25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

'Sanat dünya kadar küçük değil'

“Renkler artmalı ki, evrenin gerçek resmini çizebilelim. Çünkü sanat dünya kadar küçük değil, nice dünyaları içinde barındıracak kadar büyük ve özel.” diyen kemençevi Sercan Halili, yeni albümünde dinlediği ve beslendiği müzisyenlerden Antonio Carlos Jobim’e selam gönderiyor.

İPEK TANIR 6 Nisan 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
'Sanat dünya kadar küçük değil'

Fasıl kemençesi ya da armudi kemençe olarak adlandırılan sazın günümüzdeki en başarılı icracılarından olan Sercan Halili, ikinci albümü Hotel İstanbul VOL.2 ile sanatseverin karşısında. Aynı isimli ilk albümden dokuz yıl sonra gelen Hotel İstanbul VOL.2 yine bir müzik gezgininin peşinde, İstanbul’da hem kültürler hem de zamanlar arası bir yolculuk. Albümün açılış parçası Halili’nin “Jobim’e mektup” olarak adlandırdığı bestesi Bozacının Şahidi Şıracı. 

Hotel İstanbul’un yayınlanışının üzerinden dokuz yıl geçmiş. Ama hikaye bitmemiş ki aynı isimle ikinci albüm geldi. Yarım kalan neydi? 

Önceki albüm o zamanın şartları ile kendi alanında aslında tamdı. İstediğim renkleri orada rahatlıkla gösterebilmiştim. Ancak yıllar geçtikçe, hikâyeler ve çalınacak müzikler artıyor. Yeni projeler ve varolan projelerin gelişerek devam etmesi durumu gündeme geliyor. O yüzden bu durumu projenin yarım kalması değilde, farklılıklarla ve günümüz şartları ile servis edilmesi olarak düşünebiliriz. 

Çok sevdiğiniz bir sanatkara, Jobim’e mektup var albümde. Nasıl bir bağ kurdunuz onunla?  

Kendisini hiç tanımadığım, 1994 yılında vefat eden birinden bahsediyoruz. Kimi icracılar, aynı dönemde yaşamadığı başka sanatçıları fazlaca benimser. Onlar gibi yaşamaya, onlar gibi düşünmeye çalışır. Bu sanatçıları hiç görmemiş olsak bile ses tonu, enstrüman çalış tarzı veya bir bestesini düşünerek karakterlerini hayal ederiz. Ben Jobim’i ilk dinlediğimde, böyle bir müziğin nasıl olabileceğini düşünmeye başlamıştım. ‘Nasıl bir ruh hali, nasıl bir yaşayış bu müzikleri yazdırabilir ki’ dedim. Uzun yıllar bir kemençevi olarak Antonio Carlos Jobim’in öncüsü olduğu Bossa Nova tarzını dinlemeye başladım. Çalınan müziği hep kemençem ile hayal ettim. Bütün bunlar bir birikime neden oldu. Jobim’in duygusuna, müzik karakterine, hayran oldum. Bu hayranlığımı müzikal anlayışıma getirdiği karakterden dolayı, bir teşekkür mektubu olarak kaleme aldım ve stüdyoda hepsi birbirinden değerli müzisyen arkadaşlarımla birlikte kaydettim.

Bir gezginin İstanbul’u dinleyişi, idrak edişi olarak tanımlayabilir miyiz albümü?  

İstanbul bence dünyanın en özel şehri. Gelenin defalarca yeniden gelmek istediği bir yer. Ayrıca çok hızlı gelişen, bazı yerlerinin bu gelişmeye hiç aldırış etmeden bozulmadığı bir şehir. Hotel İstanbul’un ikincisinde de tam olarak bu durum söz konusu. Kendi dokusuna zarar vermeden, modern dünyaya ayak uyduran bir Hotel İstanbul. 

İstanbul nasıl dinlenir? 

Makamı nedir?  

İstanbul’u dinlemek ve anlamak bence aynı konular. Bir kişi Bebek sahilinde bir kahve içmeden, Kapalı Çarşı’nın dar koridorlarında kaybolmadan, Caddebostan sahilinde yürümeden, Üsküdar’daki hasır taburelerde çay, Vefa’da bir bardak boza içmeden İstanbul’u anladım diyemez. Bu saydıklarım ve daha niceleri İstanbul Makamı’nın tanımıdır bence. 

Kemençe gezgine bu toprağı duyumsamada nasıl alanlar açar?  

Bu toprakların nasıl zor yollardan geçip ayakta durduğunu tüm dünya biliyor. Bunu bilen bir yabancı, bu asaletin hiç kaybolmadan bugüne ayak uydurabilmesini görerek, yapılamaz denilen birçok şeyin aslında yapılabildiğini duyuyor. Kemençe’nin şu an yaşayan İstanbul için anlattıklarını dinleyerek, geleneksel yapının içinde yaşamaya devam eden bir olgunun, bir yandan da modern çağa ayak uydurmasına şahitlik ediyoruz. 

Hotel İstanbul albümü hem kültürler hem zamanlar arası bir müzik buluşması. Bu çok yönlülüğün artıları çok, eksileri var mı? 

Artıları bizim fark ettiğimizden çok daha fazla. En önemlisi ise kazandırdığı disiplin anlayışı. Bahsettiğiniz çok yönlülüğü, geleneksel anlayışı iyice hazmettikten sonra ele almalıyız. Önce esas olanı yaparak yola devam etmeliyiz ki daha sonra hangi yoldan gideceğimize şüphe duymayalım. Eksileri çok yok aslında ama sayıca az bile olsalar bazı sanat severlerin ve özellikle yine az sayıdaki sanatçının bu tarz gelişimlere maalesef açık olmadığı görülüyor. Renkler artmalı ki, evrenin gerçek resmini çizebilelim. Çünkü sanat dünya kadar küçük değil, nice dünyaları içinde barındıracak kadar büyük ve özel.