25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Kılıç: Doğa bize ait değil biz doğaya aidiz

Beş yaşındayken dedesi eline bir bıçak verdi ve düdük yapmayı öğretti. TRT’nin Doğadaki İnsan programında tabiatın sesi olan Serdar Kılıç’a göre doğada soyu tükenen tür; insan. Betona göç, insanın da tabiatın da doğasında yoktu. Pek çok canlı türü bu yüzden yok oldu

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 4 Ağustos 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Kılıç: Doğa bize ait değil biz doğaya aidiz

Şehirden uzakta, doğayla iç içe yaşamak birçok kişinin hayaliyken Serdar Kılıç’ın hayat tarzı, mesleği. Medeniyetten uzakta bir dağ evinde, teknolojiden bihaber yaşam süren Kılıç’ın kolunda birden fazla altın bilezik var.  Profesyonel sporcu, eğitmen, TV programı yapımcısı ve sunucusu Kılıç, TRT Haber’de yayınlanan Doğadaki İnsan programı ile doğaya hayran ve özlem duyan birçok kişiye rehberlik ediyor. Ömrünün üçte birini tabiatın ortasında geçiren, yurtiçi ve yurt dışında bu konuda birçok yayına imza atan, ülkemizi dünyada başarıyla temsil eden Kılıç, Bolu’daki dağ evinden Anadolu’ya doğru yola çıkıyor. Doğa ile insan arasındaki kopmuş bağı onarmak için hareket eden başarılı sporcu ile her şeyin kaynağı olarak gördüğü doğa aşkını konuştuk.

Doğa sizin için ne anlama geliyor?

Doğa benim için yaşadığımız, yediğimiz, içtiğimiz, tükettiğimiz her şeyin kaynağı. Bizim nefes alabildiğimiz, ruhsal, fizyolojik, psikolojik ve fiziksel olarak beslenebildiğimiz alan. İnsan da doğanın bir parçasıdır. Doğa bize ait değildir. Biz doğaya aidiz. Ondan ayrı kaldığımız her vakit, doğa da insan da zarar görür.

Program nasıl ortaya çıktı? 

Doğa ile insan arasındaki kopmuş bağı onarmak için böyle bir şey yapalım dedik. Bu kopmuş bağı, geçmişte tabiatta yaşayan insanın kültürünü araştırıp, onun ne kadar uyumlu yaşadığını ortaya çıkarıp belgeliyorum. Bu belgeleri de kendi yöntemimle modern çağda yaşayan insana anlayabileceği özel bir üslupla, sazla sözle, göstermeye çalışıyorum. Doğaya uyumlu ev yaptım. Onun içinde uyuyup hayvanlarla aynı havayı soluyarak tabiatın kusursuzluğunu insanlara anlatmayı hedefledim. Aslında doğada soyu tükenen tür insan. Bu hazin göç, ne insanın ne tabiatın doğasında var. İnsanın soyu tükendiği için doğadaki pek çok canlı türü yok oluyor. 

Doğada yaşanan ata kültürümüzü izleyici ile buluşturuyorsunuz...

Ata sözlerimiz bizim için reçete. Doğada yaşadığımız için bu reçete, insanın fizyolojisine, anatomisine, ruh haline uyuyor. Bunu her nesle ayak uydurarak, insanlara uyarlayabiliriz. Ben de bunların izinden gidiyorum. 

Doğada yaşamak için neler lazım?

Bir bilim insanı şöyle der: Bir insanın yaşayabilmesi için çevresinde 40 bin canlı türünün bulunması gerekir. Bunun oluşması için insanın sağlıklı yaşayabilmesi gerekiyor. Başka bir gezegende bu sağlığı bulamayacağımız için dünyayı yaşanılır hale getirmeliyiz. 

Peki zorlukları neler?

Doğa insanı sürekli çalıştırır, yorar. En büyük zorluğu budur. Buna belli bir zaman sonra alışıyorsın ve hiç de zor gelmez. Doğa insanın sağlıklı olmasını sağlar. Tabiatta yaşamak şehirdekine göre çok kolay. 

Birçok şeyi kendiniz yapıyorsunuz.

Tabii doğa insana yeteneklerini keşfetmesini, yeteneklerine güvenmesini öğretiyor. O yeteneklerle birlikte insan kendini geliştiriyor, pişiyor, olgunlaşıyor, güzel yaşıyor, güzel ölüyor. Ben doğada sağlam bir insanın mutsuz öldüğünü çok az gördüm. Doğanın iyileştirici gücü var. Şimdiki yaşadıklarımız travma mı ya? Bundan öncelerine bakın. Ne savaşlar, ne depremler, ne can kayıpları olmuş. Ama insanlar travmalarını bir şekilde atlatmayı bilmişler. İlaç mı? İlacın kaynağı zaten orada. 

Becerilerinizi neye borçlusunuz?

Beş yaşımdayken dedem elime bıçak verdi ve düdük yapmayı öğretti. Düz, açılı, yuvarlayarak, çapraz kesme tekniklerini bir düdük ile beş yaşında öğrenebilirsiniz. Ben de bir şeyi yaşayarak yapmayı çok seviyorum. 

Hayvanlara çok düşkünsünüz. 

Köpek ve at besliyorum. Koyun, koç ve oğlakların doğum zamanlarına gidiyorum. Dağlarda dolaşıp, çobanlarla geziyorum. Gerektiği zaman hayvanların sütünü, etini, kılını da değerlendiriyorum. Doğada hayvan ve insan için de sevgi var. Kendi hayatını devam ettirebilmek için yiyebilme unsurları da var. Unutmayın ki hiçbir canlı, hiçbir canlıyı tüketmeden hayatını devam ettiremez. Bu durum da sadece insanoğlunda var maalesef. Ama bu gerçeği seviyorum ve başka türlü yaşama şansımız yok. Doğadaki diğer canlıları da görsem etkileniyorum. Dışkısıyla, salgısıyla, tüyüyle doğanın zenginliğini artırdığını biliyorum. Doğaya ayak uydurmazsanız zararını çekersiniz. Tıpkı geçenlerde olduğu gibi dolu yağar hayat durur.  

Başınıza gelen olaylar var mı?

Kaçkar Dağları’nda çok kez doluya yakalandık. Başımıza bir panço geçirip, kapalı bir yere girip yağmurun yerden sekerken çıkardığı sesi dinledik. 

Hayatınızın her alanında bu kadar cesur muydunuz?

Her zaman öyle oldu. Çocukken ufak tefek korkularla büyüyorsunuz ama o korku da bir şeyler öğretiyor. Korktuğunuz için de kendinizi korumayı öğreniyorsunuz. 

BEN HİÇ DAĞDA GÖZLÜK TAKAN BİR ÇOBAN GÖRMEDİM

Doğada yaşamanızın sebebi nedir?

Bir şeyden kaçmak için değil doğaya gitme isteğim. Sadece orada kendimi buluyorum. Sakinleştiğimi, huzurlu bir şekilde nefes alabildiğimi, uyuyabildiğimi hissediyorum. Beni doğaya çeken bir sürü unsur var.  Gökyüzünün rengi, bulutların şekli, uzaktaki ufuk noktası… Şehirde ufuk noktasını görebilmek imkânsız. Hep önünüz kapalı. Ben hiç dağda gözlük takan bir çoban görmedim. Dağda diğer duyuları zayıf çalışan insana rastlamadım. Doğa insanın duyularını koruyor ve öyle yaşamasına devam ettiriyor. İnsan duyuları ile yaşar. Şehir de doğadaki duyuları köreltiyor. Koku alma duyusu zayıfladı, tat alma duyusu değişti, görme duyuları zayıfladı, dokunma, hissetme de bitti. İnsanlar temas ederek birbiriyle iletişim kurabilen varlıklar. Sadece sözle görselle değil. İnsanın yaradılışına bile aykırı. 206 kemik ile yaratılan insanın dik durması için hareket etmesi lazım. Hareket demek kasların çalışması demek. Hareket şehirde asfaltın ya da bir bandın üzerinde değil, toprakta olmalı. Ama biz bu toprakta yaşamıyoruz. İstedikleri kadar doğru beslenmeyi bize şehir için anlatsınlar ama bu durum doğaya dönmediği sürece doğru beslenme zincirimiz bozulur. Yediğiniz besinin kaynağı ile temas kurmanız gerekiyor. 

YAPAY ZEKALAR GELİŞİRKEN DOĞA ZEKASI UNUTULDU

Teknolojiden uzak yaşadığınızı biliyoruz. Teknoloji döneminde bunun zorluklarını yaşamıyor musunuz?

Bir şekilde temas ediyorum aslında. Sadece teknolojiyi doğru kullanmaya çalışıyorum. Hayatta hiç oyun bilmem. Yapay zekalar gelişirken, doğa zekası unutuldu. Teknolojiden uzak olsam ne kaybedebilirim ki. 

Ailenizin doğa ile ilgisi nasıl? Sizin kadar seviyor mu?

Onlar da çok seviyorlar. Oğlum şuan yanımda az önce çivi çakıyordu. Eşim psikolog, arada o da gelir yanımıza.

İzleyicilerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Özlem duyuyorlar. Herkesin tabiattaki yaşama bir özlemi olduğunu görüyoruz. Sakinleştirilmiş, dinginleştirilmiş, insanın kendi iç dünyasına dönük yaşadığı sosyal çevre sonuçta doğadaki insanın yaşamı. Ama kendi kurduğumuz şehirlerdeki yaşantımız hızlı ve kendi içimize dönük değil. Bu yüzden kendi içimizde ve çevremizde birçok sorun çıkıyor.  Kendimizle ilgili olan sorunumuz çevremize de yansıyor. Toplum problemi oluyor o da dünyanın sorunu haline geliyor. 

Kitaplardan okuyamayacaklarını doğadan öğrenebilirler

Doğayla iç içe olmak isteyenlere neler söylersiniz?

Deniz de güzel ama insanlar, kendi başlarına planlanmamış, doğada kendilerini  dinleyebilecekleri  olanaklar sunsunlar kendilerine. Doğa gezisi, çadır kampı, bir ailenin yanında onlara yardım etmek, deniz tatilinden daha iyi gelebilir insanlara. Hem yeni bir kültür yapabilir hem de kitaplardan okuyamadıkları birçok şeyi oradan öğrenebilirler.