23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Yitik medeniyetler yeniden keşfediliyor

Türkiye’nin en önemli hattatlarından, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü sahibi Hattat Hüseyin Kutlu, 1979 yılında temellerini attığı BİKSAD’ın hikayesini Star Cumartesi okuyucularına anlattı.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK 19 Kasım 2016 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Yitik medeniyetler yeniden keşfediliyor

Geleneksel sanatlar dalında bugüne kadar yüzlerce sanatkar yetiştiren Bilim Kültür ve Sanat Derneği’nde, Hattat Hüseyin Kutlu’dan icazetli geleneksel sanatlar ustaları ve alanında yetkin sanatkârlar, hem üretime hem de eğitime devam ediyor. Hüsn-i Hat’dan minyatüre, klasik kemençeden Osmanlı Türkçesine kadar geleneksel sanatların her kolundan, uzman ve seçkin bir ekip eğitim veren BİKSAD’ın kurucusu Hüseyin Kutlu’dan dinledik. Sanatın medeniyetlerin ürünü olduğuna vurgu yapan Kutlu, “Medeni olmayan hiçbir toplumda sanat olmaz. Fakat kendine ait kültür ve medeniyet ortamında sanat yeşerir. Biz ise 150 yıldır kendi öz medeniyetimizden uzakta, onu yok farz ederek yaşıyoruz. Veya ondan hoşnutsuzluk gösterip, o medeniyetten gönüllü olarak ayrıldık” diyor. Ve bu sanatı yeniden insanlara kazandırmanın yollarını anlatıyor.

İnsanlar yeni şeyler keşfetmek istiyor

İslam Medeniyet’ine ait insanlar olduğumuzu söyleyen Kutlu, “Bu medeniyetin içerisinde bizim 1000 yıllık hikâyemiz var. Bunu birden bire değiştirdiğimiz zaman, kültürümüzün ve sanatlarımızın altında medeniyet kaydı” diyor ve ekliyor: 2009 yılında resmen kurulan Biksad’ın temelleri aslında 1976’lı yıllara dayanıyor. Bu mekândaki proje aslında bir medeniyet projesi. Bugün biz geleneksel sanatlar adı altında duyduğumuz, gördüğümüz, icra ettiğimiz bu sanatların kendi medeniyet temelleri üzerinde olmadığına dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü sanat, medeniyetin ürünüdür. Medeni olmayan hiçbir toplumda sanat olmaz. Fakat kendine ait kültür ve medeniyet ortamında sanat yeşerir. Biz ise 150 yıldır kendi öz medeniyetimizden uzakta, onu yok farz ederek yaşıyoruz. Veya ondan hoşnutsuzluk gösterip, o medeniyetten gönüllü olarak ayrıldık ve batı medeniyetini benimsemiş olduk. Bu son 20 yıldır bizim bu gelenekli sanatlarımız birden bire rağbet bulmaya başladı. Belki Batıda bizim öykündüğümüz şeyleri görüp ‘Biz de bunun en iyisi var’ demiş olabilirler. Bu esnada da biz bu sanatları tekrar keşfettik.

Bu sanatların özünde derin mesajlar var

“Mesela hat sanatı... Onlarda hiç böyle bir şey yok. Yazının sanat olduğu tek medeniyet, bizim medeniyetimizdir. Biz bu sanatları yeniden bir şekilde ortaya çıkarmaya çalıştık. Fakat bunlar bugün için bir nostalji. Oysaki bizim medeniyetimizin temellerinde olduğu asırlarda bunlar fonksiyoneldi. Çünkü bu sanatların özünde çok derin mesajlar var. Özellikle hat sanatı ve onun etrafında oluşan tezhip, minyatür, ebru, naht, kalem işi, çini gibi sanatları diğer sanatlardan ayıran ana vasfı, konusudur. Bir ressam bir gübre yığınını veya bir lahanayı kendine göre resmedebilir. Ancak hat sanatının böyle bir konusu yok. Hat sanatının tek konusu ilahi vahiydir. Allahın sözleri. Hattat bunları konu alıyor. Bizim bu sanatlarımızın ve kültürümüzün bugün yaşanılır, yaşatılır, yaşatılması gereken, ihya edilmesi gereken ve onunla insanlığın çok şey kazanacağını düşündüğümüz bir ana fikrimiz var. Bunlar nostalji değildir, olmamalıdır. Bizim o eskiden dediğimiz şeyler kendimiziz. Bu kimliğimizi oluşturan ana değerlerimizi biz sanat diliyle tanımak ve tanıtmak istiyoruz. Bunları simgeli anlatımlarla bir nevi somut hale getirmeye çalışıyoruz.”

Ecdadımız nasıl yemek yerdi?

“BİKSAD bünyesinde bizim gelenekli sanat kurslarımız var. Aslında bizim serüvenimiz bu kurslarla başlıyor. Bu kurslarımız arasında da hüsn-i hat, tezhip sanatı, ebru sanatı, minyatür, şüküfe, musiki, Osmanlı Türkçesi, Tedavi musiki, adab-ı muaşeret yer alıyor. İnşaatı süren bahçemizde de tabiat eczanesinin ne olduğunu anlatmak istiyoruz. Bahçedeki çadırlarımızda, bu sanatlarımızın eğitimi ve öğretimi yapılacak. Bu çadırlarda musiki de olacak. Sadece ruhumuz değil bedenimize de yer verilecek. Biz nasıl yemek yer ve içerdik? Onu göreceğiz.”

İslam bir medeniyettir

“İslam denilen din bir medeniyettir. Bu medeniyetin merkezi ise camidir. Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesi’ni ben bu yüzden seçtim. 1976 yılında sanata, medeniyete, kültüre dikkat çekerek başlatmış olduk. Bu gayretler 2000 yılında kurumsal nitelik kazanmış oldu ve Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesini restore edip Uygulamalı Türk İslam Sanatları Kütüphanesi’ni kurduk. Şu an bahçede inşaatı süren çadırlarımız da bahar ayında açılmış olacak. Tam bir Osmanlı çadırı göreceksiniz. Büyük çadır lale, onun yanındaki gül, bir diğeri ise sümbül çadırı olacak. Üç ayrı tarzda yapılmış havuz yer alacak. Biz suyu da medeniyet haline getirmiş bir milletiz. Dolayısıyla bunu da bu şekilde anlatmak istedik.”

“Sanat, medeniyetin ürünüdür. Medeni olmayan hiçbir toplumda sanat olmaz.”

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Kültür-Sanat Büyük Ödülü’nü Hattat Hüseyin Kutlu’ya takdim etti.

‘İtalya’da da aynısını gördüm’ diyemezsiniz

Buraya gelenlerden nasıl tepkiler aldığını sorduğumuz Kutlu şu cevabı veriyor: Buraya ilk gelenler 10-15 dakika sonra ‘Burası çok huzurlu bir yer” diyor. Bir kere burası tamamen bize ait bir yer. ‘İtalya’da da aynısını gördüm’ diyemezsin. Çünkü böyle bir yer yok. Bizim şu an kullandığımız Kanlıca’daki binamız, eskiden şeyh eviymiş. Kim bilir burada ne sohbetler yapıldı. Bunların hiçbirisinin kaybolmadığına inanıyoruz. Bu ortamlarla insanlara bir saatte olsa geldiklerinde bir tat vermek istiyoruz.

Kayıp şehirleri arıyoruz

BİKSAD, şu sözlerle anlatıyor amacını; Dedelerimizin anlattığı ‘Bin Bir Gece Masalları’ aslında gerçekti. Dünya o zaman bizim medeniyet şehirlerimizin etrafında yaşardı. O şehirlerdeki sultanların, devlet adamlarının, ilim adamlarının, sanat adamlarının ve gönül adamlarının yaşadıkları hayat, o masallara dönüştü. Bizim şehirlerimiz öylesine güzeldi, öylesine etkileyiciydi ki onları ancak masallarda görebilirdiniz. Bu yüzden Bağdat, Kahire, İsfahan, ‘Bin Bir Gece Masalları’nın şehridir. Bu yüzden Semerkant, Buhara, Taşkent  irfan, hikmet, ilim şehridir. Bu yüzden Kurtuba, Granada, Sevilla kelamın, bilimin, bilgeliğin ve mimarinin şehridir. Bu yüzden İstanbul şehirlerin prensi, payitahtı ve tüm hikayelerin ortak şehridir. Bir masal şehri gibi hepsi güzeldi, zengindi, renkliydi ve derindi İşte biz bu kayıp şehirleri arıyoruz.