platformlar özellikle teknolojinin içine doğan Z kuşağını tehdit eder nitelikte. Dijital bağımlılıklar üzerine araştırmalar yapan Doç. Dr. Kırık, yavaş yavaş bizi içine çeken bu hayaller aleminden uzaklaşmak için yapabileceklerimiz konusunda şu anekdotları paylaşıyor; Sosyal medya bağımlılığı; sosyal ağlarda sıkça vakit geçirme ve sürekli çevrimiçi kalarak dünyada olan bitenden haberdar olma durumunu ifade eden bir kavramdır. Bir hastalık ya da psikolojik bir sorun olarak da nitelendirilen sosyal medya bağımlılığı, sosyal ağların aşırı derecede kullanımı şeklinde de tanımlanabilmektedir. Yaptığımız araştırmalarda özellikle Z Kuşağı’nın daha yoğun bir şekilde bağımlı olduğu görülmüştür. Akıllı telefon orucu tutarak sanal ortamdan uzaklaşmak ve dijital detoks bağımlılıkla mücadele noktasında büyük önem arz etmektedir. İnternet kullanım saatlerinin de değiştirilmesi ve hatırlatıcı kullanımı ciddi bir kurtuluş yolu sağlamaktadır.  

SINIRLANDIRILAMAYAN ÖZGÜRLÜK HASTALIĞI 

Artan imkanlarla günümüz insanının yaşadığı bir diğer handikap ise ‘özgürlük’ kavramı. Şimdilerde özgürlük denildiğinde zihinde canlanan her şeyi yapabilme ve sınır tanımama olguları oluyor. İşte sahte profillerin bir diğer itici gücü ise tam olarak bu; sınırlandırılamayan özgürlük arzusu. X kişisi üzerinden oluşturulan hesap, bireye ölçülemez bir hareket alanı sağlıyor. Reel hayatta, eleştirilmekten, tepki altında kalmaktan çekindiği için yapmaya, söylemeye cesaret edemeyeceği her şeyi pervasızca açığa vurmaya başlıyor. Kimlik gizli kalabildiği; yüzleşme ihtimali az olduğundan insanın davranışlarına ket vuran utanma, suçluluk gibi duygular daha az hissediliyor ve kişi öz kontrolünü sağlamaktan yoksunlaşıyor. 

Sahte profil kullanımının temelinde, kişinin gerçek hayatta mutlu olamaması yatıyor