25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Edebiyat ve kitabın sallandığı sehpa...

İstiklal Mahkemesi Hatıraları, sadece bir edebiyat tarihçisinin hatıratı değil. Bu kitap aynı zamanda imparatorluktan cumhuriyete geçişte devrimler aracılığıyla kurulan uluslaştırma projesinin sosyolojisine ışık tutuyor.

Sibel Eraslan 12 Mayıs 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Edebiyat ve kitabın sallandığı sehpa...

Tahirü’l Mevlevi’nin Büyüyen Ay Yayınları’ndan çıkan Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemesi Hatıraları adlı kitaba, kütüphanelerinizde güzel bir yer açın. Nurcan Boşdurmaz’ın gayretleriyle yeniden gün yüzüne çıkmış bu eser, hem siyasi yakın geçmişimiz açısından hem de hatırat tarzı itibariyle edebi değer açısından kayda değer...

Kitabın kapağındaki eski resim, 26 Kanunıevvel 1925 tarihli Vakit gazetesinin sürmanşetinden alınmış: ‘’Polis Müdüriyetinde mevkuf bulunanlar dün Ankara’ya gönderildiler’’... Trenin penceresinden iki büklüm haliyle aşağılara bakan kişi Şeyh Ali Haydar Efendi veya Kayserililerden birisi olabilir mi? Niçin pencereden bakıyor çözebilmiş değilim. Belki de mahsusen ayağa kaldırılmıştır fotoğrafı alınabilsin diye... Ama her halükarda perişan bir haldeler ve o trendekilerin hemen tamamı idam edilecekler... İskilipli Atıf Efendi de bunlardan birisi. İdam sehpasında seher vakti bembeyaz kıyafetiyle havada sallanırken gördüğünde onu, Tahirü’l Mevlevi ağlayarak şu tarihi düşüyor: ‘’Ulüvvün fi’l hayati ve fi’l memat/ Le hakkun ente ikdü’l mucizat’’... (Hayatında da ölümünde de yücesin/ Sen hakikaten bir mucizesin)    

SEYYAR ÖLÜM MANGALARI

İstiklal Mahkemeleri, 18 Nisan 1920 günü kuruldu. Olağanüstü koşullarda kurulmuş gezici mahkemeler şeklinde vazife gördü. Şark Vilayetleri İstiklal Mahkemeleri, verdikleri idam kararlarını Meclis’in onaylamasına sunmadan infaz etme kabiliyetindeydi. Birer seyyar ölüm mangası gibi iş gören İstiklal Mahkemelerinin istikrar adına alelacele gerçekleştirdikleri idamlara isyan ederken şöyle haykırmıştı Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey: ‘’TBMM yönetim yetkisini bu mahkemelerde görevli ‘’üç adamın aklına’’ emanet etmiştir, oysa fevkalade dediğimiz şeyin de bir hukuku vardır’’...

İşte bu fevkalade günlerin edebiyatçısıdır Tahirü’l Mevlevi... İskilipli Atıf Efendi’nin Şapka Kanunu’na aykırılık arzettiği ifade edilen bir risalesi, ki kanundan iki yıl evvel yazılmıştır, işbu kısa risalenin birkaç adeti Tahirü’l Mevlevi’nin Cağaloğlu’nda  bulunan Mahfil adlı dergi yazıhanesinde ele geçirilir. Oysa iki yıldır zaten büroda bekleyen bu zavallı kitaplar yüzünden, yazarı idam edilecek, dağıtımcısı telakki edilen Tahirü’l Mevlevi ise idamdan kılpayı kurtulacaktır...

BİR EDEBİYAT CEVHERİ

Kitap ekleri, genelde kitap tanıtımı ve yazarlarla gerçekleştirilmiş mülakatlara yer vermeyi tercih ederler. Ama öyle zamanlar olur ki, ne uzun emeklerle kaleme alınmış kitaplar baskıya girebilir ne de edebiyatçılar serbestçe konuşabilir... Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı eserinde ‘’yeni rejimin otoritesi İzmir ve Ankara sehpaları üzerinde tutundu. Bu kesin tasfiye her türlü aleyhtarlığın ve gericiliğin cesaretini kırdı...’’ der. Falih Rıfkı Bey edebiyatçı sayılamaz, hatta gazeteciliği bile orta düzeyin altındadır, buna rağmen devrimin baş medya aktörüdür. İdamla yargılanan Tahirül Mevlevi ise bir edebiyat cevheridir, tasavvuf harikasıdır, parlak bir eğitimcidir... Halbuki devrim mantığı ve kültürel anlamda reddi miras tavrı tam bir ziyankarlıkla işlemektedir. İşte Tahirü’l Mevlevi’nin edebiyatçılık ve yayımcılık yapmaya çalıştığı dönem, böyle bir dönemdir... Tahirü’l Mevlevi’nin İstiklal Mahkemeleri Hatıraları başlığıyla kitaplaşan bu eserde editöryal yöneticilik yapan Nurcan Boşdurmaz’ın izlenimi de mühim... Zira Nurcan Hanım, bu kitabı mahkeme esnasında gerçekleştirilemeyen bir savunma dosyası olarak da görmüş, sadece hatırat değil...

ULUSLAŞTIRMA PROJESİ

Tahirü’l Mevlevi bir Osmanlı münevveri ve Cumhuriyet dönemi yazarlarından. Lakin İstiklal Mahkemelerinde hıyaneti vataniye ile yargılandıktan sonra, ne matbuata ne de evvelki mutasavvıf dünyasına geri dönemiyor. Kütüphanelerde çok sevdiği kitapları arasında hitama eren bir hayat onunkisi... Hatıratından ve cümlelerinde hissettiğim iniş çıkışlardan, gayet esprili bir kimse olduğunu farkettim, her şart altında yaşama sevincinden asla kopmayan, en kederli anında bile kalbinin bir köşesinde direnecek tutunacak bir dal bulan bir kimseymiş... Öyle zannediyorum ki pek çok kişi, onun ve çağdaşlarının maruz kaldığı bu istibdata tahammül edemez, hatta aklını kaybedebilirdi...

Bu kitap, sadece bir edebiyat tarihçisinin, öğretmenin, gazetecinin hatıratı değil. Bu kitap aynı zamanda imparatorluktan cumhuriyete geçişte devrimler aracılığıyla kurulan uluslaştırma projesinin sosyolojisine ışık tutuyor.