25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Birikim ve kaynaklarımızı güncelleme zamanı

Ercan Yıldırım, daha önce bu coğrafyayı vatan kılan ve vatan kalmasını sağlayan değerler bütününü detaylı bir şekilde yorumlamıştı. Cendere ise içinde bulunduğumuz zaman dilimini konu ediyor.

AHMET EMİR13 Ekim 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Birikim ve kaynaklarımızı güncelleme zamanı

Yakın tarihi ne kadar geriye götürürsek götürelim bu toprakların ve üzerinde yaşayan insanların bir cendereden geçtiği tespitini tekrar edebiliriz. Ancak son birkaç senemizde özel bir cendereden geçtiğimizi söylemek hiç de abartılı bir tespit değil. Ercan Yıldırım “Gezi’den 16 Nisan’a Düşünceden Siyasete” altbaşlığı ile kitaplaştırdığı Cendere’de yer alan yazıların da işte tam bunu anlatıyor. Ucunda hayat memat meselesi olan noktalarda slogan atmamayı tercih eden, genel geçer klişeleri ve ezberleri tekrar etmenin o sahte güvenliğine saklanmayan erbabı kalem bulmak kolay iş değil. Bunun farkındayım. Ancak Ercan Yıldırım, bütün bu “kolaycılıkların” dışında bir zihin performansı gösteriyor. Çünkü şimdiye kadar iyi-kötü durumu idare etmemizi sağlayan ezberlerden bundan sonra fayda temin edebileceğimiz alan çok sınırlı. Hatta hiç yok desek hiç abartılı olmaz. Zira “hayat-memat” davası asıl bundan sonra hız kazanacak ve klişelerle yetinenlerin bu davada ayakta kalması neredeyse imkânsız olacak.

CENDEREDEN ÇIKMAK İÇİN…

Türkiye, henüz bu cendereler silsilesinin dışına çıkmadı. Görünen o ki cendereden kurtulmak için atılan her adım bizi daha sıkışık bir cendereye sokuyor. Peki, ne yapmalıyız sorusuna Ercan Yıldırım bir röportajda şu cevabı vermiş: “Türkiye, millet, İslam bağını ve sevgisini tutkuya dönüştürerek, bizlere katışıksız olanı kasılma edip, zeki davranarak, duygularımızın değil düşüncelerimizin atına binerek. Türkiye’de ideolojiler, siyasal ve düşüncesi söylemler çevrim dönem, konjonktüre ilişkin adına yükselip alçalabilir. Mesele zamanı birikimimizi ve kaynaklarımızı güncelleyebilmekte, bin salname omurga söylediğim kökleri koruyup yenileyebilmekte. Yoksa tamamı ideolojileri, düşünceleri, insanoğlu potansiyelini görünürde birleştirip, statükoyu yenileyip “idare-i maslahat”la, haset geçirmekle cendereden çöküşe geçeriz.” Cendere’de yer alan yazılar, işte bu cevapta işaret edilen “birikimimizi ve kaynaklarımızı güncelleme” mesaisinin nasıl olabileceğine ilişkin sağlam birer örnek. Sonuçta başka yazarlar farklı bakış açıları geliştirseler de Ercan Yıldırım hiç yazmamış gibi davranırlarsa ortaya koydukları metin örgüsünde ciddi boşluklar olması kaçınılmazdır.

Son yıllarda yaşanan olaylara ilişkin kitaplaşsa kütüphaneleri dolduracak kadar çok köşe yazısı ve televizyon yorumu yapıldı, röportajların, açık oturumların, panellerin, konferansların haddi hesabı yok. Ancak Ercan Yıldırım’ın analitik derinliğini yakalayan çalışmaların sayısı pek de fazla değil. Zira bütün bu mecrayı olaylar patladıktan sonra değil çok çok öncesinden beri analiz eden ve geriye doğru da aynı yoğunlukta okumalar yapan yazar sayısı çok çok az. Ercan Yıldırım, ne kof pembe beklentiler saçıyor ne de şom ağızlı kâhini oynuyor.