24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Elli Acem şairinden üç binden fazla beyit ezberlemek!

100 yıl önce edebî kamunun huzuruna çıkan “Tahkikat-ı Edebiye” başlıklı anket dizisi şu günlerde kitaplaştı. Akademimizin gayretli, dikkatli, üslup sahibi araştırmacısı Handan İnci, yayına hazırlamış soruşturmayı. O devrin 17 şair, yazar ve gazetecisinin cevapları hem özgün biçimleriyle hem bugünkü Türkçesiyle kitapta yer alıyor.

TURAN KARATAŞ11 Ocak 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Elli Acem şairinden üç binden fazla beyit ezberlemek!

Bir asır evvel yapılan bir edebiyat anketi, Servet-i Fünûn dergisinde “Tahkikat-ı Edebiye” başlığıyla yayımlanmış. Dergide adı görünmese de soruşturmayı yapan, dönemin genç ve istidatlı edebiyatçısı Mithat Cemal. Suallerini devrin şairlerine, kerli ferli yazı adamlarına gönderdiğinde 25 yaşında, daha Üç İstanbul müellifi değil. Fakat belli ki edebiyat camiasında nâmı duyulmuş, tanınan sevilen biri. Cevaplardaki senli benlilikten anlaşılıyor. Soruşturmaya, Ruşen Eşref’in meşhur mülâkatlarından (Diyorlar ki) yedi sene evvel teşebbüs etmiş Mithat Cemal. Fakat cevapların gecikerek gelmesi sebebiyle olacak ancak 10 yıl sonra 1919’da yayımlayabilmiş. Belli ki o güne kadar böyle bir edebî sorgulamayla karşılaşmayan şair ve yazarlar, görüşlerini yazıp göndermekte epeyce tereddüt göstermişler. 100 yıl önce edebî kamunun huzuruna çıkan bu anket dizisi şu günlerde kitaplaştı. Akademimizin gayretli, dikkatli, üslup sahibi araştırmacısı Handan İnci, yayına hazırlamış soruşturmayı. O devrin 17 şair, yazar ve gazetecisinin cevapları hem özgün biçimleriyle hem bugünkü Türkçesiyle kitapta yer alıyor.

Abdülhak Hâmid, Cenab Şahabeddin, Samipaşazade Sezai, Mehmet Âkif, Halide Edib, Rıza Tevfik gibi edebiyatımızın meşhur simalarına neler mi sorulmuş? “Sanat akımları hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunlardan hangisine bağlı olarak eser veriyorsunuz? Arap, Fars, Türk ve Batı edebiyatlarından kimleri okudunuz? Bunlar içinde en beğendiğiniz ve etkisinde kaldığınız yazarlar kimlerdir? Sanatta gayeniz nedir? Hangi gazete ve dergilerde yazı yayımladınız? Kullandığınız takma adlar var mı? Eserleriniz içinde en çok hangilerini beğenirsiniz?”

Soruşturmanın adı “Tahkikat-ı Edebiye” dedim, ne var ki, M. Cemal, anket sorularını, edebî eser müellifi olmayan Kemalpaşazâde Said, Mehmet Said Paşa, Yusuf Akçura, Ali Kâmi’ye de göndermiş. Aklımıza gelen ihtimal, Ali Kâmi’nin cevabındaki bir cümleyle kesinlik kazanıyor: “Kardeşim, benim Arap’la, Acem’le alış verişim olmadığını (maatteessüf olamadığını) bilmeyecek kadar bana bigâne misin?”

Edebiyat tarihçileri, öğretmenleri çok sever; bir şairi yahut yazarı bir edebiyat akımı içine yerleştirip (aslında sıkıştırıp) o çerçevede kalıplaşmış tespitler yapmayı, böylece işini kolaylaştırmayı! Ankete cevap verenlerin hemen hepsi, ki biz çoğunu bir mektebe dâhil etmişizdir, hiçbir edebî mektebe bağlı olmadıklarını söylüyor. Hemen çok yerde “gerçekçi” diye kayıtlara geçen bir yazarın yahut şairin, her hangi bir yapıtında pekâlâ romantik görünebildiğini fark ederdim de, kimseye anlatamazdım, öğrencilerden başka. Şimdi kendileri beyan ediyorlar. Ahmet Hikmet’in dediği gibi, “realist geçinenler” bile, “hayalperest ve müşkülpesent birer romantiktirler”, olabilirler.

HER GÜZELLİK BİR MEKTEPTİR

Başka yerlerde şimdiye kadar görmediğim, bazı malumata kavuştum okuduğum soruşturma sayesinde. Söz gelimi, Ali Ekrem’in “A. Nadir” müstearını kullanma mecburiyetini birinci ağızdan duydum. Cenab’ın Arap edebiyatından kimseyi okumadığını, “Acem’den de yalnız Hafız Divanı ile Şeyh Sadi’nin âsârını okudu”ğunu, klasik şiirimizden sadece Fuzûlî’yi beğendiğini öğrendim. Süleyman Nazif’in “daha pek genç iken elliyi mütecaviz [aşkın] Acem şairinin üç binden ziyade beyitini ezberlemiştim” cümlesini okuyunca inanmakta güçlük çektiysem de cehdine gıpta ettim, hafızasına hayran oldum. Victor Hugo’yu “edebiyat-ı insaniyenin en yüksek şâhikası” sayan “Kara Bir Gün” yazarının, Gâlib’den bir şey anlamamış olduğuna şaşırdım. Samipaşazâde Sezai’nin, “Edebiyatta mektep yoktur. Her güzellik bir mekteptir. Şiir ve edebde yalnız iktidar ve dehâ vardır.” cümlelerini münasip buldum. Müftüoğlu Ahmet Hikmet’in, “Türkçemizde bir numune olmaya layıktır. Bizde vuzûhun ehemmiyetini diyebilirim ki, yalnız Naci anlamıştır.” diyerek Ömer’in Çocukluğu müellifinin hakkını teslim edişini takdir ettim. Feylesofumuz Rıza Tevfik’in oldukça uzun cevabının satır aralarındaki samimiyeti, tevazuu hoşuma gitti. “Şiirde gaye” bahsinde söylediği, “boşlukta yalnız kaldığımı unutmak ve kendimi avutmak için kendi aks-i sadamı dinlemek ihtiyacıdır. Arz-ı marifet, ibrâz-ı hüner için değildir.” sözünü fazla alçak gönüllü bulsam da sevdim.

Başka yeni, yararlı bilgiler de var cevaplar içinde. İki küçük örnek vereyim. Hüseyin Suad, “Frenkten, Araptan, Acemden hiçbir şiir okumadığımı size temin ederim.” diyor. Bu zâtın, edebiyat tarihinde adının görülüp niçin eserine rastlanmadığını izaha yarayacak önemli bir işaret kanaatimce. Kardeşi Hüseyin Cahid’in cevabındaki bir cümle de, dönemin birçok aydınının yönelimini, yönünü tayin etmeye delil olabilir. “Arap, Acem müelliflerinden hiç birisine zerre kadar bir şey medyun değilim.” diyor Tanin yazarı.

ASLOLAN ESERDİR

Kıymeti az çok, edebiyat tarihimize ait bir belge daha dergi sayfalarından kurtarılmıştır. Kolayca ulaşabileceğimiz bir mesafededir artık. Kimi şair ve yazarların bilhassa hâl ve edebî yaşantılarına dair malûmatımızı buradaki bilgilere bakarak sarahate kavuşturabiliriz. Eserlerine değgin beyanlarına gelince, elbette bir dereceye kadar söylenenlere itibar edebiliriz. Fakat son tahlilde aslolan eserdir. Çünkü kimi sanat adamları, bazen edebî kamunun görüşleri hilafına, hatta az da olsa gerçeğin hilafına, elbette belli bir maksatla, herhangi bir yapıtına ilişkin olarak bir görüşünün yerleşmesini ister, hoşlarına gitmeyen yaygın bir kanaatin silinmesini arzu edebilirler. Samipaşazâde Sezai de cevabında bu hususa işaret ediyor, “benden ziyade eserlerim söyler” doğrusunu.

Bir solukta okunan Tahkikat-ı Edebiye’nin edebiyat araştırmacılarının elinin altında bulunmasından daha tabii ne olabilir.