25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

'Bir şey istemeyen insanın selamıdır şiirim'

İBRAHİM TENEKECİ YEDİNCİ ŞİİR KİTABI GÖRMEDEN ÖLMEK İLE HEM USTA BİR ŞAİR OLDUĞUNU HEM DE ŞİİRİNİ BİÇİM VE İÇERİK OLARAK SÜREKLİ YENİLEDİĞİNİ KANITLIYOR.

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ8 Aralık 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
'Bir şey istemeyen insanın selamıdır şiirim'

Bir şairin çok yazması; şiirinin lehine midir, yoksa aleyhine mi? Bence kolaycı bir genellemeyle kesip atılarak cevaplanabilecek bir soru değil bu. Zira şiir tarihinde bu soruya verilebilecek her genellemeyi tekzip edebilecek şairlere rastlamak mümkün. Bu tarz tezleri tekzip edecek şairlerden olan İbrahim Tenekeci’nin yedinci kitabı Görmeden Ölmek’i bu düşünceyle okumaya başladım ve ne mutlu ki söz konusu tez yine tekzip edildi. 

Bu kitapta bir yönüyle İbrahim Tenekeci şiirinin en yeni halkası olarak görmek bir başka yönüyle de “yepyeni” bir şiir kitabı olarak da okumak mümkün. Sonuçta ilk altı şiir kitabını yazan İbrahim Tenekeci; duyarlılıklarını, şiirini şiir kılan değerler bütününü ani bir manevra ile terk etmedi. Bu yüzden de yedinci kitabı ilk altı kitapla bütünleyen pek çok ortak dil ve üslup özeliğine rastlamak mümkün. Şair olmak, şair bilinmek için şiir yazanlardan değil İbrahim Tenekeci. Şiir yazmak için onu harekete geçiren gerekçe poetik değil etiktir. Türkçesi ile ahlakidir Tenekeci’ye şiir yazdıran gerekçe. İbrahim Tenekeci’nin hızla akan bir suda birbirlerine çarpa çarpa pürüzlerinden arınmış çakıl taşları misali olgun mısralarını okurken, onun şiiri sadece kelimelerle değil düşünce ve hislerle sadece yazmayıp aynı zamanda da yaşayarak imzaladığını kendi deyimiyle şiir yazmadığını dünyayı bir kenara yazdığını vurgulamak isterim. İbrahim Tenekeci’nin su gibi duru ve berrak, su gibi akıcı, pislik tutmayan; hayata her dem taze bir bakışla bakan bir şiiri var. Hayatı da bir mısrayı kurmak kadar özenle yaşıyor. O “sahih” bir hayata talip olduğu için “sahih” şiirden yana kullanıyor oyunu. Bu da şiiri bir oyun olarak görerek oyunu kullananların oyununu deşifre ediyor elbette.

KİTAPTA YENİ OLAN

Onun cümlelerinden okursak aynı zamanda bir hayat düsturu ile karşılaşırız: “Şairlik gerekçelerimden biri de, temiz ve aziz olanı yazmaya çalışmaktır. Bu ikisini, şehir hayatında bulma imkânımız pek kalmadı. Dışarıya çıkmamız icap ediyor. Herkesin görünmek için birbirini ezdiği şu tuhaf zamanlarda, mesela yaprağın derdi, bir dala çıkıp görünmek değildir. Böyle olsaydı eğer, işler asla yolunda gitmezdi. Ben de, tabiattan aldığım ilhamla, şu kadim kuralı uygulamaya çalışıyorum: Ne görün, ne kaybol!”

Ancak bu ortak paydalar Görmeden Ölmek’i yepyeni bir kitap olarak görmekten mahrum bırakmamalı. Mesela bu kitapta Tenekeci şiirinin önceki kitaplarından daha uzun soluklu örneklerine rastlıyoruz. Şiirin uzamasının dokuda herhangi bir gevşekliğe ve savrulmaya sebep olmadığını söylemek Tenekeci okurlarını elbette şaşırtmayacaktır. “Berhayat” adlı şiiri bu anlamda önemli bir biçim denemesi. Şiirini daha çok dörtlükler veya bendlerle inşa eden Tenekeci, çok daha uzun soluklu bir yapıya kapı aralamış bu şiirle. Bu arayışın tek şiirle kalmayacağını zannediyorum. Kitabın son şiiri olan “Yolculuk” ise İbrahim Tenekeci’nin farklı bir temayı özel bir sesle inşa ettiği bir tecrübe. Onun kaleme aldığı her çalışmada sıkı bağlar kurduğu “hayat” ile “şiir” arasındaki irtibatı “yol” ve “yolculuk” düzleminde inşa ettiği bu şiirinde, “biçim” ile “öz” arasında yaşanan ve çözüm olarak biçim adına özü yahut öz adına biçimi feda etmeyi tercih edenlerin yaşadığı çıkmazı aştığını söylemek isterim.    

ŞİİR VE DİYALEKTİK

İstanbul’un bir şehir olmaktan çıkıp metropole dönüşmesine bağlı olarak “değişen” insanının şiirleştiren bir şair İbrahim Tenekeci. Yitmiş olanı tespit ederken kuru bir nostaljiyle hareket etmediğini vurgulamak isterim. O nesnelerin, kişilerin, olayların nostaljisini yapmıyor; nesneleri, kişileri, olayları kıymetli kılan ahlak silsilesine sahip çıkıyor. Doğa, Tenekeci’nin şiirinde özel bir yere sahip. Görmeden Ölmek’te bu vurgunun daha da güçlendiğine şahit oluyoruz. Sahici ve fıtri olanı bize “doğayı” anlatırken hatırlatıyor İbrahim Tenekeci. Hz. Adem’den yaşanan onca değişmeyene rağmen beri değişmeyeni vurgulamak için de an itibariyle yaşadığımız ve bir kıyamet alameti gibi yükselen Moğol istilasını fersah fersah geride bırakan ahir zaman yıkımını da “doğa” üzerinden anlatmak mümkün ne de olsa. Birbirine zıt iki durumu aynı imge üzerinden anlatabilmek de şiirin diyalektiğini yakalamış olmayı gerektiriyor elbette.    

OKUDUN, ALDIN

İbrahim Tenekeci dünyabizim.com sitesinde Yavuz Altınışık’ın sorularını cevaplarken kendisini iki ayrı şairin iki mısrasıyla tanımlıyor. Bunu “şiiri” için de okumak mümkün bence... “Ayhan Kurt’un şu dizesi: ?Bir iç kanama gibi sessiz ve derin.? Ahmet Murat’ın şu dizesi de olabilir: ?Hayır, anlatamadım!” Yüksek sesle okunan, meydanları çınlatacak bir şiir değil İbrahim Tenekeci’nin inşa ettiği. “Hayır, anlatamadım” mısrası için de şunu vurgulamam lazım. Şiir anlattıklarından ziyade hissettirdikleriyle ve yaşattıklarıyla şiirdir. Şiiri tekrar tekrar okunur kılan her okurda ve hatta her okunuşta yeni kılan tam olarak budur. Aksi takdirde makale okumak bizim yeterli olurdu ve şiire ihtiyaç duymazdık.  

Görmeden Ölmek, şairinin bir ihtarıyla nihayet buluyor.

Bu yazıyı da aynı ihtar ile tamamlamak uygun geldi bana.

“Bir şey istemeyen insanın

Selamıdır şiirim,

Okudun aldın.”