20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

'Dikey yapılaşma doğayla bağımızı koparıyor'

“Büyük şehirlerimizde örneklerine sıkça rastladığımız dikey yapılaşma modeli, insanları yalnızlaştıran ve doğayla bağını koparan bir yerleşim modeli. Yatay şehirleşme ise birçok sorunun çözümünü beraberinde getirir. Bunların başında doğal kaynakların ve jeolojik alanların daha etkili kullanılması geliyor.” 

GÜLCAN TEZCAN 6 Nisan 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Dikey yapılaşma doğayla bağımızı koparıyor'

Mimarlık eğitimine Türkiye’de başlayıp İngiltere’de devam eden ve İngiliz Kraliyet Mimarlar Enstitüsü›ne kayıtlı tek Türk firması Urbanist Architecture’ın kurucusu olan Ufuk Bahar, bilinçli bir şehir planlama ile sorunların üstesinden gelinebileceğini söylüyor. “Çok zengin bir mimari servetimiz ve bu serveti çağdaş kentsel dönüşüm sistemleri ile besleyecek imkânlarımız var. Alt yapısı güçlü, kimliği belirgin ve sosyal kültümüze hitap eden bir mimari yaklaşıma daha çok yönelmemiz gerektiğine inanıyorum.” diyen Ufuk Bahar ile tasarım anlayışını, Türkiye’deki şehirleşme sorunu çözüm yollarını konuştuk.

Mimarlık serüveniniz nerede başladı, Londra’ya nasıl uzandı? 

Eğitimime Bilkent Üniversitesi’nde başlayıp, İtalya’da La Sapienza Üniversitesi’nde devam ettim. Sonra İngiltere’de Westminster Üniversitesi’nde Kentsel Tasarım üzerine uzmanlığımı aldım. Yüksek lisansımı tamamlayıp hayatıma Londra’da devam etmeye karar verdim. Londra’da çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra mimari, tasarım ve gayrimenkul geliştirme alanlarında sektörel eksiklere yöneldim ve Urbanist Architecture isimli mimarlık büromu kurdum. Bu süreçte yolculuğumun sadece mimarlık olmadığının farkına vardım; aslında mimarlık insanların hayatlarına dokunmakmış. Yaptığın şeyin insanlara yarar sağladığını gördüğün zaman, ilham alıyorsun. Mimarlığın zarafetine, güzelliğine ve zenginliğine katkıda bulunmayı seviyorum.

İngiliz Kraliyet Mimarlar Enstitüsü’ne kayıtlı tek Türk mimarlık şirketinin sahibisiniz. Nasıl oldu bu?

Küçük bir mimarlık bürosu olarak başlayan Urbanist Architecture son yedi yılda İngiltere’de 500’den fazla projeye imza atarak çok köklü bir multidisipliner firmaya dönüştü. Projelerimizi gerçekleştirirken, bir binayı canlandıran ve ona hayat veren tüm öğelerin uyumlu olması için çaba gösteriyoruz; verimliliği kadar görsel olarak da etkileyici mekanlar tasarlamayı hedefliyoruz. Her zaman yenilikçi, yaratıcı ve sıra dışı tasarımlara yöneliyoruz ve asla bundan daha azıyla yetinmiyoruz.

Tasarımlarınızda sizin imzanızı belirleyici kılan unsurlar neler?

Londra hem çağdaş ve inovatif mimari projeleri hem de tarihi dokuyu korumaya yönelik koruyucu projeleri ile ünlü bir kent. Bu kentte gerçekleştirdiğiniz projelerde mükemmel tasarım düşünce, vizyon ve tutkunun bir araya gelmesi şart. Geçmişteki tasarımlardan etkilenen, çağdaş tasarımlardan ilham alan ve gelecekteki değişimlere cevap arayan modern bir çizgim var. Projelerimi sorun çözme ve yenilikçi mühendisliği bir araya getirerek hayata geçiriyorum.

Bana göre iyi bir mimarın görevi, danışanlarıyla beraber hayal gücünün sınırlarını aşan fikirler üretip, bambaşka dünyalara yolculuk etmelerini sağlamaktır. Bunun için hem verdiğimiz hizmet hem de vizyonumuz insanların duygularına hitap ederek bir yankı uyandırmalı. 

Uyguladığınız ‘Urbanist 4D Gerçeklik’ teknolojisi nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?

Gelişen teknolojiyle birlikte her şey gibi mimarlık ve tasarım sektörünün olanakları da gelişim ve değişim gösteriyor. Urbanist 4D Sanal Gerçeklik projesi ile Londra’da mimari tasarım süreçlerinde VR teknolojisini kullanan ilk mimarlık ofislerinden biri olduk. Bu teknoloji ile müşterilerimiz evlerinin bitince nasıl görüneceğine dair ‘gerçek’ bir simülasyon tecrübesi yaşıyorlar. Evlerini bu simülasyon ile dolaşabiliyor hatta ışıkları açıp kapatabiliyorlar. Bu sayede projeye dahil olup katkı sağlarken tasarım sürecinde daha fazla kontrol sahibi oluyorlar. Biz ise bu teknolojiyle projelerin ilerleyen süreçlerindeki kusurları önceden görebiliyor ve bu sayede baştan önlem alabiliyoruz. 

Türk mimarisine ait unsurları tasarımlarınızda kullanıyor musunuz? 

Türk mimarisine ait unsurları genellikle Türk danışanlarımın evleri ve Türk yatırımcılarımız projeleri için kullanıyorum. Türkler genellikle Londra’da Georgian ve Victorian dönemlerine ait üç, dört katlı müstakil evleri tercih ediyorlar. Bu evler arka bahçeleriyle birlikte genellikle bodrum katında sinema odası, giriş katında oturma odası ve mutfak, ve üst katlarında ise yatak odalarından oluşan bir planlama düzenine sahip. Eskiden mimari bir binanın sadece dış görünümü olarak algılanırdı. Günümüzde ise hem iç tasarım hem de mimarinin birbiriyle sinerji içerisinde olması bir tercih değil zorunluluk haline geldi. Türk müşterilerimiz için geleneksel İngiliz mimarisini Türk kültürüyle harmanlayarak, çağdaş ve fonksiyonel tarzda yapılar oluşturuyoruz.

Doğu ve Batı’nın mimariye bakışını karşılaştırdığınızda aralarında nasıl farklar var? Sizin mimari bakışınız nereden besleniyor?

Hiç şüphesiz kültürlerin yaşam biçiminin, o toplumun mimarisini kökünden etkilediği bir gerçek. Örneğin, Doğu mimarisinde görülen estetik anlayışı daha sezgisel algılanabilir bir model olarak karşımıza çıkarken, Batı mimarisi simetri ve matematik ile şekillenmiş. Bu bağlamda, doğu ve Batı’nın kültürel farklılığı mimariye büyük bir zıtlık kazandırıyor. Ben bu zıtlığı avantaj olarak kullanmayı tercih edenlerdenim. Ayrıca mekan algısı ve estetik algısı da Doğu ve Batı arasında farklılık gösteriyor.

Hem Doğu’da hem de Batı’da bu disiplini inceleme fırsatım olduğu için mimariye bakış açım iki taraftan da besleniyor. Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki; anahtar nokta  kültürel farklılıklardan yararlanarak mekansal çözümler ile kültürel estetik algısını orantılı ve etkili bir biçimde sentezlemekte.

Ülkemiz konumundan dolayı Doğu ve Batı’nın bakış açısını harmanlayan en güzel örnekleri barındırıyor. Öte yandan, Avrupalılardan kentsel yoğunluk çözümleri, ulaşım ve kamusal alan konularına nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair öğrenebileceğimiz çok fazla şey olduğunu düşünüyorum. Bu çözümleri kendi kültürel estetik, etnik yaşam stilimizle ve vizyonumuzla bir araya getirdiğimizde başarılı mimari tasarımlar ortaya çıkaracağımıza inanıyorum.

Modern dünyanın konut anlayışı artık ihtiyaçtan çok konfora göre şekilleniyor. Bu durum tasarım anlayışını nasıl etkiliyor?

Tüketim ve ulaşılabilirlik olanaklarının gelişmesiyle önceliklerimiz değişmeye başladı. İhtiyaç ve konfor arasındaki algımız da bambaşka bir şekilde dönüşüme uğradı. Mesela yüzyıllar önce, elektrik icat edildiğinde hiç kimse elektriği bir ihtiyaç olarak görmüyordu ancak şu anda hayatımızın vazgeçilmez bir parçası konumunda. Aynı şey şu anda konfor dediklerimiz için de zaman içerisinde geçerli olacak.

Geçmişe oranla her konuda daha fazla seçeneğimiz var ancak modern dünyanın konut anlayışı büyük ölçüde ekonomiyle şekilleniyor. Dolayısıyla bütçenin tasarım üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Bunun yansıması olarak, konfor konut ihtiyaçlarında öncelikli yer alıyor. İşin aslı konfor dediğimiz şey de çoğunlukla insanın ihtiyaç duyduğu konulara getirilmiş çözümler oluyor. Elbette bu durum tasarımı olumlu yönde etkiliyor ve bize daha özgür bir anlayış ve çalışma biçimi sunuyor.   

“Doğu ve Batı’nın kültürel farklılığı mimariye büyük bir zıtlık kazandırıyor. Ben bunu avantaj olarak kullanıyorum.”

YATAY ŞEHİRLEŞME PEK ÇOK SORUNU ÇÖZER 

Toplumların refah düzeyleri onların yerleşim alanları ile doğru orantılı. Kentsel tarihi, mimarlığı ve sosyolojiyi uzun yıllarca incelemek, yatay mimarinin mi yoksa dikey mimarinin mi belirli bir kent ortamının çözümü olup olmadığını anlamamı sağladı. Bu süreçte çözümün toplumda saklı olduğunu öğrendim. Çok zengin bir mimari servetimiz ve bu serveti çağdaş kentsel dönüşüm sistemleri ile besleyecek imkânlarımız var. Alt yapısı güçlü, kimliği belirgin ve sosyal kültümüze hitap eden bir mimari yaklaşıma daha çok yönelmemiz gerektiğine inanıyorum. 

Devletimiz konut üretimi ve planlı şehirleşme konularında umut verici atılımlar gerçekleştirdi. Ancak bu atılımların özellikle yerel yönetimler tarafından desteklenmesi gerektiğine ve daha sistematik bir kentsel tasarım dili ile tekrarlanabilir ve kontrol edilebilir bir şekilde hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.  

Dikey yapılaşma modelinin, insanları yalnızlaştıran ve doğayla bağını koparan bir yerleşim modeli olduğunu görüyoruz. Oysa yatay şehirleşme en temel düzeyde, doğa ve insan bilincinin yeniden güçlenmesini sağlayacaktır. 

Yatay şehirleşme dünyadaki birçok sorunun çözümünü de beraberinde getirir. Bunların başında doğal kaynakların ve jeolojik alanların daha etkili kullanılması gelir. Bu durum bize tüketim alışkanlıklarımızı gözden geçirme ve onları değiştirebilme olanağı sunar.

DOĞA İLE İÇ İÇE TASARIMLAR ŞART  

Bir labirenti andıran dikey yapılaşma modelinde yaşanabilecek doğal afetler durumunda kriz yönetimi oluşturmak oldukça güçtür. Şehirlerde artan nüfus o bölgenin doğal kaynaklarını hızla tüketmesinin yanı sıra ekolojik sisteme geri dönülemez şekilde zararlar veriyor. Fakat yatay yapılaşma enerji, ısınma, doğal kaynakların sürdürülebilir olarak kullanımı gibi en temel konulara çözümler sunuyor. Yatay yapılaşmayla merkezi enerji dağıtım sistemi yerine güneş kullanımı, rüzgâr enerjisi gibi sürdürülebilir yerel enerji modelleri çevre kirliliği ve endüstriyel atık gibi zararları minimum seviyeye indirir. Yatay yapılaşma şehre estetik bir görünüm kazandırmasının yanı sıra sahip olduğumuz alanı daha verimli ve işlevsel olarak kullanabilme olanağı sağlar. Fakat şehirlerin sunduğu iş olanaklarının kırsala göre daha fazla olması insan ve doğa arasındaki yapay mesafenin aşılamaz gibi görünmesine neden oluyor. Oysa yatay mimarileşmede maliyet ve harcanan iş gücü bakımından kendi içinde bir gelir ve gider dengesi vardır. Dikey yapılaşmaya göre, yaşamın daha kolay, serbest ve özgür olduğu bir yaşam modelinden bahsediyoruz. Bu, bir kırsala dönüş projesi olarak algılanmamalıdır. Yaşamlarımıza ve dünyamıza getireceği yenilikler bunun çok ötesindedir. Yaşam kalitemizi yükseltmek, gelecek nesillere sürdürülebilir bir yaşam modelini miras bırakabilmek için yatay yapılaşmanın doğru anlaşılması büyük önem taşıyor.