19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

İstanbul’un manevi ev sahipleri

Ramazan boyunca her cumartesi sizlere İstanbul’un herkesin bilmediği manevi sahiplerini hazırlayacağımızı geçen hafta paylaşmıştık. Yâ Vedud Sultan ile başlayan Ramazan rotamızı bu hafta Baba Cafer, Ebû Şeybe el-Hudrî ve Çifte Sultanlar türbeleriyle devam ettiriyoruz.

FATMA ERSOY26 Mayıs 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
İstanbul’un manevi ev sahipleri

Burhaneddin Hasan Cihangiri (k.s.)

Halveti yolunun büyüklerinden olan Şeyh Hasan Efendi; Harput kasabasının Perçin köyünde dünyaya gelmiştir. Uzun yıllar İstanbul’daki Cihangir semtindeki tekkesinde faaliyet gösterdiği için Cihangiri lakabıyla anılır. İlk ilim ve tahsilini Harput’ta yapar. Daha sonra Celali isyanları sebebiyle Bursa’ya giderek Halveti şeyhlerinden Yakub Fani Efendi’ye intisap eder, celali isyanları Bursa’yı da tehdit etmeye başlayınca şeyhiyle beraber İstanbul’a giderek Eyüp’te Baba Haydar Tekkesi’ne yerleşir. Bu yıllarda mürşidinin şeyhi Şerbetçi Mehmed Efendi ile onun şeyhi ve Halvetiyye’nin Ramazaniyye kolunun piri olan Ramazan Mahfi Efendi’nin sohbetlerine katıl­ma fırsatını bulur. Sekiz yıl hizmetinde bulunduğu Ramazan Efendi tarafından kendisine 1020 (1611) yılında hilafet verilir ve Cihangir Camii’ne meşihat konularak buraya şeyh tayin edilir.

Çifte Sultanlar

Fatih’te Kocamustafapaşa’da, Sümbül Efendi Camii’nin avlusunda, halk arasında yaygın olarak “Çifte Sultanlar” şeklinde tanınan Hz.Kerîmeteyn-i Muhteremeyn, kaynakların çoğunda Hazret-i Hüseyin (r.a.) Efendimizin kızları olarak geçmektedir. Bazı kitaplarda da Hz. Hüseyin’in oğlu Zeynelâbidîn’in kızları, yani torunları olduğu kayıtlıdır. Bu iki hanımdan birisinin adı, hemen hemen bütün kaynaklarda Fatıma olarak geçmekte, diğerininki ise Sükeyne, Zeynep ve Ümmü Gülsüm olarak kaydedilmektedir. Rivayete göre Çifte Sultanlar; Emevi zulmünden dolayı memleketlerini terk etmeye karar vermişler, İstanbul’u fethetmek üzere gelen ashab-ı kiram ile birlikte orduya hizmet ederek buraya gelip kabirlerinin bugünkü bulunduğu yerde ikamet etmişlerdir. Dönemin Rum tekfuru bu iki kardeşi, iki oğluna almak isteyip cevap vermeleri için 40 gün mühlet vermiş fakat onlar bu işe razı olmamışlardır. Bu müddet zarfında ruhlarını kabzetmesi için Allah’a yakarmışlar ve bu duaları kabul olunmuş, neticede 40 gün sonunda vefat etmişler. Onlarla beraber bulunan Hz. Cabir bin Abdullah’ın eşi Daye Hatun tarafından gaslolunarak bugünkü türbelerinin bulunduğu yere defnedilmişlerdir. Bir başka rivayete göre ise Kerbela Savaşı’ndan sonra, bu iki kardeş, esir pazarlarında satılarak Bizans’a getirilmişler. İslam büyüklerinin kızları olduğu anlaşılınca buradaki manastıra konulmuşlar. İmparatorun kızı Katerina onlarla yakından ilgilenip Hıristiyan yapmak isterken kendisinin Müslüman olduğu söylenir.

Baba Cafer

Baba Cafer, Seyyîd Baba Cafer, Cafer-i Ensârî, Cafer-i Sâdık” gibi isimlerle anılan Baba Cafer hakkındaki rivayetlerin kaynağı Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sidir. İmam-ı Hüseyin (r.a.) soyundan olup Abbasi halifelerinden Harunü’r-Reşid döneminde Şeyh Maksud ile birlikte elçilik vazifesiyle Bizans’a gönderilmiştir. Bu elçiler hâlihazırda Konstantinopolis’te yaşayan Müslümanlar ile imparatorun aralarını yapmak için gelmişlerdir. Müslümanlara yapılan zulüm karşısında kendini tutamayıp bağıran Seyyid Cafer zindana atılır. Daha ılımlı olan Şeyh Maksut imparatoru ikna edip zulmü durdurur. Ama Seyyit Cafer zehirlenerek şehit edilene kadar günümüzde Sarıdemir Mahallesi, Ragıp Gümüşpala Caddesinde bulunan Zindan Han’da kalır. Kulede bulunan iki mezardan biri Cafer’e diğeri de Cafer’in kerametlerini görüp Ali adını alan Bizanslı gardiyana aittir. Muhtedi Alî Efendi, Baba Alî, Çoban Alî Dede, Zindancı Alî Baba isimleri ile yad edilen Baba Ali ise duruma sinirlenen Bizans İmparatoru tarafından öldürtülmüş.

Ebû Şeybe el-Hudrî 

İstanbul’un manevî sultanlarından Ebû Şeybe el-Hudrî (r.a.) Hazretleri sahâbe-i kirâmdandır.Peygamber Efendimizin (s.a.v.) süt annesi Hazret-i Hâlime’den olan süt kardeşi olduğu rivayet ediliyor. Sefer sırasında 85-90 yaşlarında olduğu ve fetih Hadîs-i Şerîfi’ne mazhar olabilmek için İstanbul’un fethi seferine katılmış sahâbelerden olduğu söyleniyor. Ayvansaray tarafından hücum eden kolda bulunmuş ve o hücumda şehit olmuştur. Günümüzde türbesi Fatih-Ayvansaray’da, Toklu Dede Sokağı’nın bitimindeki surlar arasında bulunan Toklu İbrahim Dede Haziresi içinde yer alıyor. Öte yandan Osmanlı kaynaklarında “Toklu Dede Haziresi” olarak bilinen mezarlıkta İstanbul’un fethine gelen bini aşkın sahâbenin defnedildiği kayıtlıdır. 

Türbedar Abdurrauf Samedani

Zindan Han’ı biraz geçtikten sonra, Ahi Çelebi Cami’nin hemen yanında küçücük bir türbe göze çarpmaktadır. Rivayete göre Hazret-i Peygamberin (s.a.v.) soyundan, Seyyid Baba Cafer’in evladlarındandır. Fatih Sultan Mehmed Han’a destek olmak için Edirne’den üç bin müridi ile gelip Fethe katılır. Fetihten sonra dedesi Seyyid Baba Cafer’in Zindan Kapısı dahilinde defnedilmiş olduğunu bildiği için Baba Cafer’in kabrini ziyaret eder. Kendi yeşil tacını Baba Cafer Hazretlerinin başı yerine koymuştur. Fetihten sonra yetmiş sene boyunca Baba Cafer türbesinde türbedarlık vazifesini ifa etmiştir. Türbede, Abdurrauf Samedani’nin yanı sıra Bekri Mustafa’nın da kabri bulunmaktadır.

Seyyid Mehmed Haydar Dede

Silivrikapısı’ndan çıkınca sağda, girince solda, etrafı çevrili küçük bir kabir bulunmaktadır. Burası Seyyid Mehmed Haydar Dede’nin kabridir. Mezarında da yazdığı gibi, Sultan Dördüncü Murad Han Bağdad’ı fethettiği sırada Silivrikapısı’nın üstünde sakin sakin dururken veya otururken “Bağdad fetholdu” diye feryad ederek kendisini aşağıya bırakmış. Kapının önünde Elekli Baba, Elekli Dede, Elekçi Dede, Elekçi Muslih, Elekli Muslihuddîn Dede gibi isimlerle anılan fetih şehidinin mezarı var. Rivayete göre Elekli Dede, Fatih Sultan Mehmed Han’ın alemdarlarındandır. Diğer bir rivayete göre ise Hazret-i Eba Eyyüb el-Ensari ile gelen mücahidlerden bir zatdır. İstanbul’un fethinde çok başarılar göstermiş, Silivrikapı’ya kadar gelebilmiş ve “Elene elene buraya kadar gelebildik” demiş. Elek gibi olan kalkanından bir ok ile şimdiki medfun bulunduğu mahalde şehid düşmüştür.

Selami Dede

Kısıklı’dan Çamlıca Tepesi’ne doğru çıkılırken yolun solunda bulunan küçücük bir türbedir Selami Dede’nin türbesi. Bu türbe Selami Dede’ye gönülden bağlanmış pek çok kişi tarafından ziyaret edilir, dilekleri kabul olanlar buraya tekrar geldiklerinde mutlaka bir kutu kesme şekerle gelir ve kutuyu oraya bırakırlar ki dileğinin kabul olmasını isteyenler alsın.

Laleli Baba

Laleli semtine ismini veren Laleli Baba, 18. yüzyılda, III. Mustafa döneminde yaşamış ve kerametleriyle ünlenmiş bir derviştir. Rivayete göre, Sultan III. Mustafa, bugün Laleli adı verilen bölgede bir cami yaptırmak ister ve inşaata başlanır. Cami inşaatını denetlemeye geldiği bir gün padişah bölgede Laleli Baba adlı bir evliyanın yaşadığını öğrenir. Laleli Baba ile görüşmek, söz ve sohbetinden yararlanmak ister. Laleli Baba bulunur ve padişah Laleli Baba ile uzun bir sohbete başlar.