16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

Türk müziğini bilen kaç kişiyiz? 

Milli Eğitim Bakanlığı himayesinde, öğretmen ve öğrencilere Türk müziğini ve enstrümanlarını tanıtmak amacıyla İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu sanatçısı Aylin Şengün Taşçı ve ekibinin katılımıyla Türk Müziğini Tanıtma ve Destekleme Projesi başladı. Derdi Türk müziğini gelecek nesillere aktarmak olan Taşçı seminerlerde bin yıldan fazla geçmişe sahip olan müziğimizin gelişimini, önemli bestekarlarımızı ve eserlerini gençlere anlatıyor.  

MERVE YILMAZ ORUÇ12 Ocak 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Türk müziğini bilen kaç kişiyiz? 

El-Kindi, Farabi, Dilhayat Kalfa, Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi ya da son yüzyıla baktığımızda Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk gibi isimlerden kaçını çocuğunuz biliyor? Geleceğimizi oluşturan bugünün çocukları, ney, tanbur, davul, def, bendirden hangisini tanıyor? Kültür erozyonuna uğradığımız bu dönemde bize dayatılan pop ve Batı müziği ile son zamanlarda gençler arasında yaygınlaşan Kore müzik kültürü ile yeni nesil nereye gidiyor? Bütün bu soruları kendimize sorduğumuzda aldığımız cevaplar üzüntü verici... Elbette çağı yakalamak lazım. Ancak özümüzü, geleneksel müziğimizi de unutmadan. Geleneğimizi bugüne ve geleceğe taşımak için Türk müziğini çocuklarımıza tanıtmamız gerekiyor. Bu amaçla yola çıkan İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu sanatçısı Aylin Şengün Taşçı, MEB himayesinde Türk Müziğini Tanıtma ve Destekleme Projesi ile çeşitli illerde öğrencilere Türk müziğini ilgi çekici anekdotlarla anlatıyor. Projenin ilk ayağı geçtiğimiz günlerde Ankara’da gerçekleşti. Bundan sonrasını, projenin çıkış sürecini ve Türk müziğinin nereye gittiğini Aylin Şengün Taşçı ile konuştuk. 

MÜZİĞİMİZİN TARİHİNİ GENÇLERE ANLATIYOR 

Gençlere Türk müziğinin tarihini, geleneksel enstrümanlarını, kıymetli bestekarlarını örnekler vererek anlatan Aylin Şengün Taşçı’nın amacı Türk müziğinin yeni nesil tarafından tanınması ve geleneksel müziğimizin devamlılığını sağlamak. İki yıl sürecek olan proje kapsamında yaklaşık 33 ilde bu seminerler yapılacak. Mümkün olduğunca çok gence ulaşmak isteyen Taşçı, uluslararası alanda da Türk müziğini tanıtmak için çalışmalar yapmak istiyor. Geçtiğimiz yıl çalışmalara başlayan ve belli okullarda bu amaçla seminerler veren Taşçı projenin çıkış sürecini şöyle anlatıyor: “Konserlerimizde belli bir yaşın üzerinde izleyici kitlesi var. Gençlere ulaşmak için neler yapabilirim diye düşünmeye başladım. Yanıma genç arkadaşlardan oluşan bir grubu aldım. Önce Milli Eğitim’e bağlı okulları arayıp Türk müziğinin tarihi gelişimini ele alan projemden bahsettim. İlk önce İstanbul Erkek Lisesi’nde seminer verdik. Daha sonra gelen talepler üzerine İstanbul’daki başka liselerde de seminer düzenledik. Daha çok insana ulaşmak istedim. Bu amaçla Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer Bey’in eşi Nebahat Hanım’a bu projeden bahsettim. Mahmut Bey aracılığıyla da Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk Bey’e konuyu ulaştırdık ve kendisi de projemize destek verdi. Bakanımızın eşi Rana Selçuk hanımefendinin onun himayesinde ilk semineri yaptık.” 

BİR BEBEK HİCAZ MAKAMI İLE BÜYÜYOR  

Seminerlerde Türk müziğini belirli sınırlara koyarak anlatacağını söyleyen Taşçı, programın içeriği ile ilgili şunları söylüyor: “İlk önce Türklerin Orta Asya’ya geldikleri dönemden yola çıkıp anlatmaya başlıyorum. Türk müziğindeki ilk yazılı eserler hakkında bilgi aktarıyorum. Farabi’den bir eser icra ediyorum daha sonra Mevlana vasıtasıyla Mevlevilik ve musiki konusunu ele alıyorum. Itri’yi anlatıyorum. Türklerin Anadolu’ya gelmesiyle değişen müzik kültüründen, mehter müziğinden bahsederken müzik formlarını örneklerle açıklıyorum.Ninnilerimizi anlatıyorum. Ninnilerimiz de makamsal bir müziktir. Bir bebek dünyaya geldiğinde ninniler sayesinde ilk önce Hicaz makamını duyarak hayata başlar. Yine Osmanlı döneminde müzik ile ilgilenen padişahlardan bahsediyorum. Lale Devri’nde ortaya çıkan ilk kadın bestekar Dilhayat Kalfa’nın hayatını anlatıyorum. Dede Efendi gibi çok önemli bir olgu var onun hayatından ve eserlerinden bahsediyorum. Cumhuriyetle birlikte profil değiştiren ve bir dönem yasaklanan Türk müziğini anlatıyorum. Sadettin Kaynak gibi çok değer bir bestekarımız var ondan bahsedip Nurettin Selçuk ile semineri tamamlıyorum.” 

BUGÜNKÜ ŞARKILAR SANAT DEĞİL “ÜRÜN” 

Bugün daha çok pop müziği, Batı müziği ve son zamanlarda Kore müziği dinleyen bir nesil var. Şimdiki neslin Türk müziği denilince ne algıladığından bile emin olamadığını belirten Taşçı, “Pop müzik popüler müzikten geliyor. Ben bunlara şarkı değil ürün diyorum. Bir sene fırtına estiren şarkı gelecek sene unutuluyor. Ama bundan 500 yıl önce yazılan bir Türk müziği eseri bugün hala dillerde. Sanat ile ürün arasındaki fark bu.” diyor. Pop müziğin her an karşımıza çıktığını söyleyen Taşçı, en azından bunun bir dengesinin olması gerektiğini vurguluyor. Ailelerinde çocuklarını kendi öz müziğini çok iyi bilmedikleri için Batı müziğine yönlendirdiklerini vurgulan Taşçı, “Çocuklar piyano, keman çalışıyor. Bu güzel bir şey ama neden sadece Bach, Mozart  çalsın ki. Dede Efendi’nin bir eserini çalsın. Türk müziği Batı müziğinden aşağıda kalan bir müzik değil. Türk müziği geçmişi olan binlerce yılın bir ürünüdür.” şeklinde konuştu.   

MÜZİK SADECE EĞLENCE ARACI DEĞİL 

Müzik eğitimi çocuklara ilköğretim yıllarından itibaren veriliyor ancak içerik olarak çok dolu geçmiyor bu dersler. Müziğin çocuğun gelişimi için çok önemli olduğunu söyleyen Taşçı, müzik derslerinde en azından alt yapının çocuklara verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ancak Türk müziği konusunda kaynakça anlamında bir eksiklik var. Bunun farkında olan Taşçı bu çalışmasını yazılı hale getirmek istiyor. Bu seminerler kuşkusuz Türk müziğinin devamlılığı açısından çok önemli bir yerde duruyor. “Seminerlerde gençlere ney gösterdim kaval dediler, ud gösterdim saz dediler. Konuya bu kadar yabancılar. Onların müzikten beklentisi eğlence. Çünkü toplumda müzik eşittir eğlence anlayışı var. Aslında müzik her zaman eğlence aracı değildir. Tabii ki eğlenmek için müzik yapılır ama sanat adına, ruhunuzu yükseltmek amacıyla da müzik yapılmalı.” diyen Taşçı, sanat ile eğlence arasında ince bir çizgi olduğunu vurguluyor. Türk müziğinin her zaman var olacağını söyleyen Taşçı, “Müziğimiz bazı dönemlerde daha önemli olmuş bazı dönemlerde gündemden düşmüş. Ama hiçbir zaman ölmemiştir.” diyor.