24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Edebiyat, hayat kadar derin…

İyi, büyük yazar nasıl olunur, hangi yollardan geçilir, nelerden feragat edilir, nelere delice heves edilir; bunun bilgisine ulaşmak emelinde olanlar okumalıdır Selim İleri’nin son kitabı O Aşk Dinmedi’yi.

TURAN KARATAŞ24 Şubat 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Edebiyat, hayat kadar derin…
Uzak yüce kaynaklardan çıkıp gelen, farklı yamaçlardan ovalara inen Selim İleri’nin yazdıklarında, iç dünyama akıveren ve değen bir tat, bir yumuşaklık bulmuşumdur. Anlatımındaki ustalık, ifadelerindeki renklilik, buluşlarındaki tazelik hep gözümü kamaştırır. Sözü hüzne bulayışı, ölçülü duygusallığı kendine özgüdür. Şimdi de yazarlık hatıralarını anlatıyor, yapıtlarının öykücüklerini. “Acılar”la başlıyor İleri’nin söyleşisi. Hangi yapıtına hangi acı/ olay yansımış, onu anlatıyor. Çünkü dünya ile her temasında daha çok acılar siniyor üzerine. Kişiliğini olgunlaştıran, kuşkusuz yazdıklarını besleyen acılar. İçe oturan, tortusu kaybolmayan. Hüzünler ya da kederler deyin siz isterseniz. “Ben de yazar olacağım ve başkalarının acılarını yazacağım” diyor, Tennessee Williams’ın Sırça Kümes’ini radyoda dinledikten sonra, ortaokuldayken.

Sonra sözün katarına esinlendiği yazarlar ve eserler diziliyor. Hafızası müthiş, ulam ulam. Neredeyse okuduklarından hemen hiçbir şeyi unutmamış. Yüzlerce insan çehresi, hâl, hareket, tavır, edilip eylenenler yani binlerce yaşamadan arta kalan hüsün ve hüzün; arada bir ışıldayan sevinçler olsa da, daha çok acılar ve kırıklıklar. “Yazılamayacak kadar acı” olaylara da şahit olmuş. Zamanında yazamamış, ama şimdi kederle anlatıyor. Peki, “yazmak acıyı dindiriyor mu, sanmıyorum” diyor İleri. Bense yazmanın, bir çeşit sağaltım yahut boşaltım olduğuna inanırım. “İç ağrısı”nın, “beyin yangını”nın ötekine sıçratılması bir bakıma. Bu sebeple, söylemenin/ yazmanın bir rahatlık sağladığını düşünmüşümdür.

OKUMAK TUTKUDAN ÖTE

“Yaşadığı her şeyi âdeta kitaplarda bul”an bir yazar İleri. Şunu fark ediyoruz, okumak, onda tutkudan daha ileri derecelere varıyor, ne bileyim, meselâ kara sevda gibi. Doymak bilmeyen bir iştiha gibi. Şaşırmayın, kitaplardaki güzelliği, kıymeti keşfeden talihli okurlar için “doymak” lügatten çıkarılmıştır. Daha çocukluğunda her şeyin yerini kitap almış; sokağa çıkmanın, koşup oynamanın, top tepmenin… “Edebî eserler, şiir, roman, öykü, tiyatro, tümü bugün de beni büyülüyor. Güzel bir eser okuyunca genceldiğimi hissediyorum.” diyor. Yazarın edebiyat hayatının 50. yılı nedeniyle hazırlanan elimizdeki nehir söyleşiyi okuyunca anlıyoruz ki, evet “o aşk dinmemiş”. Doğru bulursunuz veya bulmazsınız, hayatını tamı tamına edebiyata ayarlayan, kitaplarla düşüp kalkan, yazıyla nefeslenen, kısacası edebiyatla yaşayan biri Saz Caz Düğün Varyete yazarı.

Selim İleri’nin okuma-yazma yolcuğundan, ona ufuk gösteren eserleri, üzerinde bıraktığı etkiyi, güzergâhını öğrenmekle beraber, meraklılar isterse muazzam bir okuma listesi de oluşturabilirler. Salt Selim İleri’nin yazı yolculuğu değil okuduğumuz. Onlarca şair, yazar ve onların eserleri de karışıyor konuşmaya. Her biri hakkında kısacık, ama kıymetli değerlendirmeler yapılıyor, bilmediğimiz yönleri aydınlanıyor. Başka yerlerde bulunamayacak gözlemler, tespitler. Elbette öznel yargılar az değil. Selim İleri, hemen birçok edebiyat eserine ve sahibine sevgiyle baktığı için değer verişinde bir cömertlik var. Tutkunun tartımsızlığı, ölçüsüzlüğü diyebilirsiniz. Örnekse, Sennur Sezer’in “Gecekondu” şiirini “olağanüstü” buluyor, Oktay Akbal’ın Yalnızlık Bana Yasak kitabı için “müthiş”ti diyor. Böyle nice tartışmaya açık değer verişler, kanaatler.

CUMARTESİ YALNIZLIĞI VE DİĞERLERİ

“İlk Acılar”la başlayan anılar anlatımı, “Okuma Yolculuğu”ndan sonra “Dergiler”e uğruyor. Yolunun kesiştiği dergilerle ilişkisini anlattığı kısımlar da okunmaya değer. ‘70’lerden ‘90’lara kadar çıkmış ve Selim İleri’nin yazılarıyla göründüğü pek çok ünlü dergi. Bugünün genç yazarları ve dergi yöneticileri için yararlı deneyimler var bu bahiste.

Sonra tarih sırasıyla kitaplarının yayımlanma serüveni, yankıları; ayrı ayrı başlıklar altında konuşmaya konu ediliyor. Az değil, Cumartesi Yalnızlığı’ndan Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’na, yanlış saymadıysam, 47 kitap. Her birinin ayrı bir hikâyesi var. Ayşe Sarısayın soruyor, Selim İleri anlatıyor. Sarısayın boş durmamış, her kitabı okuyarak gelmiş konuşmalara. Her biri için minik değerlendirmeler, söyleşinin uygun yerlerine küçük alıntılar koymuş. Bu ekler, hayatın yazıdaki gölgesini, başkaca dersek yaşantının kurgudaki yansısını göstermiş; konuşmaları hem teyit ediyor hem de yer yer tamamlıyor. Bütün kitaplarının macerasından aldığım notları aktaramam, bu yazının sınırlarını aşar da, ilk kitapla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Yazar 19 yaşında ilk öykü kitabı yayımlandığında. (Ha, daha önce yani 15, 16 yaşındayken yazdığı fakat yayımlatamadığı iki üç romanı var gencecik Selim’in!) Belki doğal olarak, öyle ya adı duyulmamış/ tanınmayan bir yazarın kitabına kim bakar, hiçbir yayınevi basmaya yanaşmıyor Cumartesi Yalnızlığı’nı. Arkadaşı Naci Çelik babasının eczanesinden, Selim de teyzesinden para “aşırarak” kendileri bastırıyor. “Kitap çıktı, ama dağıtımı yapılamadı. /…/ İlk hayal kırıklığı böyle başlıyordu. İlle kitaplı hikâyeci olmak istiyorsunuz ama, o kitap kimseye ulaşmıyor.”

Her şeyi inançla anlatıyor, içtenlikle. Söylediklerine kesinkes iman eden bir havari gibi. Bu yüzden tatlı, su gibi akıp giden, kavrayıcı ve etkileyici bir konuşma. Selim İleri’nin yazı hayatını öğrenmek isteyenler; eserlerinin arka planını, oluşum sürecini, yazarının iç dünyasındaki ve dışarıdaki yansımalarını bilmek arzusunda olanlar elbette okumalı bu kitabı. Fakat asıl iyi, büyük yazar nasıl olunur, hangi yollardan geçilir, nelerden feragat edilir, nelere delice heves edilir; bunun bilgisine ulaşmak emelinde olanlar okumalıdır O Aşk Dinmedi’yi. Elli yılın “coşkuları, vazgeçişleri ve hüzünleri”.

Son cümle kitabın kapağına, cildine dair. Kitaplarımdan birini böyle bir zarf içinde görmeyi ne çok isterdim. Anlayın işte, o kadar güzel.