20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

''Hikayesi olan anlatır…''

Yeni resim sergisini Doku Sanat Galerisi’nde açan sanatçı Mehmet Güreli, bütün sanatsal çalışmalarında anlatmayı ve insanlarla paylaşmayı temel kaygısı haline getirdiğini ve hikâyesi olan her insanın anlatması gerektiğini söylüyor: “Paylaşmak güzel, her şeyi ama. Kendine fazla bir şey bırakmayan dışa dönük biriyim. Bazen kendi odamda yolculuklara çıktığım da oluyor. Ama çoğaldığım zaman çok samimi bir şekilde çoğalırım. Kapılarım pençelerimi açarım.”

ALİ DEMİRTAŞ16 Kasım 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
''Hikayesi olan anlatır…''

Müzisyen, yazar, yönetmen ve ressam… Gerçek bir sanatçı. Üretken ve çalışkan üstelik… Önüne eklediğim sıfatların eksiği var belki ama fazlası yok. Sanatın birçok dalıyla ilgileniyor, okuyor, yazıyor, çiziyor... Dahası insanlarla paylaşıyor. Kendine saklamıyor hiçbirini. Mehmet Güreli’den bahsediyorum elbet. Kendisiyle Doku Sanat Galerisi’nde açılan yeni sergisi üzerine sohbet etmek için bir araya geldik. Sorularımı büyük bir içtenlik ve samimiyetle yanıtladı. 

Sergi, Güreli’nin yağlı boya ve sulu boya çalışmalarından oluşuyor. Eserlerde göze çarpan ilk şey birbirine veya başka yerlere bakan insanlar. Güreli sergisini ve bu durumu şöyle anlatıyor: “Yıllar önce söylediğim şeyin hâlâ arkasındayım: Çizdiğim insanlar aslında benimle konuşan insanlar ve çok meraklılar. Araştıran, enerjisini kaybetmemiş ve teslim olmamış insanlar… Bu biraz benden de kaynaklanıyor. Benim yansımalarım da diyebiliriz. Ben çok meraklı bir adamım. Ama bu merak her şeye burnunu sokmak değil, her gün yeniden gelmişim gibi dünyayı keşfetme merakı bu. Birbirilerine bakıyorlar evet ama aynı zamanda bizim varlığımızdan da haberdarlar. Onlara baktığımız yeri değiştirdiğimizde, bize bakıyorlar aslında… Burada bazılarıyla çok haşır neşirim. Onlarla iletişim kuruyorum. Hatta bittiğini de böyle anlıyorum. Tanıyorum onları. Şu kadını tanıyorum mesela… Ama onun yanındakini tanımıyorum. Mesela şu adamın başına bir şey geldiğini anlayabiliyorum. Onları yaparken anlamlar ve hikâyeler yüklüyorum onlara. Yani hayatımdan gerçek hayattan kesitler var resimlerimde. Onlar benim hayatımdan hiç çıkmıyorlar ve bu durum benim için hiç rahatsız edici değil.” Güreli en çok hoşuna giden şeyi ise şöyle anlatıyor: “İnsanlar resimlerime bakarken yeni bir şeye baktıklarını hissettirdiklerinde çok mutlu oluyorum. Örneğin sulu boyalarımı keşfeden insanlar beni mutlu ediyor.” 

RESİMLE YAŞAMAK… 

Resimlerin hayatımıza güçlü bir tesiri olduğunu savunan Güreli, bir insanın bir resmi alıp evine koyduğunda onunla yaşamaya başladığını söylüyor: “Alınan resimlerim başka evlerde hayatlarına nasıl devam ediyor? ‘Sabah kalkıp ilk işim resmin önünde durmak’ diyen de oldu. ‘Gece bakıyorum’ diyen de. İnsanlar bir resme para ödemeyi onunla bir ilişki kurma anlamında düşünür. Çünkü resim biricik ve çoğalmamış bir şey. Dünyada tek olan bir şeyle ilişki kurmak ve onun senin evinde hayatını devam ettirmesi çok rastlanan bir şey değil. Resmi sevmek onunla yaşamak diye bir şey var. Ben mesela annem öldükten sonra onun resmini yapmıştım. Onunla hep konuştum; nasılsın, ne yapıyorsun... Ona bakıyordum ve o resmi kimseye vermedim. Çünkü o benim bir parçamdı. Anlatması zor tabi.” 

Resim sanatının hayatındaki karşılığını ve kendi tarzını ise şöyle kelimelere döküyor Güreli: “Birbirine bakan insanlar çiziyorum. Aynı zamanda onlar arasında bir akrabalık olduğunu da düşünüyorum. Renkler açısından da öyle. Resim yapmak bir yaşam biçimi. Boyalara bulaşmak onlarla konuşmak, onlarla haşır neşir olmak. Bu işi senelerdir yapıyorum. İnşallah elim ayağım tuttukça yaparım. Resimlerde sinemayla da iç içeyim. Beslendiğim hiçbir sanat dalından kopamıyorum. Hepsini bir şekilde meç ediyorum. Her şeyin, her şeyle bir ilgisi var. Bütün hayat birbiriyle iç içe geçmiş durumda. Aslında dünya karmaşık bir yermiş gibi görünüyor. Ama öyle değil. Bir bütünlüğü var. Her şey birbirine yansıyor. Mesela bir resmi yaparken Leonardo Da Vinci hakkında yazılmış bir şey okuyordum. Ve o an beni alıp başka bir yere götürdü. Belki onun gibi resim yapmadım ama onun döneminde yapmış gibi oldum. Öte yandan çok sevdiğim ressamlar var. Onlar gibi resim yapmıyorum, ama onları düşündüğümde o dönemde yapmış gibi hissediyorum. Çünkü yaparken o atmosfere sokuyorum kendimi. Sevdiğim sanatçılara baktığım zaman resim yapma duygum yükseliyor. Çünkü onları seviyorum. Önemli ressamlar bize çok güzel şeyler bırakmışlar daima üretmişler. E buna biz de bir katkı sunalım, üretelim, anlatalım ve paylaşalım. Kendine ait bir dünya kurduğun zaman başka kapılar da açabiliyorsun. Önemli olan orijinalliği korumak.”

Ali Demirtaş, Mehmet Güreli ile birlikte sergi mekanında.

ÇOĞALMAYI VE PAYLAŞMAYI SEVİYORUM

Bilim kurguyu felsefeyle meç ettiği yeni bir film projesi ile bir kitap projesi bulunan Mehmet Güreli, resimleri dışında kendisi hakkında da samimi açıklamalarda bulunuyor: “Ben paylaşımcı bir insanım. Sevdiğim bir şeyi insanlarla paylaşırım. Benim ne yaptığımı genelde insanlar bilir. Paylaştığım şeylerin insanları mutlu edeceğini bilirim ya da onlarla tartışırım. Paylaşmak güzel; her şeyi paylaşmak ama. Kendine fazla bir şey bırakmayan dışa dönük biriyim. Ama bazen kendi odamda yolculuklara çıktığım da oluyor. Yalnızlıklarım öyledir. Ama çoğaldığım zaman çok samimi bir şekilde çoğalırım. Kapılarım, pencerelerimi açarım. Laf olsun diye değil. Bazen birlikte iş ürettiğim insanlarla sokakta tanışıyorum; anlık karşılaşmalar, buluşmalar. Kuralları olan bir adam değilim. Hayatın kendisi çok zengin, çok da güzel. Bunun da herkes tarafından paylaşılması ve bilinmesi gerekir. Eskiden kitapçıda çalışırken kitaplar önerirdim. Sonra o insanlar tekrar geldiklerinde çocuklar için o kitapların çok iyi olduğunu söylerlerdi. Bana iyi gelen başkasına da iyi gelirdi sanıyorum. Hikâyesi olan anlatır. Bu paylaşmak gibi bir şey. Kötü olan, can sıkıntısı ve paylaşmamaktır. Hikâyen varsa paylaşırsın. Buna çok önem veriyorum. Ve duramıyorum sürekli üretmek istiyorum. Yeni şeyler geliyor aklıma. Ve en nihayetinde anlatmak istiyorum.”