20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Ah o yar kokulu yemeni

Gitmek mi zor yoksa kalıp beklemek mi? Canınla sınanmak mı, yoksa canının canıyla sınanmak mı? Bütün bu soruların cevabını, Vahit Taha Kurutlu; Yemen’imde Aşk Var romanıyla nakşetmiş okuyucunun yüreğine, zihnine.

MİNA CANTEMİR10 Mayıs 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Ah o yar kokulu yemeni

O türküyü dinlerken hepimizin boğazında bir şeyler düğümlenir kalır: “Ah o Yemen’dir, gülü çimendir.” Çünkü bir akrabamızın, tanıdığımızın, konu komşumuzun gidip de gelmeyen bir yiğidi vardır Yemen çöllerinden… Geride kalmış öksüz çocuklar, dul bir eş, saçı acıyla ağarmış bir ana ya da beli bükülmüş bir baba… Kulaktan kulağa, dilden dile dolaşır durur bu acı hikâyeler… Bir de gidenleri dinlemek gerekir. Geri dönmeyeceğini bile bile, yine de bir ümitle, dönemezsek şehit, dönersek gazi oluruz, diye gözünü kırpmadan giden yiğitlerin öyküsünü…

Gitmek mi zor yoksa kalıp beklemek mi? Canınla sınanmak mı, yoksa canının canıyla sınanmak mı? İşte bütün bu soruların cevabını, Vahit Taha Kurutlu; Yemen’imde Aşk Var romanıyla nakşetmiş okuyucunun yüreğine, zihnine.

RUHSAR’IN HASRETİ

Roman, günümüzde, Aziz’in sıradan bir İstanbul sabahına uyanışıyla başlıyor. Sıradan koşuşturmalar, sıradan telaşlar… Sonrasında görev icabı Yemen’e gitmek zorunda kalması, aslında her şeyin başlangıcı oluyor. Aziz’e okuması için emanet edilen; Kastamonu’dan Yemen’e savaşmak için gönderilen Muhammed Hakkı’nın kaleme aldığı hatıratıyla birlikte, Aziz’in yanı sıra okuyucu da soluğu, uçsuz bucaksız çöllerde, çetin bir savaşın içerisinde alıyor.

Muhammed Hakkı, Yemen’de bulunduğu yıllar içerisinde pek çok silah arkadaşını veriyor toprağa, yüreğinden bir parçayla. Pek çok defa ölümden dönüyor. Memleketini özlüyor, anasını, babasını, kardeşini. Fakat Ruhsar… Sevdiceğinin hasreti ona çok ağır geliyor. Acıyla, hüzünle, özlemle en çok kıvrandığı günlerde, Ruhsar’ın hediye ettiği, yar kokulu yemeni teselli ediyor onu. Çıkarıp kokladığında memleketine gidiveriyor ara ara, eski günlerine dönüveriyor. Sevdiceği beliriyor karşısında, gül yüzlü Ruhsar’ı… Gözünü açtığındaysa bitmek bilmeyen çöl, tükenmek bilmeyen kum kavuruyor yüzünü…

SAVAŞIN SOĞUK YÜZÜ

Romanda, savaşın insan ruhunda açtığı yaraların yanı sıra gerçek tarihi karakterlere ve tarihte yaşanmış gerçek olaylara da yer veriyor Kurutlu. Medine müdafaasında Fahrettin Paşa’nın yanında görev alan Muhammed Hakkı’nın gözünden, Medine’nin teslim edilmesi talebine karşın verilen mücadeleyi, açlığı, direnci, “Seni bırakmayız Ya Resulallah” nidalarını iliğinize kadar hissediyorsunuz satırları okurken. Mehmet Akif, Kuşçubaşı Eşref, Lawrence, Zenci Musa ve İmam Yahya; romanda adı geçen diğer gerçek karakterlere verilebilecek örneklerden. Kurutlu; günümüzde Aziz’le başlayıp, geçmişe Muhammed Hakkı’yla uzanan öyküsünü; arada yer alan hatırattan sayfalarla ilmek ilmek örmüş. Bir taraftan Yemen Savaşı’nın seyrini tarihsel bir bakış açısıyla okuyucusuna aktarırken; bir taraftan da Muhammed Hakkı’nın gözünden savaşın insanı paramparça eden yüzünü bütün çıplaklığıyla anlatabilmiş romanında. Romanı okuyunca fark ediyorsunuz ki;Muhammed Hakkı’nın hikâyesi, Yemen’e gidip de dönmeyen meçhul askerlerin aziz hatıralarını yâd etmek için bir dokunuş aslında.

Son sözü Muhammed Hakkı’ya bırakalım:

Ben Muhammed Hakkı…

1328 yılında Anadolu’dan Yemen’e getirilen ve künyesini kaybetmiş meçhul sanılan bir askerim.

Yemen’e gelen bütün askerlerin hikâyesi benim hikâyeme benzer!