24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Bu öyküler pek bir ‘Değişik’

Değişik, Arda Kıpçak’ın ilk kitabı. Çiçeği burnunda bir yayınevi olan Vapur Yayınları tarafından okura sunuldu. İçindeki öyküler, modern çağın parçalanmış yaşantılarını yansıtıyor.

MERVE KOÇAK KURT9 Haziran 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Bu öyküler pek bir ‘Değişik’

Curriculum Vitae (Yaşıyoruz İşte), Çocuk Oyunu, Gündüz Düşü, Yaz Kızım, Art Brut, Dejenerasyon, Olup Olup Dirilen Adam gibi on yedi öyküden oluşan bir kitap Değişik. Yazarı Arda Kıpçak, 1986 İstanbul doğumlu. İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapmış. Salinger’ın eserlerini psikanalitik açıdan inceleyen bir tez yazmış. 2013 yılından bu yana İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında doktora yapıyor.

Özgeçmişine kısaca değindiğim Kıpçak’ın öykülerini “deneysel” olarak tanımlayabiliriz. Onun öykülerinde yalnızlık, yaşamak, ölüm ve daha birçok konuda varoluşsal sorgulamalar var. Okuru şaşırtmayı hedefleyen“anlatıcı” ağırlıklı bu öyküler, okurun gerçeklik algısıyla da oynuyor. “Anlatıcı” ve “bakış açısı” sürekli değişiyor. Bir paragrafta üçüncü kişiyken sonrakinde birinci kişiye dönüşebiliyor. Bilinç akışı tekniği sıklıkla kullanılıyor. 

Yazarın bir söyleşide de belirttiği gibi, metinlerdeki parçalılık zamansal sıçramalara ve kırılmalara da imkân veriyor. Öykülerindeki kurguyu sinematografik kurguya benzetiyor yazar. Zamanda ileri geri sıçramalar (flashback/flashforward) dışında farklı anlatıcıların kullanımını da kolaylaştırdığını vurguluyor. “Öykülerimin çoğunda çizgisel ya da kronolojik ilerleyen bir zaman yerine ‘Gündüz Düşü’ öyküsündeki gibi geçmişe sıçramalar olan ya da ‘Niyet ve deJenerasyon’daki gibi geçmişe ve geleceğe sıçramaların olduğu öyküler var. Bu tür sıçramalar okurda kendilerinin doldurabileceği boşluklar, satır araları ve dolayısıyla onların hayal gücünü de işin içine katan bir özgürlük yaratıyor.” diyor.

Okur, yazarın kullandığı yöntemi biraz ‘değişik’ bulacağı için en başta biraz zorlanabilir. Ancak metinlerin ona sağladığı rahatlığı dilediğince kullanabilir okurken. Farklı bir biçimle sunulan bu “Değişik” öyküler, ilgilisine değişik bir okuma vadediyor.

Okurun yazara sorularıdır

l Yazmak bir yana dünya bir yana mı sizin için?

Yazmaya lise yıllarında başladım. O zamanlar sessiz, içe kapanık, kendi dünyasında yaşayan ve yalnız hisseden bir gençtim. Yazmak benim için bir iletişim aracıydı. Okudukça yalnız olmadığımı fark ettim ve bu araç daha da önem kazandı. Şimdi ise yazdıklarımı okuduğunda bir zamanlar benim hissettiklerimi hissedecek insanlar olacağı fikri çok anlamlı geliyor.

l Kitabınız ismiyle müsemma biraz: “Değişik”… Biraz bundan söz edelim. Yazıda tür tanımına inanıyor musunuz? “Öykü” diye tanımlarken bir metni diğer metinlerden ayıran yönler neler?

Edebi yazında geçmişten günümüze kadar gelmiş belli türler, tanımlar, kurallar var. Bunu inkâr edemem. Ama bunlar Hukuk kuralları gibi, mutlak ve ihlâl edilemez değiller. Kurallara bağlı kalıp kalmamak, kalıplara uyup uymamak bir tercih meselesi. Yerli edebiyatımızda da yabancı edebiyatta da, uzak geçmişte de yakın geçmişte de kuralların bilinçli olarak ihlal edildiğinin örnekleri mevcut. Benim yaptığım da yenilikçi bir arayış ile deneysel metinler ortaya koymak. Benzerlerini de yeni yeni keşfediyor ve mutlu oluyorum. Pastiş adı verilen türler arası bir geçişlilik ile başka yazın türlerini öykü türü ile harmanlıyorum. Bunlar sadece biçimsel açıdan diğer türe benzediklerinden ve bir hikâye anlattıklarından öykü olarak nitelenebileceklerini düşünüyorum.   

l “Öykü”nün ve dilin imkânlarından nasıl yararlanıyorsunuz? “Deneysellik”, özellikle de “biçimcilik” anlayışı metinleri nasıl zenginleştiriyor?

Postmodern yazının sağladığı imkânları kullanarak aslında sınırları zorluyorum. Anlatabileceğimiz konular sınırlı. Önemli olan da farklı ve ilgi çekici bir şekilde anlatabilmek. Yani ne anlattığınız değil nasıl anlattığınız önemli. Bunun en etkili örneği de biçim ile oynamak. Biçim, öyküye betimlemeden farklı bir görsellik ve gerçeklik algısı sağlıyor. Bir tabloyu ortaya çıkaran çerçeve gibi öyküye bir çerçeve çiziyor. Yani bu sadece ilginçlik olsun diye yapılan bir durum da değil. Aksine öyküye derinlik katan bir araç.

l “Modern hayatın modern öyküleri” diye nitelendirebileceğimiz bu öyküleri okuduğumuzda kendimizden neler bulabiliriz bir çağ insanı olarak?

Curriculum Vitae öyküsü üzerinden anlatayım. Öncelikle yukarıda belirttiğim biçimsel çerçeve burada özgeçmiş olarak karşımıza çıkıyor. Ancak öyküleştirildiği için rahatlıkla bir öykü gibi okunabiliyor. Okudukça biçim ve içeriğin de birbirinden kopuk olmadığını görüyoruz. Günümüzde çoğu gencin yaşadığı üniversitede istemediği bir bölümde okuma meselesini, iş bulma konusunda yaşadığı karasızlıkları ve hayattan beklentilerini bu çerçeve içinde anlatıyorum.

l Yazıda istikrarlı olmak mıdır muradınız? Öyleyse nasıl bir seda kalsın isterdiniz geriye sizden?

İstikrar tabii ki önemli. Öykülerimi okuyan okur “Bu öyküler daha ne kadar çeşitlenebilir, nereye gidebilir?” diye sorabilir. Tükeneceğini düşünebilir. Ancak ikinci kitabın şu an hazır olması ve sadece istikrar değil bu kitaptakiler gibi değişik ve daha da gelişmiş öyküler olması bana bir güven veriyor. Şu an üçüncü kitap üzerinde çalışıyorum ve metinler giderek evriliyor. Yavaş yavaş, beni anlayan ve yazdıklarımı beğenen okurlar olduğunu görüyorum ve hiç tanımadığım insanlarla zihinsel bir iletişim halinde olmak beni çok mutlu ediyor.