16 Nisan 2024 Salı / 8 Sevval 1445

İsrail'in Kudüs işgali

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında ülkesinin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma sözü vermesi üzerine, başkenti Kudüs olan Filistin ile 1980’de Kudüs’ü “ebedi” başkent ilan eden İsrail arasındaki çekişme bir kez daha dünya gündemine oturdu.

AA22 Ocak 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
İsrail'in Kudüs işgali

Osmanlı İmparatorluğu'nun tarih sahnesinden çekildiği ve bölgede İngiliz mandasının başladığı süreç boyunca Kudüs’ün Müslümanlar nezdindeki önemi artarak devam etti.

Tarihi Filistin topraklarının bir parçası olan Kudüs, Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altında üç semavi dinin müntesiplerinin barış içinde ibadetlerini rahatça yapabildikleri bir şehir konumundaydı.

İngilizlerin 1917 yılındaki Kudüs işgalinin ardından Filistin toprakları dünyanın dört bir tarafından Yahudi göçlerine maruz kaldı. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'ın, 1917’de yayınladığı bir deklarasyonla üç semavi din tarafından kutsal sayılan Kudüs ve Filistin toprakları üzerinde Yahudilere ait bir devletin kurulmasına izin verildi.

Yer yer İngiliz ordusuyla Filistinli Araplar arasında çatışmalarının yaşandığı Kudüs, 1920 yılında toplumsal bir ayaklanmaya sahne oldu. İngiliz askerleri şiddete başvurarak ayaklanmayı bastırmayı başardı.

Yahudi nüfusun gittikçe arttığı Kudüs’te 1929 yılında Yahudiler ile Müslümanlar arasında Burak Duvarı’na (Ağlama Duvarı) erişim konusunda yaşanan anlaşmazlık sonucunda çıkan çatışmalarda toplamda 243 Arap ve Yahudi hayatını kaybetti.

İngiliz mandasının kontrolündeki Kudüs’te durum Müslümanlar aleyhine tehdide varan bir boyut kazandı. Bunun üzerine 1931’de Kudüs Müftüsü Hacı Emin el-Huseyni’nin girişimleriyle Kudüs’te Filistin’in birliği için Batılı devletlerin ve Milletler Cemiyeti’nin almış olduğu kararlara karşı 22 Müslüman ülkeden 153 temsilcinin katıldığı “İslam Genel Kongresi” düzenlendi.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 181. maddesi çerçevesinde Filistin’in paylaşım planına göre, Kudüs’ün Uluslararası Bölge ilan edilmesi üzerine dönemin Arap Yüksek Komitesi’nin çağrısıyla 1947’de Kudüs’te geniş çaplı protestolar düzenlendi.

Ulusal Yahudi Konseyi, tarihi Filistin toprakları üzerinde 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. İsrail devletinin ilanından sonra başlayan Arap devletleri ile İsrail arasındaki savaşta İsrail, BM’nin 1947’de ilan ettiği taksim planının aksine sınırlarını genişletti. Bu tarihten sonra Batı Kudüs İsrail yönetimine, Doğu Kudüs Müslümanların yönetiminde geçti.

İsrail, 1949’da Batı Kudüs’ü başkent ilan ederek, parlamentoyu (Knesset) Tel Aviv’den Kudüs’e taşıdı. İlk oturum 14 Şubat 1949’da yapıldı.

Kudüs, İsrail’in devletinin kurulmasının ardından doğu ve batı olmak üzere 1948’den 1967’ye kadar Ürdün ve İsrail devletleri arasında iki ayrı devletçe yönetildi.

Ürdün’ün kontrolündeki Doğu Kudüs, 1967’deki 6 gün savaşında İsrail tarafından işgal edildi.

İslam dünyası tarafından Mekke ve Medine’den sonra 3. kutsal şehir sayılan Kudüs ve buradaki İslam mukaddesatı fanatik Yahudilerin saldırılarına maruz kaldı.

İslam Halifesi Hazreti Ömer’in emriyle 636 yılında Mescid-i Aksa’da inşa edilen Kıble Mescidi, 1969 yılında Denis Michael Rohan adlı Avusturalyalı fanatik bir Yahudi’nin saldırısına uğradı.. Çıkan yangın sonucu, mescide Salahaddin Eyyubi tarafından hediye edilen "Salahaddin Minberi" ile güney duvarı tamamen yandı.

Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, 1977’de İsrail’e ve Kudüs’e yaptığı resmi ziyaret ile İsrail’i ve Kudüs’teki hakimiyetini kabul eden ilk Arap lider oldu. Bundan yaklaşık 2 yıl sonra ABD öncülüğünde Mısır-İsrail arasında Camp David Barış Anlaşması imzalandı.

Camp David’in üzerinden çok geçmeden İsrail, 1980’de Knesset’te kabul edilen Kudüs Yasası ile Kudüs’ü doğusuyla, batısıyla birleşik olarak İsrail'in başkenti ilan etti.

BM Güvenlik Konseyi (BMGK), 1980’de açıkladığı 478 no’lu kararı gereğince Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilişini tanımadı. BMGK, “Bu yasa geçersizdir, kanuni bağlayıcılığı yoktur ve vakit kaybetmeden iptal edilmesi gerekmektedir” ifadeleriyle bu karara karşı açık tavrını ortaya koydu.

Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki vakıflar, İsrail ve Ürdün arasında 26 Ekim 1994'te Arabe Vadisi'nde imzalanan Ürdün-İsrail barış antlaşmasına göre, Ürdün Vakıflar, Mukaddesat ve İslami İşler Bakanlığı'na bağlı Kudüs Vakıflar Dairesi himayesine bırakıldı.

BMGK’nın kararını tanımayan İsrail, Ürdün ile varılan anlaşmayı da göz ardı ederek Kudüs’teki ihlallerini sürdürmeye devam etti. İsrail’in Mescid-i Aksa muhitinde yaptığı kazı çalışmaları çerçevesinde 25 Eylül 1996'da Aksa'nın batısındaki Burak Duvarı'na (Ağlama Duvarı) çıkan bir tünel açması, Filistin'de halkın tepkisine neden oldu ve birkaç gün süren olaylarda 63 Filistinli öldürüldü, bin 600 kişi ise yaralandı.

ABD öncülüğünde 2000 yılında bir kez daha düzenlenen Camp David Zirvesinde bir araya gelen Filistin ve İsrail yönetimleri, Kudüs’ün statüsü hakkında herhangi bir sonuca varamadı.

Camp David Zirvesi’nden 2 ay sonra dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un, yüzlerce korumasıyla Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemesi, Filistin topraklarında birkaç yıl devam eden ikinci intifadanın ilk kıvılcımı oldu.

İsrail yönetimi 2003'ten itibaren Yahudi yerleşimcileri, polis korumasında Mescid-i Aksa'nın avlusuna almaya ve zaman zaman Müslümanların girişlerine yaş sınırlaması getirmeye başladı. Birçok radikal Yahudi örgüt ve siyasetçi, üzerinde daha önce iki kez yıkılan bir Yahudi tapınağının bulunduğuna inandıkları Harem-i Şerif'in kendileri için de ibadete açılması çağrısında bulunuyor.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 18 Ekim 2016’da aldığı kararla Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın Yahudilikle bir bağının olmadığını ilan etti.

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump, 2016’daki seçim kampanyası sırasında ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınacağını vaat etmişti.

BMGK 23 Aralık 2016’da aldığı bir karar ile İsrail'in işgali altındaki Doğu Kudüs ve diğer Filistin topraklarında yasa dışı tüm yerleşim faaliyetlerini "derhal ve tamamen" durdurmasını talep etmişti.