25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Vakıf sultanlığı

Padişahlar, Valide Sultanlar, paşalar, sıradan insanlar... Tüm Balkan coğrafyasını vakıf eserlerle donattılar. Yüzyılların iyilik geleneği bugün de sürüyor. Balkanlarda çeşitli sebeplerle yok olmaya yüz tutmuş vakıf eserleri, kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek yeniden hizmete sunuluyor.

BEDİR ACAR29 Nisan 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Vakıf sultanlığı

Bir vakıf medeniyeti olan Osmanlı Devleti, Kafkaslar’dan Balkanlara, Afrika’dan Ortadoğu’ya imparatorluğun hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda, dünya durdukça varlığını sürdürmesini istediği vakıf eserler bıraktı geriye. Hasta leyleklerin korunmasından, imkanı olmayan gençlerin evlendirilmesine kadar akla gelebilecek her alanda vakıflar kuruldu. Padişahlardan, Valide Sultanlara, paşalardan vezirlere, Sadrazamlardan sıradan insanlara kadar elinde imkanı olan pek çok fani, dünya durdukça iyilik ve merhamet kaynağı olacak vakıf eser ve o eserlerin ayakta durmasını sağlayacak akarlar (gelir kaynakları) sağladı.        

Ne var ki, gün gelip de Osmanlı coğrafyası küçüldüğünde, Devlet-i Ali’nin sınırlar geri çekildiğinde, binlerce vakıf eser öksüz-yetim kaldı; Yüzyılların tahribatı bir yana, Bosna-Hersek savaşında olduğu gibi bombalara, dinamitlerle maruz kaldılar. Irkçı kafalar, dünyaya iyilik, şefkat ve merhamet dağıtmak üzere kurulmuş vakıf eserlerini sırf Osmanlı’yı ve İslam’ı hatırlattığı için yaktı, yıktı, bombaladı ve yok etti. Tıpkı, Bosna-Hersek savaşı esnasında ülkenin ikinci büyük kenti Banja Luka’da var olan 16 caminin ve pek çok vakıf eserin yerle bir edildiği gibi…

Gönül coğrafyası böyle bir şey…

Türkiye, yurt içinde olduğu gibi Osmanlı bakiyesi coğrafyalarda da vakıf eserlerin restorasyonu ve yeniden ayağa kaldırılması yönünde son 10 yıldır kapsamlı bir faaliyet yürütüyor. Balkanlar, bu faaliyet alanın en önemli ayağı. Son 10 yıldır gerek Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), gerekse Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle, yüzyıllar içinde ihmal edilmiş, metruk hale gelmiş Osmanlı yadigarı tarihi eserler, camiler restore ediliyor. Savaşta yok edilenleri ise aslına uygun olarak yeniden inşa ediyor. Söz gelimi16 camisi yok edilen Banja Luca’da bütün camiler yeniden ayağa kaldırıldı. Bunlardan sonuncusu, savaşta Sırplar tarafından dinamitle yerle bir edilen 16. Yüzyıl vakıf eseri Arnavudiye Camii…  Geçen tafta temeli atılan bu cami iki yıl sonra ibadete açıldığında 16. yüzyılı 21. yüzyıla bağlamış olacak ve banisi Ferhat Paşa’nın ruhunu huzura kavuşturacak. 

Aynı gün, Gradiska şehrinde, geçmişi 19’uncu yüzyıla uzanan tarihi yapılardan Derviş Hanım Medresesi, 30 yıl aradan sonra yeniden hizmete açıldı. 

Foça’daki Alaca Camisi ve Çayniçe Sinanbey Camisi’nde ise restorasyon çalışmalarına çok yakında başlanıyor. Sırada, Tuzla Behram Ağa Camisi, Tesanj Ferhat Bey Camisi ve Fojnica Müderris Şaban Efendi Medresesi var. Ayrıca Başçarşı Camisi ve Travnik Alaca Camisinin restorasyon ihaleleri ve teslimleri de yapıldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Bosna’da vakıfların amacına uygun olarak öğrenci yurdu inşaatı ve yoksullara gıda yardımı da yapıyor. Maddi durumu yetersiz olan hastaların tedavisini İstanbul’daki Bezmi Alem Valide Sultan Gureba Hastanesi’nde gerçekleştiriyor. İşte gönül coğrafyası böyle bir şey… Sadece Saraybosna’da değil Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kosova, Sırbistan dahil pek çok coğrafyada Osmanlı’nın vakıfları bugün dahi yaşatılmaya çalışılıyor.   Tarihte yolu Balkanlardan ve dahi başka başka memleketlerden geçen tüm gönül erlerinin, vakıf insanların, kumandanların, fatihlerin ruhu şad olsun. 

EN ÇOK VAKIF KURAN KADINLAR

En çok vakıf kuran Osmanlı Hanım Sultanları arasında açık ara Hürrem Sultan önde. (Üstelik sadece İstanbul değil, Kudüs’te ve Mekke Medine’de de vakıfları var.) Hürrem Sultan’ı, Nurbanu Valide Sultan, Mahpeykar (Kösem) Sultan, Safiye Sultan, Hatice Turhan Sultan (Mısır Çarşısının ve Yeni Caminin vâkıfı), Gülmuş Emetullah Sultan, Mihrimah Sultan, Mihrişah Sultan ve Bezmi Alem Valide Sultan takip ediyor. 

Bugünkü Üsküdar Semti, varlığını Gülnuş, Nurbanü ve Mahpeykar  ile Mihrimah Sultan’a borçlu.  Üsküdar, kadın vâkıfların semti... 

FATİH SULTAN MEHMET BİZİ TEK ÇATI ALTINDA TOPLADI

Bosna Hersek İslam Birliği Başkanı Husein Kavazovic, camilerin onarılmasının, köprülerin inşa edilmesinin insanlar arasında güven duygusu uyandırdığını belirtiyor. ‘Büyük yürekli insanlara sahip olan toplumlar zengin toplumlardır’ diyor. ‘Türkiye’nin söz konusu yatırımları, Bosna Hersek İslam Birliği’nin bir zamanlar yalnızca hayalini kurabildiği değerde bir yatırımdır’ diyen Kavazovic’in şu cümleleri, gönül coğrafyasının genişliğini ispatlıyor: ‘Türk kardeşlerimizle dostluğumuzun, Fatih Sultan Mehmed’in bizleri tek çatı altında topladığı zamanlardan bu yana devam ediyor olmasından mutluluk duyuyoruz.’

Vakıflar Müslüman için de Hristiyan için de hizmet veriyor

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Bosna Hersek’te önceki yıllarda birçok tarihi yapının restorasyonunu gerçekleştirdiklerini, medrese, cami, hamam gibi bu yapıların restorasyon çalışmalarına devam edeceklerini belirtiyor. Ertem ‘Umudum şudur, restore ettiğimiz eserler Saraybosna’da yaşayan Müslüman ve Hristiyan herkesin kullanabileceği, istifade edebileceği mekanlar olacaktır” diyor ve ekliyor ‘Vakıflar olarak Osmanlı’dan intikal eden bütün vakıfların temsilcisi olduğumuzu, Osmanlı vakıflarının cari olduğu bütün ülkelerde faaliyet yürütme imkanımızın olduğunu düşünüyoruz.’

Hz. Peygamberin hayır kuyusundan bir damlayız

Vakıflar Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Aslı Ceren İnanç, Selçuklularda ve Osmanlılarda hayat felsefesine dönüşen vakıf kültürünün aynı zamanda bir İslami kültür olduğunun altını çiziyor. ‘Peygamberimiz Hz. Muhammed, İslamın muhafazası için, muhacirlere, fakir fukaralara yardım için, erzak parası tükenmiş yolcular için hurma bahçeleri ve su kuyusu vakfetmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bizler işte o su kuyusundan bir damla olabiliyorsak ne mutlu bize.’

İnanç, Vakıflarda 10 milyon belgenin içeriklerinin mikrofilmlerle korunma altına alındığını ve işlemlerin halen sürdüğünü kaydediyor.

 1048’den bu yana Anadolu’da kök salan vakıf kültüründe ilk örneğin Erzurum Pasinler’de olduğunu dile getiren İnanç,  Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün görevini ise şu cümlelerle özetliyor: ‘Selçuklu ve Osmanlı döneminde kurulmuş, ancak bugün yöneticileri hayatta kalmayan gayri menkul ve menkulü korumak, yaşatmak ve amacına uygun kullanımını sürdürmek.’

Duası da var bedduası da…

Vakıf eser bağışlayanlar, vakfettikleri malların amacı doğrultusunda sonsuza kadar kullanılmasını istemiş. Gelecekte bu eserleri yaşatacaklar için hayır duaları vakıf senedine yazılırken, kötüye kullanacaklar için beddualar var. Kanuni Sultan Süleyman da vakıf senedine dua ve beddua yazanlardan. İşte o metinden satırlar:

‘Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, fesh edilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş olur. Böylece günahkarlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez... Her kimse ki; Vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahu Teâlâ’nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin...” 

EN ÇOK VAKIF KURAN PADİŞAHLAR

İlk vakıf kurucusu Sultan Orhan, 

Çelebi Sultan Mehmet 

1. ve 2. Beyazıd

3. Murat 

Fatih Sultan Mehmet 

Kanuni Sultan 

Süleyman

1. Ahmet 

3. Mustafa

2. Mahmud 

2. Abdülhamid