24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Çay bardağından hayat dersleri

Ömer Faruk Okuyucu, Fizik lisans eğitimi ve İş Sağlığı ve Güvenliği yüksek lisansını tamamladıktan sonra Üsküdar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamış.

ALİ ÜN12 Temmuz 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Çay bardağından hayat dersleri
Eğitimini aldığı alanlardan birçok derse birden giriyor çalıştığı kurumda. Geçen yıla kadar kitap yazmayı düşünmemiş Ömer Faruk Okuyucu. Geçen yıllarda arkadaşlarıyla 40’lar Kulübü adında kolektif bir oluşuma dâhil olmuş. 40 yazardan oluşan bu grup değişik aktiviteler yaparak elde ettikleri geliri Kimsesiz Çocuklara bağışlamışlar. Şu sıralar kimi zaman siyaset, kimi zaman köşe yazıları yazarak birikimini okuyucuyla paylaşıyor. İnsanlara kuru bilgi vermek yerine, iletmek istediği mesajı hayattan hikâyelerin içine gizleyerek vermenin daha anlamlı olduğunu savunuyor. İnsanların ve çoğunlukla öğrencilerinin hayatta karşılaştığı zorluklardan yola çıkarak hikâyeler oluşturmanın da ona kitabını yazarken çok yardımcı olduğunu söylüyor. 
 
GELİRİ ŞEHİT AİLELERİNE
 
Şu sıralar kitapevlerinde satışta olan ‘Nejat’ adlı biyografi kitabının heyecanını yaşıyor Ömer Faruk Okuyucu. Kendinden ve etrafındaki olaylardan etkilendiği şeyleri ve hayatının gidişatını değiştiren enstantanelerden oluşan hikâyelerinde başkarakter ‘Nejat’ı kimi zaman bir çay bardağının ağzından kimi zaman bir arkadaşının cümleleriyle dinliyoruz. Daha önce denenmemiş bir tarzda kaleme alınan bu eser okuyucuya hayatta karşılaşabilecekleri olaylara ve durumlara karşı hazırlıklı olmaları mesajını psikolojik, felsefi ve sosyolojik bakış açılarıyla anlatan bir kitap olmuş ‘Nejat’ kendi deyimiyle. Yazar, herkesin yaşadığı toplumu reddetmeden de kendi hayatını sınırsızca yönlendirebileceği görüşünde. Bu kitabın gelirinin de şehit ailelerine yardımcı olacağı için mutlu olduğunu söylüyor. 
Son olarak Ömer Faruk Okuyucu, yazarların ne ‘Sanat, sanat içindir’ deyip burunlarından kıl aldırmamalarının doğru olduğunu, ne de ‘Sanat toplum içindir.’ deyip sanatı yozlaştırmanın doğru olmadığını savunuyor. İkisinin ortasında bir araf bulunması gerektiği ve kendisinin de bu boşluğu doldurmaya niyetli olduğunu söylüyor.