20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Osmanlı’dan Christoph’a nostaljik bir yolculuk

Taksim Meydanı, Beyoğlu Belediyesi’nin girişimiyle bu yıl dördüncüsü düzenlenen Antika Festivali’ne ev sahipliği yaptı. Ziyaretçilerini tarihsel bir yolculuğa çıkaran festival, ülkemizden ve dünyadan birçok eseri bir araya getirdi. Katılımcı antikacılar sektöre olan ilgiden şikayetçiyken, antikacılığın kendileri için bir yaşam tarzı olduğunu söylüyor.

ALİ DEMİRTAŞ8 Eylül 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı’dan Christoph’a nostaljik bir yolculuk

Taksim Meydanı’nda yarın sona erecek olan Antika Festivali bu yıl dördüncü kez gerçekleşti. Ülkemizden ve dünyadan farklı eserlerin ziyaretçilere sergilendiği ve satıldığı festivale birçok antikacı katıldı. Festival antikacılar tarafından hem olumlu karşılandı hem de ziyaretçilerin azlığı onları düşündürdü. Biz de geride bıraktığımız festivali konuşmak ve hikâyelerini dinlemek için antikacılarla bir araya geldik. Kimi bulduğu antikanın tarihini araştırmanın kendisini çok mutlu ettiğini dile getirdi kimi de sektördeki hileleri paylaştı. Kendileriyle son yıllarda bir moda haline gelen vintage gelişmesini de konuştuğumuz antikacılar bu mesleğin devam etmesini istiyor.

ADİL MENEMENCİOĞLU: BU SEKTÖRDE HİLELİ ÇOK ŞEY VAR

Adana’dan geleli 20 sene oldu. Mekânım Cihangir’de. Yani 30 yıldır bu işlerin içindeyim. Burada ise genellikle Gümüşsuyu, Etiler, Nişantaşı, Ulus ve Harbiye’den ürünler buluyorum ki çoğunlukla aileler arıyor veya akrabalardan geliyor. Hoşuma giden parçalar topluyorum aynı zamanda tekstil ürünleri de var. Mesela Neslişah Sultanoğlu da bana zamanında epeyce eşya getirdi. Genel olarak gençlerin ya da toplumumuzun sanata ilgisi ve bilgisi çok az olduğundan antikalara ilgisi de çok yüksek değil. Bu sektörde çok hileli şey var. Seneler önce Mardin’e gittiğimde birçok tuğralı bakır aldım. Sonra burada bir Ermeni Usta vardı. Adı Kevok’tu galiba, o söyledi. Meğer aldığım 30 bakırdan sadece 8’i gerçekmiş. Şimdi güvendiğim insanlar var onlara da danışıyorum. Plastik tespihi sıkma diye satıyorlar. Bunu koleksiyonerler bile bilmiyor. Ama tabii ben çok uzun yıllardır bu işin içindeyim. Koleksiyonerler bana güveniyor. Antika konusunda her ürünün bir eksperi var. Ancak biz de yabancı resimleri ekspertiz yapacak bir merci yok.

SEZER GÜLER: YENİ KUŞAK ANTİKAYLA HİÇ İLGİLENMİYOR

17 yıldır bu işi yapıyorum ve gençlerden çok şikâyetçiyim yani yeni kuşak antikayla hiç ilgilenmiyor. Eskiye nazaran şimdiye baktığınızda kimsenin antika almak gibi bir kaygısı yok. Herkes ucuza alır mıyım düşünesinde. Eski antikacılar da zaten Türkiye’yi terk etti yani yok. İnsanlar antikadan anlamıyor geliyor, antikayı sadece görsel olarak düşünüyor. Benim en çok sevindiğim ürünler hat yazıları. Osmanlı eserlerini çok seviyorum zaten. Ama bu eserlerinde sahteleri yapılıyor artık. İyi olan güzel olan her türlü ürün konseptime giriyor. İnsanların antikaya değer verdiklerini düşünmüyorum. Dolayısıyla antika yavaş yavaş değerini yitiriyor. Böyle bir sektör kalmayacak gibi geliyor bana. Şöyle düşünün, dünya kadar para vermişsiniz satmaya çalışıyorsunuz ama satamıyorsunuz ne yaparsınız bir an evvel satıp çekilmeye bakarsınız. Ayrıca şu an baktığımız zaman iyi antika da çıkmıyor. Ben buraya verdiğim emeği başka bir yere verseydim daha çok kazanırdım. Belediyemize böyle bir festival düzenledikleri için de çok teşekkür ediyorum. Beyoğlu’nun muhteşem bir belediyesi var ve ekip olarak çok güzeller. Ayrıca çok da jest yaptılar mesela para almadılar. Tek sorun buradaki kitlenin niteliği.

NURETTİN AĞGEZ: EŞYANIN TARİHİNİ ARAŞTIRMAK HEYECAN VERİYOR

20 yıldır bu işi yapıyorum. Şimdi modern resim diye bir şey çıktı. Herkes bunlara 300 bin 500 bin lira para ödüyor. Osmanlı eserlerinin uluslararası değerleri olmasına rağmen bu kadar rağbet görmüyor. Açıkçası insanlara bir moda oluşturuldu insanlar da onun peşinden gidiyor. Bizler, bugüne kadar çıkmamış bir eseri gördüğümüz zaman heyecanlanıyoruz. Mesela bir kahve soğutucusu gördüğünüzde şaşırıyorsunuz. ‘Nasıl yapılmış, niye yapılmış?’ diye. Mesela Tokat’ta bir kahve dibeği alıyorsunuz ve üstünden çapa çıkıyor. Sonra soruyorsunuz: Burada deniz yok ki bu niçin yapılmış? Devamında sembolleri araştırıyorsunuz sonra tarihin derinliklerine iniyorsunuz. Bu süreç insanı heyecanlandırıyor. Bizler yeni neslin antikaya yönelmesini istiyoruz. Birçok koleksiyoner var 40-50 yıldır topluyorlar. Bunlar çok değerli, müzelerde olmayan eserler. Şimdi bu insanlar öldüğü zaman çocukları bu bilinçte olmadığı için birkaç antikacı çağırıp içlerinden en yüksek bedeli verene bu ürünleri satacaklar. Ama antika bilgileri olsa bu geleneği devam ettirirler. 

KADİR DEMİR: ANTİKACILIK ÖZ İLE BİÇİMİN BİR ARADA OLMASIDIR

Antikacılık ailesinden bu kültüre aşina olarak ya da hasbelkader yanındaki insanlardan kaynaklı ilgi duyulmaya başlanan bir şey. Mesela benim çocuğum hiç ilgi duymuyor, hiç sevmiyor. Şu an öyle ama belli bir yaştan sonra geriye dönecek, fark edecek. Çünkü antikanın en büyük özelliği öz ile biçimin bir arada olması. Yani yeni ürünlerde görsel olarak çok güzel bir ürün alabilirsiniz ama onun özüne, içeriğine baktığınızda yok olup gitmeye mahkûm materyallerden üretilmiştir. Oysaki antika kalıcı materyallerden yapılan bir şeydir. Hem de eşi olmayan ustaların kendi özgür iradeleriyle yarattığı bağımsız ürünlerdir. Bugün bile özle biçimi bünyesinde barındıran artı sanatsal estetiği de olan her ürün antika ve kıymetli eşya olmaya adaydır.  Ama en önemlisi onun niteliğidir. Festival hakkında şöyle düşünüyorum. Şair üstat Bedri Rahmi Eyüboğlu diyor ki: “Şairim, Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, Ayak seslerinden tanırım. Ne zaman bir köy türküsü duysam, Şairliğimden utanırım.” Ben de antikayla ilgili nerede bir faaliyet, aktivite görsem minnettar kalıyorum.

HÜLYA KARAHAN:  ANTİKADA DAMGA BİZİ TARİHİNE GÖTÜRÜYOR

5 yıldır bu işi yapıyorum. Konseptim daha çok porselen ağırlıklı. İnsanlar neyin antika olup olmadığını anlamıyor. Bizler satıcı olarak bunu mutlak surette anlatmak zorundayız. Piyasada bu işi doğru olmayan haliyle yapan o kadar kişi var ki bu konuda birçok insanın canı yandı. Antikada bizi o ürünün tarihçesine götüren tek şey damga. Damganın içeriğinden, şeklinden, simgesinden ya da bir harfinden her şeyi anlayabiliyoruz. Viyana ürünlerini çok seviyorum. Aradığım şeyleri bulduğum da uyku uyuyamıyorum. İşimi çok severek yapıyorum. Bir ürünün antika olması için o ürünün en az 100 senelik olması gerekiyor. Ama görsellik de önemli tabii. Festivali çok olumlu buluyorum. Burada pek çok farklı kesime ulaşabiliyorsunuz. Bu da inanılmaz derecede reklama imkân tanıyor. Kartlar dağıtılıyor, müşteri potansiyeli artıyor. Ayrıca hepsi bir arada görsellik sunuyorsunuz. Hem de insanlar sosyalleşiyor.

DİRAN KARADAĞ: CHRISTOPH’UN YUMURTA DELİCİSİ BENİ HEYECANLANDIRDI

Ben 1994 yılından beri bu işi yapıyorum. İnsanların antikaya ilgi duyması için aile yapısında da böyle bir kültür olması gerekiyor. Bazıları ‘eski eşya kötü enerji’ diye bakabiliyor. İnsanlar bir şeyin antika olup olmadığını anlayamıyor. Anlamak zorunda da değil aslında. Ama koleksiyonerseniz bilgi edinmeniz ve antikacıya güvenmeniz gerek. Örneğin daha önce bir aileye sattığınız bir üründen dolayı başka bir aileye de tavsiye edilebilirsiniz. Güvenilirlik süreciniz de böyle başlar. Bu zamana kadar bulduğum ürünler beni her zaman heyecanlandırdı. Örneğin Christoph’un bir yumurta delicisini buldum. Üzerinde Christoph yazısını gördüm ve çok mutlu olmuştum. 

FİRUZ METİN GÜL: ANA ÖLÇÜT MATERYALİN TARİHİ

35 yıldır bu işi yapıyorum ve genellikle Avrupa’dan ve fuarlardan topluyorum. Vintage bundan ortalama 15 yıl önce falan Avrupa’da başladı son 10 yıldır Türkiye’ye geldi. Gençlere daha modern geldiği için onlar daha kabul görüyor. Bu zamana kadar topladıklarımdan benim en çok hoşuma giden yurtdışından topladığım tophaneler. Ama bunlar da sonradan değerlendi diye sahtelerini yapmaya başladılar. Antikanın ölçütü onun yüz yıllık olmasıdır. Yani bir asır geçmeli. Ana ölçüt budur. Bu zamanla beraber bir de artistik yani işçiliği önemli bir faktör. Zaman ve artistik bir araya gelince antika olur. Bu festival halkın görmesi ve bilgilenmesi açısından güzel bir organizasyon.