25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Paylaşmanın hakkını vermek

Kur’an-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardan biri Allah’ın verdiği rızkın paylaşılmasıdır. Verilen rızkı muhtaç durumda olanlarla paylaşmak, Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biridir.

17 Mayıs 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Paylaşmanın hakkını vermek

Vaktiyle Kalaycı Dede adında bir âlim zat yaşarmış. Şehrin ârif şahsiyeti ve akıl hocasıymış. İsminden de anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşılayacak kadar kazanır ve sonra ibâdete çekilirmiş. İkindi üzeri şehrin çarşısına iner; ihtiyaçlarını alır, insanlarla ve esnafla sohbet eder ve onlara güzel öğütler verirmiş. Kalaycı Dede kimden alış-veriş ederse, o günün gözde dükkanı o olur, halkta o dükkanı tercih edermiş.  

BÜYÜK BİR DÜKKAN AÇMIŞ

Bu yüzden dükkan sahibi Kalaycı Dede’nin torbasına onun alacakları dışında başka şeylerde sıkıştırır, hediye ederlermiş. Kalaycı Dede de bu duruma sesini çıkarmaz, torbadan kendi ihtiyacını aldıktan sonra geriye kalanı bir fakire verirmiş.

Günlerden bir gün şehre zengin bir tüccar gelmiş ve çok büyük bir dükkan açmış. İlk günler bu dükkan halkın ziyâdesiyle ilgisini çekmiş. Kalaycı Dede’nin âdeti üzere gelip “hayırlı olsun” demesi beklenirken, o dükkanın önünden bile geçmemeye dikkat ediyormuş. Daha sonraları, Kalaycı Dede’nin tavrının farkına varan halk, “vardır bir hikmeti” deyip birer ikişer dükkandan ayaklarını çekmişler. Üç-beş gün sonra dükkana kimse uğramaz olmuş. Dükkan sahibi olaya bir anlam verememiş ve müşterinin ayağının kesildiğini araştırmaya başlamış. Durumu öğrenir öğrenmez araya aracılar koymuş, Kalaycı Dede’yi dükkanına davet etmiş, ama nafile. Kalaycı Dede bir türlü ikna olmuyormuş. Kalaycı Dede geri gönderiyor ve: “-İkram etmeyenden alınmaz!..” diyormuş. Nihâyet tüccar, Kalaycı Dede’nin maksadını öğrenmek için ona gitmeye karar vermiş. 

HEDİYELERLE GELDİ

Tüccar elleri kolları güzel hediyelerle dolu olduğu hâlde Kalaycı Dede’nin evine gitmiş. Kalaycı Dede de “Misafirdir” deyip evine kabul etmiş. Tüccar tam kapıdan içeri ayağını atacakken: “-Dur!” demiş Kalaycı Dede. “Önce elindekileri bırak! Sonra gir.” Şaşırmış tüccar, ama denileni yapmış. Yapmış lâkin sormadan da edememiş: “-Efendim, nedir bu hal? Niçin mallarımdan illetliymiş gibi kaçıyorsun, milleti de kaçırıyorsun?” Kalaycı Dede başlamış anlatmaya: “-Bak oğlum! Benim ne sana, ne de rızkına bir garezim var. Ama ne yapayım ki; senin malların buram buram haram kokuyor.” “-Ne haramı” demiş tüccar, “Ben her şeyimi anlımın teriyle kazandım.” Gülümsemiş Kalaycı Dede ve sormuş: “-Peki Allâh’ın sana verdiklerini paylaşman gerekenlerle paylaşır mısın? Allâh’ın üzerine borç kıldığı zekat ve sadakayı verip, ikrâm eder misin?” “-Niye ki” demiş tüccar. “Ben malımı hebâ mı edeyim?”Kalaycı Dede de, “Paylaşılmayan mal murdardır” demiş.