24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Henüz 18 yaşında DNA’nın sırrını çözdü

Henüz 18 yaşında bir lise öğrencisi olan Mert Akyürekli, tıp dünyasında yeni bir devir açabilecek projesiyle dünya şampiyonu oldu. DNA üzerine çalışan Akyürekli, projesini anlattı.

BÜŞRA UĞRAŞ20 Ocak 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Henüz 18 yaşında DNA’nın sırrını çözdü

Mert Akyürekli, henüz 18 yaşında ve 12’nci sınıf öğrencisi. Ama onu yaşıtlarından ayıran bir özelliği var. O, her yıl başka bir şehirde düzenlenen ve 2017 Ağustos ayından Çin’de gerçekleştirilen CASTIC-Uluslararası Proje Yarışması’nda 500 finalisti geride bırakarak dünya şampiyonu oldu. Okuldaki derslerine pek ilgili olmasada akademik çalışmalara her zaman ilgi duyduğunu belirten Akyürek, Investigation of DNA-Ferrofluid Interaction by Using Magneto-optical Methods (Magneto-optik Yöntemleri Kullanarak DNA-Ferrofüzyon Etkileşiminin İncelenmesi) adlı projesi ile tıp dünyasında büyük yankı uyandırabilecek bir çalışmaya imza attı. DNA’da oluşan bozuklukları düşük maliyetle ölçebilen, prototip bir cihazın teorik çalışmasını başarıyla yürüten bu pırıl pırıl genç beyin ile hayallerini, geleceği ve şimdiyi konuştuk. 

- Nasıl başladınız bu alanda çalışmaya?

Bu projenin öncesinde çok fazla akademik araştırmaya dahil olduğum söylenemez. Yalnızca iki üniversitede stajyer olarak çalıştım. Sonra ilgimden dolayı, kendi çabalarımla bu çalışmayı yapmaya başladım. Akademik çalışmalara ilgi duymadan önce daha çok sporla uğraşan biriydim. Basketbol oynuyordum. Yaklaşık üç yıl önce U16 Milli Takım kampına dahi çağrılmıştım. Ancak yaşadığım bir sakatlanma sonucunda bırakmak zorunda kaldım. 

- Lise döneminde üniversitede staj yaptığınıza göre çalışkan bir öğrenciydiniz sanırız.

Hiçbir zaman okuldaki derslerini seven biri olmadım. Üniversitelerde daha rahat bir şekilde, sevdiğim alanlarda araştırma fırsatı buldum. Daha çok sevdim. Lisede çok çalışkan bir öğrenci olduğumu söyleyemem ama üniversite düzeyinde çalışkanım diyebilirim.

- Çin’de gerçekleştirilen CASTIC-Uluslararası Proje Yarışması’na nasıl ulaştınız ve katıldınız.

DNA üzerine araştırma yaparken bu konuda bir proje yapabilir miyim diye düşündüm. Ama tabii hayal ettiğim deneyleri yapabilmek için gelişmiş bir laboratuara ihtiyacım vardı. İzmir’de Ege Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Öztürk Hocam sağ olsun bana bu imkanı sağladı. Üzerinde araştırma yaptığım konu onun da çalışma alanına giriyordu. Öztürk, proje süresince de bana danışmanlık yaptı. Normalde İstanbul’da yaşıyorum ama İzmir’e sık sık seyahat etmeye başladım böylece. Yine İzmir’de Ümit Karademir Hocanın Çin’de gerçekleştirilen CASTIC-Uluslararası Proje Yarışması’na öğrenci gönderme yetkisi bulunuyordu. O, göndermek üzere benim projemi seçti.

- Projeden bahsedebilir misiniz?

Çalışmanın içeriği sosyal medyada çok ilginç şekilde lanse edildi. Her defasında daha da ütopik şeyler yazılıyor. Medyada yayınlanmadı, sosyal medyada ise kimse kaynak göstermediği için konu çok farklı yerlere çekildi. En son gördüğüm paylaşımda proje ile ilgili ‘Kanser olmadan kişinin kanser olacağını tahmin edebiliyor’ gibi bir ifade yer alıyordu. Böyle bir şey yapmış olsam Tıp literatüründe tarihe geçerdim. Olmadan bir şeyin olacağını söylemek için ‘müneccim makinesi’ üretmiş olmam gerekirdi. Keşke olsa da insanlara yardım edebilsem! Bu yanlış anlaşılmaları gidermek için projeyi anlatmaktan memneniyet duyuyorum. Çalışmanın adı Investigation of DNA-Ferrofluid Interaction by Using Magneto-optical Methods. (Magneto-optik Yöntemleri Kullanarak DNA-Ferrofüzyon Etkileşiminin İncelenmesi) DNA ile Ferrofluid, ferro sıvı dediğimiz maddenin etkileşimini gözlemledik. Ferro sıvı demir bazlı bir bileşen. Manyetik alana cevap veriyor. DNA’da elektrikle yüklüdür. Üzerinde çalıştığımız maddenin boyutu, metrenin milyarda biri. O nedenle çok dikkatli çalışmamız gerekti. DNA’da en az ferro sıvı kadar hassas olduğundan bu ikisinin etkileşimini uzun süre gözlemledim.

- Peki çalışmanın sonucunda ne elde etmiş oldunuz?

DNA, çok hassastır.  İnsan hücresi dışında hasar görmeden tutunması imkansızdır. Ama ilginç bir şekilde ferro sıvı ile DNA çok düzgün bir birleşik oluşturdu. Bunun üzerinden manyetizmi ve elektrik akımını kontrol ederek DNA’yı manipüle edebildik. Yaptığımız testlerde teorik olarak bulduğumuz bu bulgulara göre hasarlı DNA’ların farklı sonuçlar verdiğini tespit ettik. Yani ferro sıvıyı kullanarak DNA’daki bozulmaları kolayca belirleyebileceğimizi gördük. Teoride elde ettiğimiz veriler ve hazırladığım prototip bu nedenle ilgi çekti. Eğer hedeflediğimiz cihazı üretebilirsek kişilerin DNA’sındaki genetik hastalıkları düşük maliyetli şekilde tespit etmek mümkün olacak. Bu işlemler şu an çok maliyetli ve uluşılması zor. Makinenin olabildiğince küçük olması için çalışıyorum. Başarırsak, DNA bozukluğunun tespit edilememesinden kaynaklanan rahatsızlıklar ve erken ölümlerin önüne geçebilmiş olacağız. Özellikle başta geri kalmış ülkelerde, bu testleri yaptırma fırsatı bulamayan kişiler için büyük bir gelişme bu. Sebebi tespit edilemeyen çok fazla ölüm oluyor. Seri üretime geçildiği takdirde kritik problemler erken teşhis edilecek, tedavi süreci başlatılabilecek. Ayrıca biliyorsunuz ki kanserin en büyük nedenlerinden biri GDO’lu ürünler. Dolayısıyla bu mekanizmayı gıda sektöründe de kolayca adapte edebilir ve GDO’lu ürünleri tespit edebiliriz. Eğer kanserli hücre veya genetiği bozuk bir örneği inceleme fırsatı bulabilirsem çalşmayı bir adım öteye taşıma şansım da olacak. Ancak henüz lise öğrencisi olduğumdan şimdilik istediğim veriler üzerinde çalışamıyorum. 

ANNEMİN DESTEĞİ OLMASA BAŞARAMAZDIM

- Aileniz gurur duyuyor olmalı.

İstanbul’da yaşıyorum ve çalışmalar süresince sürekli İzmir’e gidip gelmem gerekiyordu. Aynı zamanda Çin’e gidiş-gelişim de oldukça masraflıydı. Bu konusunda en büyük destekçim ailem oldu. Bunun yanında paha biçilemez bir manevi destekleri var. Özellikle annem. Yaptığım araştırmada biliyor yardım edemeyeceğini ama elinden gelse onu bile yapardı! Bir öz eleştiri yapmam gerekirse okulda çok çalışmayı seven, derslerine düşkün bir çocuk değilim, hiç olmadım. Annem bu kadar destek vermese, üzerime titremeseydi bu çalışmaya bile başlamazdım diye düşünüyorum. Bir insanda yetenek olabilir ama destek aldığı biri yoksa o yeteneğin de pek önemi kalmıyor. Çok disiplinli biri olmamama rağmen bu proje sürecinde tutarlılığımı koruyabildim. Hem ailem hem de danışman hocalarım sayesinde. Üzerinde çalıştığım konuyu çok sevdiğim için aynı disiplinle devam edeceğimi biliyorum. 

ÜLKEMDE OKUMAK İSTİYORUM

- İlerisi için ne planlıyorsunuz? Bu çalışmaların arasında üniversite sınavına da çalışıyor musunuz?

Sınava çalışıyorum ama pek ağırlık verdiğimi söyleyemem. ABD’de birkaç üniversiteden teklif geldi onları değerlendiriyorum. Aslında hayalim Türkiye’de kalabilmek ve iyi bir üniversitede çalışmalarımı sürdürebilmek. Bunu yapabilmek için bana bazı imkanların sunulması gerekiyor, mümkün olur mu bilemiyorum. Şimdilik eğitim için ABD’ye gideceğim gibi görünüyor. Sonrasında iyi bir Türk üniversitesinde akademisyen olmak hayalim. Benim adıma beyin göçü gibi bir şey yaşanacağını zannetmiyorum. Çünkü ABD’de kalmayı gerçekten hiç istemiyorum. Yalnızca bana şu an ihtiyacım olan imkanları sunuyorlar ve ben de bunu değerlendireceğim.