25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Bir nefeslik arkadaş

“Hemdem” kelime manasıyla “yakın arkadaş, dost” demektir. “Dem” kelime manasıyla “nefes” anlamına gelir. İsminden anlaşılacağı üzere bir nefeslik arkadaş hükmünde diyebiliriz kitap için. Keza hem bir nefeste okuyor hem de uzun bir sohbetle en yakın arkadaşınıza içinizi döküyormuş gibi hissediyorsunuz.

ZEYNEP ERDUN13 Nisan 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Bir nefeslik arkadaş

“Keşke tozpembe hayaller içerisinde farkında olmadan işlediğimiz hatalar,

ahir ömrümüzde azaba dönüşmeseydi.

Keşke sadakat beklediklerimizden hıyanet görmeseydik.

Gitmesini, bitmesini istemediğimiz güzellikler bizi hiç terk etmeseydi.

Ayrılık olmasaydı. Acısı kalmasaydı.

İsyanlarımız zayıf düşürmeseydi imanımızı.

Ölümden korkmasaydık.

Geçici maddi zevklerimiz yüzünden manevi elemler kapımızı çalmasaydı.

Keşke gençlik başımızda hep duman olarak kalsaydı.

Yakıp kül etmeseydi sonsuz mutluluk hayallerimizi.”

Hemdem/ Sait Köşk

Kendi kendimizle konuştuğumuz zamanlar olur. Bazen kalbimize sesleniriz, bazen aklımıza sorular sorarız, bazen vicdanımızı yatırırız soğuk taşların üzerine. Kimi zaman da dönüp bakamayız bile kendimize. Saklanırız. Hakikate yabancı hissederiz kendimizi. Nefsimizi kör eder saydam bir fanusta yeşerttiğimiz beklentilerimiz ve isteklerimiz. Kalıpların ve şekillenmişliklerin içinde kapana kısılmış hissederiz. Konuşacak kimse kalmaz. Hele de günümüz insanını ve bireyselleşen dünyanın içinde daha da çok debelenen biz insanoğlunu hesaba katarsak bu durumların ne kadar sık vuku bulduğunu belirtmeye gerek kalır mı?

Mana ve maneviyat âleminden uzaklaştıkça, gerçeklere gözlerimizi kapattıkça; hep içerilerde, derinlerden bir yerden bir ses bizi rahatsız eder durmadan. Konuşur… Ama biz hep kulaklarımızı tıkarız. Hâlbuki kalbin de kulağı var ve aslında içimizde yaşayan iki eski düşman gibi nefis ve vicdan mütemadiyen hesaplaşır. Velhasıl kelam, içimizde bizden bir tane daha vardır. Dahası her insan içindeki o kişiyle konuşmaktan kendini alamaz.

İşte Hemdem veHemhâl’de bunu görüyoruz. Yazar farklı bir biçim kullanıp, anlatmak istediklerini bir karakterin ağzından; kendi iç sesini hayalden çıkarıp ete kemiğe büründürerek oluşturduğu “Feride” adlı bir karakterle konuşurmuş gibi veriyor okuruna. Günlük hayatın köşe bucağından çıkan sorunları, üzüntüleri, çıkmazları işte bu “Feride” ile bütünleştirerek size vicdandan, nefsten, imandan, ayet ve hadislerden örnekler harmanlayıp mana âleminize yolculuk yapmanızı sağlıyor. Sait Köşk kendi kendisiyle konuşurken aslında okuyucu olarak siz o maneviyat deryasına dalıyor, onların sohbetindeki bilgileri hiç sıkılmadan hafızanızın raflarına yerleştiriyorsunuz.

“Yaptığın işlerde hep kendini mi gözetiyorsun?

Bir yaralı kalbe merhem olabiliyor musun?

Başkalarının acılarını ne kadar yüreğinde hissediyorsun?’

İşte bunları sorduğunda kendine,

muhabbetten kanatlara sahip olup Dost’a ulaşıyorsun.

Kuru kuruya da muhabbet olmaz biliyorsun.

Muhabbetin özünde acı var.

Acı çekmeyen insan, ne bilsin kendini.”

Hemhâl/ Sait Köşk

İçsel teknikle yaptığı karşılıklı diyaloglarda yazar aslında çeşitli farkındalıklara ulaşıyor ve ulaştırıyor. Feride karakterine sorduğu sorularla kendisi de daha önce hiç üzerine düşünmediği konulara geçiş yaptığı gibi okurunu da bu konu üzerinde düşünmeye yöneltiyor. Yazarın pasajlarına didaktik yazı diyemeyiz; çünkü kendi iç hesaplaşmalarını, akli ve kalbi mülahazalarını bilinç akışı ile aktararak okuru bir nevi ele geçiriyor. İç ses karakterine bir kadın ismi vererek de yazar farklı bir bakış açısıyla bakmamızı sağlıyor aynı zamanda. Bazen onun kızı olduğunu, bazen de eşi olduğunu zannediyoruz. Sadık bir dostun, iyi bir hayat arkadaşının vereceği lezzeti, hayatımızdaki kritik önemini satır aralarına taşımak ister gibi...

“Hemdem” kelime manasıyla “yakın arkadaş, dost” demektir. “Dem” kelime manasıyla “nefes” anlamına gelir. İsminden anlaşılacağı üzere bir nefeslik arkadaş hükmünde diyebiliriz kitap için. Keza hem bir nefeste okuyor hem de uzun bir sohbetle en yakın arkadaşınıza içinizi döküyormuş gibi hissediyorsunuz. Adeta akşamüzeri bir balkonda, semaveriniz masada; sizi çok iyi anlayan bir hemdeminizle oturmuş hâlleşiyorsunuz. Siz konuşuyorsunuz, o dinliyor; o soruyor, siz cevaplıyorsunuz. Huzurlu bir muhabbet gibi sıcacık demli bir çay eşliğinde tefekkür yolculuğuna çıkıyorsunuz.

AYNI RENKLE GÖREBİLMEK

Hemdem’de bir eş, bir dost, bir yakın arkadaşken Hemhal’de artık bir oluyor karakterlerimiz. Konuşmalarında daha yakın, daha samimi ve fikirlerinin daha aynı olduğunu görüyoruz. Hemdem’de bazen karşıt görüşte sorularla birbirlerinin fikirlerini açıyor; Hemhâl’de ise artık aynı renkle görebilmeyi, aynı kulakla duyabilmeyi başarıyorlar. Ortada aslında bir karakter olmadığını, baştan beri yazarın kendisiyle dertleştiğini anlıyorsunuz anlamasına ama tüm o güzel bilgilere kani olmaktan, imanınızı ihsan etmekten, kalbinizi mutmain kılmaktan da geri kalamıyorsunuz. Yazar bir edebiyatçı… Kelimelerinde aşırı bir süsleme ve mübalağa olmadığı gibi gayet akıcı, anlaşılır ve sade cümleler kullandığı için aile boyu kitapları da diyebiliriz Hemdem ve Hemhâl’e. Başucuna koyup arada açıp sizi derin mana âlemlerine taşıyacak bir düşünme kitabı…

Özellikle tasavvufi konulara ilgi duyan fakat kitap okumaya pek zaman bulamayan gençler bu kitapları ilginç bulacaktır. Günümüzün bu inanılmaz koşuşturmacası içinde bir nefeslik dost arayışımızı, yalnızlıklarımızı, tüm kötülüklere ve olumsuz giden bu düzene karşın hâlâ iyi bir insan olabileceğimizi, hoşgörü içinde yaşayabileceğimizi ve her baktığımız varlıkta Yüce Yaratıcı’yı görebileceğimizi söylüyor yazar.

KARAMSARLIĞA DÜŞME, ŞÜKRÜ UNUTMA

Yeni bir soluk oluyor kalbi sıkışmışlara, karamsarlık girdabına kapılanlara ve şükretmeyi unutanlara Hemdem… Eğer sizin de şu günlerde sizi dinleyecek bir dosta, başınızı yaslayacak bir omza ve bir nebze de olsa soluklanmaya ihtiyacınız varsa bu kitaplar tam sizin için!

“Hiç konuşmuyoruz yürürken Feride’yle

Saygılıyız birbirimizin tefekkür yolculuklarına

Biliyorduk ki biz salt yollarda yürümüyoruz böyle zamanlarda

Belki kendi içimize, kendi derinliklerimize

Geride bıraktıklarımıza, vedalarımıza,

Kavuşmalarımıza da yürüyorduk.

Ara ara gözyaşlarımıza, günahlarımıza, pişmanlıklarımıza da

geçerken şöyle bir uğramıyor değildik.

Böyle anlarda çoğu zaman birbirimize sırtımız dönük oluyordu Feride’yle.

Gizlenmek ama nereye kadar?”