25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Hayatım trajikomik romantik film gibi

Sosyal medyanın ‘en güçlü annesi’ olarak gördüğümüz ‘Pembekurdeleli’ Nur Parlak’ın hayat hikayesini tanımlayan cümle bu oldu: Trajikomik bir romantik komedi. O kanseri üçüncü kez yenmeye hazırlanırken, hepimize kendi hikayesinden bir ders çıkarıyor.

BÜŞRA UĞRAŞ25 Mart 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Hayatım trajikomik romantik film gibi

Ayşenur Parlak, sosyal medyanın   ‘Pembekurdeleli’si. Kanserle üçüncü kez mücadele eden müthiş bir kadın var karşımızda! Yüzündeki gülümseme hiç silinmiyor, bir yaşındaki kızı Ela ve eşi ile her güne bir kahkaha ile başlıyor… Hikayesini dinlemek bizi güldürdü, hüzünlendirdi ama en çok da umut verdi. “Ömrüm yettiğince yazmaya devam edeceğim. Çünkü artık beni okuyacak bir kızım var. Artık aramızda olmayan canım dostum ‘Yaşamak güzel, ertelemeyin’ derdi. Lütfen giden zamanla geri gelmeyeceklerin kıymetini bilin ve ertelemeyin” diyen Parlak’dan “Trajikomik bir romantik komedi” dediği hayat hikayesini dinledik! Sıra sizde…

Sizin hikayeniz nedir desek…

“31 yıllık sıradan bir hayatım var” demek isterdim. Peki bunun yerine ne dersin diye soracak olursanız ‘Trajikomik’ beni anlatacaktır. Çünkü dram ile romantik komedi tadında genç bir kadınım. Hikayem aslında 12 yaşında öğretmenlerin karnesine taktığı ‘kırmızı kurdele’ ile başarılı bir çocukken kemik kanseri ile başladı. Kurdelelerin yerini serumlar, öğretmenlerin yerini doktorlar aldı. Bitti ayağa kalktım bir genç kadın olarak işe başladım, aşk ve vefa buldu beni, bu kez meme kanseri ile ‘pembe kurdeleli’ oldum. 38 günlük lohusayken yakalandığım lenfoma ile devam eden, ‘annelik’ kavramının aslında delilik olduğunu dibine kadar yaşadığım hikayenin aşk ve umut dolu ana karakteriyim.  

Üç kez kanseri yendiniz… 

Neler yaşadınız?

Hayatımın üç ayrı döneminde; bekarken, yeni evliyken ve lohusayken üç ayrı kanser geçirmek aslında enteresandı. Çünkü her biri apayrı korkular apayrı duygular barındırıyordu. Ergenliğe girecek kızken kemik kanserine yakalandım. Üniversiteye gittim, aşık oldum, nişanımdan bir gün sonra meme kanseri olduğumu öğrendim. Balayı yerine ben yine ameliyat masasına gittim. O tedavilerin üstüne belki hiç çocuğumuz olmayacaktı. Ya hamile kalacaktım ya da kedi, köpek, tosbağa falan basacaktım bağrıma. Hamileydim, Ela’mız doğdu ama bir gariplik var. Göğsümde geçmeyen bir ağrı oluyor. Hayat 3-2 öne geçti. Bu kez golü atan lenfoma oldu. Kemoterapi ve radyoterapiye giriştik hemen ama bir doz ‘Günaydın Ela’sı’ hepsinden iyi geliyor. Gidip gitmediğini henüz bilmiyoruz, birkaç gün içinde sonuçlarım çıkacak. Bir duanızı alırım!  

Bu süreçte pes etmeye yaklaştığınız zamanlar oldu mu?  

   Olmaz mı tabii ki zordu... İnsanın başına kötü bir şey geldiğinde önce inkar ediyor, sonra isyan ediyor, sonra kabul ediyor. Hiç birinde düşmedim çünkü kötü sandığım her olayın bana bir ödülle geleceğine inandım. Kemik kanseri ödül olarak üniversiteyi ve kocamı getirdi. Meme kanseri Ela’ma sebepti. Şimdi lenfomanın getireceği ödülü bekliyorum... 

KANSERİN İLACI EVLAT KOKUSU 

Kızınız Ela bir yaşında… Aranız nasıl?

Hayallerdeki hamileliği geçirmiştim aslında, hayatım boyunca kendimi bu kadar sağlıklı hissettiğim başka bir dönem olmadı sanırım. Kızım hayatımın en büyük ödülüydü. En başından emziremeyeceğimi bildiğim için hazırlamıştım kendimi. Ama o öyle olmuyormuş. Minik ağzı ile meme aramaya başladığında ve ben ağzına silikon biberonları dayadığımda aslında o güne kadar çektiğim acıların hiçbir şey olduğunu öğrendim. Sanki ben ölsem beni asla aramayacaktı, tanımayacaktı. Doğumdan sonraki iki ay onu asla kucağımdan indirmeyerek, gece gündüz koynumda tutarak aklımca kokuma bağlanmasını sağlamaya çalıştım. Ve lenfoma hayatımıza girdi. Hamilelikten dolayı aslında ne kadar geç kaldığımızı 3’üncü evreye kadar ilerlediğini öğrendiğimde doktorlara sadece “Ne olur beni yaşatın benim iki aylık bir kızım var” diye yalvardım. Bu kez farklıydı ve hiçbir şeye benzemiyordu, korkusu bambaşkaydı. Kızımın büyüdüğünü göremeyecek olmanın korkusu başka hiçbir acıya benzemiyor. Yanındayken en mutlu halimle enerjimi ona harcıyordum. Ama gece olup da uykuya daldığında ben gidince beni unutacağının, annesinin onu nasıl bir aşkla sevdiğini hatırlamayacağının telaşı basıyordu. Ve bu hassasiyetim, kemoterapi ilaçlarına rağmen “Ela’ya ben bakacağım ve tek başıma bakacağım” gücünü kendimde bulmamı sağladı. Onun varlığı  enerji veriyordu. Bu sayede kafam kel bebeğim var demeden dört kez şehir dışına tatile de gittik. Kızım mutlu bir bebek olsun diye çabalarken fark ettim ki ben bir yıl boyunca negatif enerji, bir umutsuzluk barındırmamışım. 

İŞ BEKLER AMA ZAMAN BEKLEMEZ

Size neler öğretti?

Küçük şeyleri kafaya takarak bana bahşedilen değerli hayatı basitleştirmemeyi öğrendim. Bana en büyük kazancı bu oldu. Anneyim bütün gün bebekle olmak yoruyor, yetişemiyorum hiçbir şeye geriliyorum zaman zaman. Ama bu gerginliği çocuğuma yansıtmamayı öğrendim. Onunla geçirdiğim vakitten daha değerli hiçbir şey yok. Ütüler bekler, temizlik bekler, işler bekler. Ama zaman beklemez.

Amazon kadınları bir arada

Bu hastalıkla mücadele eden insanlarla temas halinde misiniz?

Birbirimizden destek almak için internet üzerinden bir araya geldiğimiz 10 meme kanseri yaşayan kadınla birlikte ‘10 Amazon Yüksek Doz Yaşam’ adında bir kitap yazdık. Hikayemin orada olmasından gurur duyuyorum çünkü bu sayede pek çok kadına/hastaya ulaştık. Bir farkındalık oluşturduk ve pek çok kadının kendini muayene etmesini sağlayarak erken teşhis ile kurtulmalarına sebep olduk. Hâlâ bazı etkinliklerde konuşmalar yapıyorum, seminerlere katılıyorum ve Instagram sayfamda benim gibi olan kardeşlerimle dertleşiyorum. Devamlı iletişim halindeyiz.

Ela’nın yüz bin annesi oldu 

Sosyal medyanın en çok takip edilen hesaplarından birini yönetiyorsunuz…

Meme kanseri tedavisini Bursa’da görüyordum eşim İstanbul’da çalışıyordu ve sadece hafta sonları görüşebiliyorduk. Yeni evliydim, evimde olmak istiyordum. Ben de bir Instagram hesabı ve bir blog açtım. Adını da meme kanserini pembe kurdele temsil ettiğinden dolayı ‘Pembekurdeleli’ koydum. Hafta sonu evime kavuştuğumda çektiğim fotoğrafları hafta içi özlemimi gidermek için Instagram’da paylaşmaya ve hikayemi blogumda yazmaya başladım. En başından beri sosyal medyaya büyük ilgim var, hikayemi seven, beni samimi bulan 100 bin kişiye hitap ediyorum…

Size göre sosyal medyanın artıları ve eksileri neler?

Sosyal medyanın bana öğrettiği şey aslında tanımadığın görmediğin insanları da ekran karşısından sevebildiğin oldu. Kızımı kendi kızı gibi sevdiklerini söyleyen, bana kendi kardeşi gibi dua eden güzel kalplerin olduğunu bilmek geleceğe umut duymamı sağlıyor. Sanki artık kaybettiğimiz komşuluk değerini orda bulmuşum gibi hissediyorum. Sosyal medya sayesinde şahane bir kitap projesinde yer aldım. 

‘Günaydın Ela’sı’ ile sosyal medyayı bir günce gibi kullanıyorsunuz sanki…

‘Günaydın Ela’sı kızımın ne kadar çabuk büyüdüğünü hatırlamak için çektiğim pozlardan ibaretti. Bir süre sonra ‘Günaydın Ela’sı’ pozunu bir gün koymayınca ‘Neredesiniz? İyi misiniz’ mesajlarını almaya başladım ve fark ettim ki Ela’nın büyümesine şahitlik etmek bizi takip eden dostlarımız için de çok kıymetli olmuş. Artık bu poz hayatımızın vazgeçilmez bir yerinde çünkü şimdiden şahane bir albümümüz var!