19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Mimarlık sanat yönümü besledi

Hem iç mimar hem ressam hem de piyanist, Büşra Kayıkçı. İstediği konservatuara ya da resim bölümüne gidememiş olsa da bugün bu alanlarla ilgili çalışmalar yapıyor. Aynı zamanda iç mimar olarak mesleğini de sürdüren Kayıkçı’nın on parmağında on marifet var desek yanlış olmaz. Mimarlık eğitimini sanatı ile birleştiren Kayıkçı, resim ve beste çalışmalarına üniversitede gördüğü tasarım dersleri doğrultusunda devam ediyor.  

MERVE YILMAZ ORUÇ13 Temmuz 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mimarlık sanat yönümü besledi

Geçen gün bir TV kanalında denk geldim Büşra Kayıkçı’ya. Çok güzel piyano çalıyordu. Dinlendirici bir müziği vardı aslında. Merak ettim kendisini. Daha sonra sosyal medyada videolarını gördüm. Doğum adlı eserini icra ediyordu. Hikâyesini merak ettim ve ulaştım Kayıkçı’ya. Piyano çalmak dışında başka meziyetleri olduğunu da öğrendim. Kendisi hem ressam hem de iç mimar. Konservatuar ve resim bölümünde okumak istemiş ama ailesi izin vermemiş. O da iç mimarlık bölümünü bitirmiş. Şimdi proje danışmanlığı yapıyor. Bir yandan da piyano çalıyor, ders veriyor, beste yapıyor ve sulu boya atölyeleri düzenliyor. Bizi atölyesinde ağırlayan Kayıkçı ile bütün bu ilgi alanlarını konuştuk.

Ailem gerçekçi bir mesleğim olsun istedi 

1990 doğumlu, Büşra Kayıkçı. Tek çocuk olduğu için ailesinin yönlendirmesi ile farklı alanlarda sanat eğitimi almış. “Annem tam bir anadolu kadını. Muhafazakar, klasik bir aileyiz. Yaşadığımız mahallenin etkisi her zaman üzerimizde oldu. Üsküdar’da otururken Feneryolu’na taşındık. Yaşadığımız bölgede ve okuduğum okullarda ney, tanbur çalınmıyor, Itri bilinmiyordu. Batı müziği; keman, gitar, piyano vardı. Sınıf arkadaşım vasıtasıyla baleye başladım. Ailem de her zaman destek verdi. Yeniliklere açıklardı” diyen Kayıkçı çevresinin de yönlendirmesi ile Batı müziğine başlamış. Babası elinde org ile gelmiş eve birgün. Daha sonra evlerinin yakınında bulunan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne gitmiş. Annesi org sınıfına kaydettirmekten son anda vazgeçip piyano eğitimi için Klasik Batı Müziği sınıfına kaydettirmiş. Burada iki yıl eğitim aldığını belirten Kayıkçı, “9 yaşındaydım o zamanlar. Buradaki eğitimden sonra Devlet Konservatuarı’ndan mezun bir hocadan 7-8 yıl özel ders aldım. Meslek olarak görmedim. Keyif aldığım bir şeydi. Üniversiteye giderken konservatuar ve resim bölümü düşündüm ama ailem her klasik muhafazakar Türk ailesi gibi bu dalları hayatımı kazanacağım meslekler olarak görmedi. Şimdi bile yadırgıyorlar. Ben de sanattan çok uzaklaşmak istemediğim için mimarlık bölümünü seçtim.” diyor. Okuldan mezun olduktan sonra bir süre mesleğini icra ettiğini söyleyen Kayıkçı, atölye fikrinin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatıyor: “Kızım dünyaya gelince herşeye ara verdim. Bu dönemde Sulu Fikirler Atölyesi hesabımı açtım sosyal medyada. Yaptığım tablolar ilgi çekti. Çevremdeki insanlar eğitim vermemi istedi. Atölye fikri de öyle ortaya çıktı. Daha sonra piyanoyu da atölyeye getirdik. Muhafazakar piyano öğretmeni arayışı vardı. Çünkü bu alan daha çok seküler kesimin tekelindeydi. Ama burası aynı zamanda bir mimarlık ofisi.” 

Şu anda üç işi de aynı anda yürütüyor Büşra Kayıkçı ve bu durumdan oldukça memnun. Herşeye erken yaşta başladığını ve bu sanat dallarının kendisine yol arkadaşı olduğunu belirten Kayıkçı, “Ailem hep karşılarında olgun biri varmış gibi davrandı bana. Sanatla uğraşmak aslında bir ruh olgunluğu ve sabır ister. Bu yaşıma geldim hâlâ sıkılmak nedir bilmem. Çünkü elimin altında hep bir iş vardı. Bu yaşantı bana disiplinli olmayı öğretti.” diyor.  

Minimalist bir müzik anlayışım var 

Kayıkçı, kendi müziğini minimalist, neo-klasik müzik tarz olarak tanımlıyor. Minimalist tarzı sevdiğini anlatan Kayıkçı, “Minimalizm, sadeleşme zaten çağa hakim. Bu durum müziğide etkiledi. Tekrar eden melodiler ve daha az nota bu müziğin temel unsurları. Minimalist müziğin hedefi insanları  dinlendirmek. Barok ya da Rönesans döneminde daha çok zengin melodiler dinleniyordu. Şimdi ise daha dinlendirici müzik isteniyor. Parçayı çözümlemeye sizi itmeyecek şeyler popüler. Hayat çok hızlılaştı. Dolayısıyla zengin bir müzik arayışı yok.” Son zamanlarda bestelerde yapmaya başlayan Kayıkçı asıl amacının film ve dizi müziği yapmak olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Beste, kompozisyon eğitimi almadım. Ama armoni, solfej eğitimim var. Ayrıca mimarlık bölümü birçok disiplini içinde barındırıyor. Orası da benim sanat yönümü çok besledi. Mimarlıkta gördüğüm tasarım eğitimini ona aplika edebildim.” şeklinde konuşuyor.  

İleride film-dizi müziği yapmak istiyorum 

Kayıkçı’nın şu ana kadar bestelediği iki eseri var. Doğum ve Yol adlı parçaların nasıl ortaya çıktığını soruyorum Kayıkçı’ya: “Bir yıldır yazıyorum aslında. Piyano başında uzun doğaçlamalar yapıyorum. O doğaçlamaları kaydedip dinliyorum. İçinden hoşuma giden motifi seçip üzerinde çalışıyorum. Bazen de duygusal olarak dipte olduğum, yoğunlaştığım bir dönemin sonucunda ortaya mutlaka bir iş çıkıyor. Doğum adlı bestem böyle bir zamanda ortaya çıktı. Sabaha karşı besteledim bu eseri. Bir yıl önce hayatımın sancılı bir dönemiydi. Sürekli dertleştiğim biri geçirdiğim bu süreci doğum olarak nitelendirmişti. ‘Doğum olacak ve yeni bir hayat gelecek önüne’ derdi. Bunları düşünerek yaptığım bir beste idi. Bestenin girişinde gergin, sancılı bir kısım var. Bestenin sonunda da çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda hissettiğiniz o rahatlama duygusunu verdim. Yol ise doğaçlama yaparken ortaya çıktı. Onu tamamlamam bir ay sürdü. Müziği dinleyince uzun bir yola benzettim. O yüzden Yol koydum adını. Şu anda üzerinde çalıştığım bestelerim var.” 

Kayıt yapmayı yeni yeni öğrendiğini belirten Kayıkçı’nın amacı eserlerini dijital müzik platformlarında yayınlamak. Öncelikli hayalinin dizi ve film müziği yapmak olduğunu dile getiren Kayıkçı, “Şu anda film müzikleri eğitimi alıyorum. Hatta TRT’de çekilecek bir belgeselin müziklerini yapmam için bir teklif geldi. Ancak daha net değil.” diyor. 

Tesettür, hayatımı olumlu yönde değiştirdi

Büşra Kayıkçı, üniversiteye devam ederken kendi isteği ile başörtüsü takmaya başlamış. Bu değişimden sonra hayatında farklılıklar olduğunu söyleyen Kayıkçı, “Tesettür düşüncem hiçbir zaman olmamıştı. Bir anda karar verdim. Sonrasında halim çok değişti. Sanatıma da yansıdı. Hatta piyanoyu eskiden daha agresif icra ettiğimi ancak şimdi daha sakin çaldığımı söylerler. Piyano çalıp başörtülü olmamı garip karşılayanlar oluyor ancak ben takılmıyorum bunlara. ‘Kilise enstrümanı seni buna kim yönlendirdi.’ gibi tepkiler alıyorum.” diyor. Başörtülü olmasının sanat eğitimini ve uğraşını çok etkilemediğini belirten Kayıkçı, “Eğitimim daha önce idi. Ama annem başörtülü olduğu için bazı baskılar yaşadım. İlk ve ortaokul çağında okulda benim gibi bir aileden gelen çocuk yoktu. Veli toplantısı olunca herkes annemin başörtülü olduğunu bilirdi. Ben de onun baskısını uzun zaman hissettim.” şeklinde konuşuyor. 

Resimlerimin içinde mimari var 

Resim yapmaya ilkokul zamanlarında öğretmenlerinin desteği ile başlayan Kayıkçı, bu anlamda gerçek eğitimini liseye giderken almış. 

“Mimar Sinan’dan mezun üç hocanın elinden geçtim. O zaman karakalem, pastel, yağlı boya eğitimleri aldım. En son sulu boya ve karakalemde karar kıldım. Malzemeleri her yere taşıyabiliyorum ve daha pratik. Aslında tekniği diğerlerine göre daha zordur.” diyen Kayıkçı, tamamıyla soyut çalışmalar yapmıyor. Çizmek istediği herşeyi detaylandırmadan soyut olarak resmettiğini belirten Kayıkçı, şu anda yetişkinler için sulu boyaya giriş atölyesi yapıyor. Daha önce karma sergilere katıldığını ancak kişisel bir sergi açma niyetinin olmadığını söyleyen genç sanatçı, sözlerine şöyle devam ediyor, “İstanbul’un semtlerini sulu boya ile çalışmak istiyorum. Ama klasik tarzda değil. İlistürasyonla birlikte mimariyi de işin içine katarak bir kitap baskısı yapmak istiyorum. Bu tarz kitaplar var. I am Milan, I am London gibi... Hatta bu amaçla Kuzguncuk sokaklarını resmettim. Sulu boya içinde de mimarlık var aslında. Çok figür odaklı, insan, hayvan odaklı çalışmıyorum. Sulu boya ile binaları çalışıyorum.” Okuldan mezun olduktan sonra bir süre çeşitli firmalarda çalışan ve şu anda da aktif olarak iç mimar olarak proje danışmanlığı yapan Kayıkçı, aynı zamanda çocuklara ve yetişkin kadınlara piyano dersleri veriyor. Çocukların mutlaka bir uğraşı olması gerektiğine değinen Kayıkçı, “Hayat inişli, çıkışlı. Kötü günlerde sarılacağınız mutlaka bir uğraşınız olmalı. Bunlar aynı zamanda terapi” diyor. 

Doğu’nun ezgilerini piyanoda çıkarmak zor  

Yaptığı çalışmaları sosyal medya üzerinden insanlarla paylaşan Kayıkçı, genelde güzel tepkiler aldığını söylüyor. “Tek başınıza müzik yaptığınız için ortaya ne çıktığını merak ediyorsunuz. İnsanlar dinlediğinde ne hissedecek, doğru yolda mıyım, değil miyim onları ölçmek için paylaşım yapıyorum” diyen Kayıkçı, rock müzikleri coverlamaktan çok hoşlandığını belirtiyor. Chopin’in hayatında önemli bir yeri olduğuna değinen Kayıkçı sözlerini şöyle sürdürüyor: “Chopin, romantik dönem bestecisi. Kendime daha yakın hissediyorum. Bach ve Beethoven’ı da seviyorum. Yenilerden ise İtalyan besteci Ludovico Einaudi’yi takip ediyorum. Biz bu konuda çok gelişmiş değiliz. Avrupa’da bu alanda beste yapan birçok genç var. Minimalist müziğin öncülerinden Philip Glass’ı kendime örnek alıyorum. O mesela Doğu-Batı sentezi yapan biri. Geçmişte önemli bestecilerimiz var elbette. Adnan Saygun’un Horon adlı eserini çok seviyorum. Piyano sadece Batı müziğine ait değil. Günümüz sanatçılarından Fazıl Say ile Tuluyhan Uğurlu’yu dinliyorum. Yeri geliyor Türk sanat ve halk müziği de dinliyorum. Babam sevdiği için lise çağlarında piyanoda Türk Sanat Müziği çalardım. Bence her enstrüman kendi fıtratında güzel. Doğu ezgilerini piyanoda çıkarmak zor. Çok geniş bir ses aralığı var. Piyanoda her sesi bulamıyorsunuz. ”