25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Bir marka olarak yazar

Neyzen Tevfik’in “hiç” olmayla ilgili düşüncelerini ve tavırlarını överken, kendisinin ne kadar çok “her şey” olmaya gayret ettiğiyle, ortada olmaya çalıştığıyla çelişmesi oldukça trajikomik. Elif Şafak, Sanma ki Yalnızsın’da o kadar çok var ki… Kendini farklı farklı çizdirip sayfaların arasına koymuş.

MUHAMMET SAFA10 Mayıs 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Bir marka olarak yazar
Editörümden kargo geldiğinde ufak bir heyecanım vardı. Aslında şöyle diyelim: Kitabın yazarını biliyordum. Yeni bir kitaptı, bu da tamam. Ama ben bir yerde görmüş değildim kitabı. Hakkında bir şey okumamıştım. Hatta gariptir, reklamına bile maruz kalmamıştım. Yazarını iyi tanıdığımdan, kendini sürekli tanıtan bir yazar olduğundan; kitaplarının birkaçını okuduğumdan, özellikle yurtdışından yurtiçiyle ilgili yazdığı yazıları takip ettiğimden ön düşüncelerimle kargo poşetini açtım. Karşıma bir nesne çıktı. Evet bu fazlasıyla renkli bir nesneydi. Üçüncü sınıf bir yayınevinin kapaklarını andıran “şey”le karşılaştığımda acaba yazar başka bir yayıcı mı buldu, diye düşündüm ve hemen gözüm logoyu aradı. Yanılmıştım yayıncısı aynıydı. 100.000 adet ibaresiyle altlı üstülüydü DK. 
Evet mevzu edilecek kitabın yayınevi Doğan Kitap yazarı da Elif Şafak’tı. Lakin kitaplarla karşılaşma önemli olduğundan bu girizgâha ihtiyaç duydum. 
 
Sanma ki Yalnızsın adlı kitap Elif Şafak’ın gazete yazılarından oluşan bir nesne. Başından beri nesne kelimesine takılmamın nedeni kitapla ilk karşılaştığım andan itibaren zihnimin “kültür endüstrisi”, “popüler kültür”, “üretilmiş kültür” gibi terimlerle birlikte “tüketilme”de olduğundandır. Elif Şafak’ın son kitaplarını gözden geçirdim. Açıklamalarını ve görünen “yüz”ünü. Uzun yıllardır hep yurtiçine çok meraklı olan bir yurtdışılının kaygılarını hatırladım. Yine de önce kitabı okuyup ardından haklı mıyım haksız mıyım diye düşüneyim istedim. 
 
DOLAPTAKİ MALZEMEDEN…
 
Kitap “deneme” kategorisinde piyasaya sürülmüş. Lakin yazılar gazetede yayımlanmış… Kitap ya da toplam diyelim; 15 Temmuz darbe girişiminden kadın meselelerine kadar irili ufaklı, çoğunlukla ufaklı 59 yazıdan oluşuyor. Herhangi bir bölümleme işi yok. Yazılar bir mesele ya da konu etrafında da toplanmıyor. Dolaptaki malzemeden yemek yapmak gibi. Ama karın doyurmak için değil, satmak için. Bu tarz kitaplarda yazarın üslubunun, konulara yaklaşımının, estetiğinin eleştirilmesi mantıklı değil. Bu yazılar bir antrenman gibi sürekli devam eden gazete yazıları, deneme dendiğine bakmayın. Montaigne’e ayıp olur. Deneme her konuda kalem oynatmak, köşesinden maval okumak değil. Zira bizde yepyeni bir tür köşe yazısı. Şöyle ki, hiçbir hazırlık yapmadan, günlük, birilerine verip veriştirme, laf cambazlığı ve dövüşme, dövüşürken ekseriye bel altına vurma işi. Bunlar deneme değil elbette. Edebi bir tür değil bu yazılar, edebiyatla ilgileri yok, olamaz. Her neyse bu gazete yazılarını okurken birçok yerde numara çeken Elif Şafak’a fazlaca güldüm, sağ olsun. Bir kere ne kadar beynelmilel bir kadın olduğunu fazlaca vurguluyor. Sanatçı kişiliğinden, geçmişten beri süren boheminden, bu bohemli ev hallerinden, piyasada bir sürü tanıdığı olduğundan. En çok da Neyzen Tevfik’i anlattığı yazısında güldüm. Şairin “hiç” olmayla ilgili düşüncelerini ve tavırlarını överken kendisinin ne kadar çok “her şey” olmaya gayret ettiğiyle, ortada olmaya çalıştığıyla çelişmesi oldukça komik. Shafak, Sanma ki Yalnızsın’da o kadar çok var ki… Kendini farklı farklı çizdirip sayfaların arasına koymuş. Kapakta zaten gördük, içeride bari bırak okuru. Ama olmaz. Çünkü kendini bir “şey” olarak sunuyor, özellikle son yıllarda. Elif Şafak/Shafak adı bana hep alınan ve satılan bir ürünü çağrıştırıyor. İlk kitaplarından sonra kendi gibi kar marjı endeksli bir yayınevi bulduktan sonra özellikle Elif Şafak tamamen proje bir yazar olarak benim zihnimde yerini sağlamlaştırdı. Google’a Elif Şafak yazdığınızda müthiş fotoğraflar çıkacaktır karşınıza. Zira bir ürünün en önemli tarafı görünürlüğüdür. Bu nedenle de son dönemlerde hep kendini bir nesne olarak öne sürüyor. 
 
GAYE KAR ELDE ETMEK
 
Adorno kültür endüstrisini anlattığı kitabında özellikle dayatılan ürünlerden ve onların halkın nezdinde olmazsa olmazlığından bahseder. Biz de net bir şekilde görüyoruz ki Şafak bir marka olarak ve özellikle yayın hegemonyasınca okura dayatılmaktadır. Roman parçalarından oluşan kolajlar, edebiyata yaklaşmayan gazete yazıları, ne olduğu anlaşılmayan metinler kitaplaştırılarak Elif Şafak markasıyla piyasaya sürülmektedir. Yazar artık metalaşmıştır, şeyleşmiştir. Şafak gibi başka ödüllü yazarlarımız da yavaş yavaş bu kervana dâhil olmaktadır. Burada yayınevlerinin yazarları sömürmesi de söz konusudur. Halkın yazarı istediği yalanı ortaya atmaktadır... Oysa en önemli gaye kâr elde etmektir. Zaten kitapların kapaklarında yer alan baskı adedi bu talebi vurgulamak ve kitleyi inandırmak içindir. Şafak’ı çok masum gördüğümden değil bu sözlerim. Zaten başından beri yazarlığı bir proje gibi yürüten biri. Lakin bu tuzağa düşen sanatçılar da var. Bu popüler kültürün nesnesi olmak bir süre sonra yazarın kendini tüketmesine ve yok olmasına sebep olacaktır. Şafak çoktan kendini -ki az olan bir sanat yeteneği vardı- tüketti. Umarım bu büyüye kapılan yazarlarımızın sayısı artmaz. Çünkü piyasa malı olmanın bedelleri vardır. Kitle sizden vazgeçerse esameniz okunmaz. Sanat kalıcı; kültür endüstrileri ve iktidarları geçicidir.