19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Dağı dağ, taşı taş olarak görme

İbrahim Tenekeci’nin yeni kitabı Geldik Sayılır, bilindik gezi kitaplarından çok farklı. Her dağın bir karakteri olduğunu görmüyor, tecrübe ediyor Tenekeci. Tam anlamıyla bir muhabbet kitabı bu.

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ11 Ocak 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Dağı dağ, taşı taş olarak görme

İbrahim Tenekeci’nin yeni kitabı Geldik Sayılır’ı Ahmed Amiş Efendi’nin bir kelamı kibarı olan “Dağı dağ, taşı taş olarak gördüğün müddetçe mürşide muhtaçsın” sözünün şerhi gibi okudum. Evet, Geldik Sayılır tam da bu yüzden bir gezi, heves ve muhabbet kitabıdır. Zira dağı dağ, taşı taş olarak gören bir zihinde ne vatan sevgisi ne de ahiret korkusu yer edebilir ve ikisine de yer vermeyen bir zihin için kârını azamileştirmek için harcanmayacak ve gerekirse imha edilemeyecek hiçbir değer yoktur. Oscar Wilde’nin “Her şeyin fiyatını bilip hiçbir şeyin kıymetini bilmemekle” eleştirdiği insan tipidir bu.

İbrahim Tenekeci, yıllardır İstanbul’dan kaçıyor ve gezmeye değil görmeye gidiyor. Nerelere mi? Turistlerin adım atmadığı, konforun bilinmediği dağ başlarına, göllere gidiyor İbrahim Tenekeci. Alıç ağacıyla sohbet ediyor, çadırsız dağa çıkıp üşümeyi tercih ediyor, bilinmedik mağaralara göz atıyor…  Tabiatın güzelliğini bir nostalji nesnesine dönüştürmeden “karanlık yönüyle” birlikte anlatıyor. Yine de bütün bunları bir maceracı hırsıyla değil yaratılana yakın olarak yaratana yönelmeyi amaçlayan bir derviş meşrebiyle yapıyor. Dağı dağ, taşı taş olarak görmediği ise kurduğu her cümleye içten içe işlemiş.

İbrahim Tenekeci’nin yazdıkları tabiatı cümleler halinde kâğıda yansıtmak, tasvir etmek değil onu duyguya çevirmek. Hangi duyguya mı? Öncelikle muhabbet, sonra vefa, kadirbilirlik ve elbette şükür…

EN SEVDİĞİM NESİR KİTABI

Her dağın bir karakteri olduğunu görmüyor tecrübe ediyor İbrahim Tenekeci. Ağaçların, kuşların, köpeklerin halinden ve dilinden söz açıyor ama “kitabi” değil tecrübi bilgiyi paylaşıyor okurla. Türküler, mısralar ve başka seyyahların ve tarihçilerin kitaplarından söz açsa, onlar da “alıntı” olsun diye bu muhabbette yeri olduğu için buyur ediliyor kitaba. “Şu sözün Nurettin Topçu’ya ait olduğunu biliyorum: ‘Tabiatla konuşmasını bilmeyen insanın ruhu dilsizdir.’ Konuşmanın birinci kuralı ise karşımızdakini dinlemektir. Bunu, gece olunca daha iyi anlıyorsunuz. Çünkü buralarda, çalılar bile dile geliyor. Ne söyledikleri ise sizin hayal gücünüze kalmış.”demesi boşuna değil vesselam. (Hikmet Birand’ın Alıç Ağacı ile Sohbetler adlı kitabını yıllar önce İbrahim Tenekeci’nin tavsiyesi ile okumuştum şimdi konuyu dağıtmak pahasına burada da adını anmış olayım.)

“Mustafa Kutlu’nun Çiçekleri” başlıklı yazı Mustafa Kutlu’nun hikâye dünyasını anlamak isteyenler için yardımcı kaynak niteliğinde bir metin bence. Ancak bununla yetinmemek lazım. Çünkü İbrahim Tenekeci’nin şiir dünyasının arka planına dair de çok fazla ipucu var bu kitapta. Mesela “Artık pastoral şiir yazılmaz” iddiasını eleştiriyor İbrahim Tenekeci. Ancak bu eleştiriyi masa başından değil tabiatın kalbinden yapıyor.

İbrahim Tenekeci’nin bu kitabında sadece ilgilerini, heveslerini, dikkatlerini görmüyoruz. Onun mısralarının kuruluş biçimlerine en yakın cümlelerin Geldik Sayılır’da yer aldığını düşünüyorum kendi hesabıma. Bu sebeple de İbrahim Tenekeci’nin nesirlerini bir araya getirdiği kitaplar arasında en sevdiğim kitabın Geldik Sayılır olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.

Kitabın bir özelliği de bir “medeniyet anlayışının” ipuçlarını sunması. Zihin dünyalarımız şehrin, trafiğin, betonun ve konforun işgali altında olsa da derin bir kazı yaparak daha sahih/sahici köklere ulaşmak mümkün. İbrahim Tenekeci ise bu kazıyı şehirden uzaklaşarak yapmayı tercih ediyor. Evet, mesafe koymak; görmek için en az kazmak kadar anlamlı bir yöntem. 

GÜZEL SERİNLİK

Kitabın ikinci bölümü ise Güzel Serinlik adını taşıyor. İbrahim Tenekeci’nin neye “Uzun Dürüstlük” dediğine dikkati çekmek isterim. Ancak bunu adıyla sanıyla deşifre ederek değil de “kitabı okuyun da siz de şahit olun” diyerek yapmakla yetiniyorum. Onun İstanbul’a ilişkin yazdığı sayfalar az da olsa cesametinden daha oylumlu metinler olduğunu söylememek yazılara haksızlıktır.

Burada Tenekeci’nin heveslerine, koleksiyonlarına da şahit oluyoruz. Ancak orada da görüyoruz ki İbrahim Tenekeci, pulu pul, tesbihi tesbih, dolmakalemi dolmakalem olarak görmüyor. Onların da geçmişi, malzemesi ve koleksiyonerleri ile ustaları İbrahim Tenekeci’nin muhabbet sofrasına buyur ediliyor. Koleksiyon kültürünün zayıflığına bağlı olarak koleksiyonların hakkını “metin” olarak da yeterince vermemişiz maalesef. Güzel Serinlik’te yer alan bazı yazılar tam da neyin eksik olduğuna ilişkin örnek gösterilebilecek yazılar. Geldik Sayılır isminde bir tamamlanmamışlık, henüz hedefe ulaşmamışlık ima eden bir isim. Bu tamamlanmamışlığı bir müjde olarak okumak isterim ben kendi adıma. İbrahim Tenekeci’nin bu minval üzere başka yazılar da yazacağının müjdesi bence bu…
Belki o zaman “Güzel Serinlik” de bağımsızlığını ilân eder ve ayrı bir kitap olur diye bir temennide bulunmuş olalım. Bu yazıyı da bir temenni ile bitirmiş olalım.

“Memleket Edebiyatı”ndan olmuş bitmiş bir kavram gibi bahsediyoruz. Refik Halid Karay’dan Nurettin Topçu’ya uzanan o güzel güldesteye ben kendi adıma Geldik Sayılır’ı da ekledim.