26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Gülün adı nedir?

ROMAN YAZARI DEĞİLSENİZ, ESERİNİZE HANGİ İSMİ KOYACAĞINIZLA İLGİLİ SORU SİZİ BAĞLAMAZ MI? YAZILAN BİR ROMANA İSİM BULMAK YAZARIN VEYA GÖRÜŞÜYLE EDİTÖRÜNÜN UĞRAŞI SAYILSA DA, OKUR KİŞİ PEKALA ELİNDEKİ METNİN İSMİ ÜZERİNE DÜŞÜNEBİLİR. HATTA DÜŞÜNMELİDİR. VE BÖYLECE EDEBİYAT DÜNYASINI ZENGİNLEŞTİREBİLİR.

ERDİNÇ AKKOYUNLU8 Eylül 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Gülün adı nedir?

Okur olmanın yolları çetrefillidir. Yeni yayınlananları ve klasikleri anlamaya, anlamlandırmaya çalışarak okuyan... Bunun için edebiyat dergilerini ve makaleleri de listesine katan... Yani tam hakkıyla okur olmak isteyen içindir bu zorluk. Yoksa çevresiyle arasına bir entelektüel sınır çizmek için, hayatında edebiyata ilgi duyduğu kimi sapma zamanlar yaratanlar için değil. Sözüm hakkıyla okuyana...  Hayır!.. Sözüm sadece onlara değil. Okur için böyle bir ayrım yapılamaz. İster kendine edebiyattan bir dünya kuran bir kitap kurdu olsun...  İster yeni okumaya merak salmış bir lise/üniversite öğrencisi... İsterse de yaşamın girdaplarında başkasınca atılır ya da kendi kapılırken, bulduğu her soluğu aileden miras bir kütüphanenin tozunu almak için harcayan edebiyat seven...  Kim olursa olsun...  Her okuyan; her okur kişi ve her okur...  Çetrefilli yollara zaten girmiştir. Ki bu zorluğun en belirgin işareti edebiyat üstüne düşünmektir. Hangi romanı okuyacağını düşünmek. Romanın hangi üslup ve izlekle yazıldığını düşünmek.  Romanın hangi romanlardan esinlendiğini düşünmek. Dünya edebiyatındaki yerini, kütüphanendeki dizilişini düşünmek. Hatta o kitabın ne zaman satın alındığını ya da hediye edildiğini düşünmek... Açtıkça içinden başkasının çıkmaya devam ettiği bir sonsuzluk matruşkası gibi, birbirine benzeyen ve birbirini besleyen edebi sorular üzerinde düşünmek...  Ve bu düşünme eyleminde bir sarkaç sorular arasında salınır. Peki bu sarkaç en çok nelerin arasında gidip gelir? Kuşkusuz ilk sıradaki isimler üzerine olur.

Roman yazarı değilseniz, eserinize hangi ismi koyacağınızla ilgili soru sizi bağlamaz mı? Yazılan bir romana isim bulmak yazarın veya görüşüyle editörünün uğraşı sayılsa da, okur kişi pekala elindeki metnin ismi üzerine düşünebilir. Hatta düşünmelidir. Ve böylece edebiyat dünyasını zenginleştirebilir. İtiraf edelim, edebiyat ekmek, su gibi yaşamsal bir ihtiyaç değilken onu vazgeçilmez kılan, bize yaratma gücünü verişidir: Edebiyatın bize yaşamak istediğimiz pek çok farklı hayatı sunma ve bunu çok bireysel yapabilme gücü onu biricik kılar. Böyle değerli bir çabayken de, isimler üzerine düşünmenin hem yadırganacak bir yanı olmaz. Hem de edebi uğraşı daha değerlendirir... Yazının büyük kısmını edebiyat üzerine düşünerek kurmak, bu yazıyı içinden konuyla ilintili başka yazılar çıkaracak bir makine yazı yapabilir. Böylece bir büyük makinenin parçaları nasıl sökülerek, başka araçlar haline getirilebilecek şekilde dizayn edilebilirse mühendislikle... Yazı mühendisliği de bize bu yazıyı araç yaparak başka yazılar imkanı sunar. Söylemiştim. Edebiyat üzerine düşünmek sonsuzluk matruşkasıdır. Daha yazının ana konusunu irdelemeden konuyla bağlantılı pek çok şeyi de söyleyebilme fırsatı çıkıyor karşımıza. İşte edebiyatı sevmek için bir neden daha. Peki, bunca sevdiğimiz edebiyatta roman en biricik uğraşımızsa, isimleri konusunda ne düşünebilir hatta yapabiliriz.

BAŞKASINI SEVEN KADIN

Suç ve Ceza, Raskolnikov'un işlediği iki cinayet (evet tefeci kadın ile kız kardeşini de öldürür ama ikinci cinayet tefecinin ölümü karşısında görmezden gelinir) üzerine kurulur. Suçluluğu, pişmanlığı, kaçışı ve itirafları; kırık dökük aşkı etrafındaki roman en sevdiğim beş romandan biri Suç ve Ceza. Çok kez düşündüm: Dostoyevski, gazetede tefrika etmek için peşinen aldığı parasını, kardeşiyle kurduğu ve battığı matbaanın borçlarını ödemek daha doğrusu çoğunlukla borçlulardan kaçmak ve bu kaçışta kumarhanelerde şansını denemek, böylece üvey oğlunun da kardeşi gibi gencecik ölümünü unutmak için tüketirken... Kaldığı otel odalarında, sara nöbetleri geçirdikten sonra 10-12 sayfa roman yazarken eserinin ismini önce mi koyuyordu yoksa sonra mı? Dostoyevski üzerine okuduğum hiçbir biyografide, bu yanıt yok. Tanrı'mız, hisler üzerine inşa ettiği küçücük kulesinde kapalı biz okurların, bunu önce düşünmesini sonra da cevabı hissederek bulmamızı istemiş. Bir hastalığın nekahetinde buldum cevabı: Dostoyevski, kağıda önce Suç ve Ceza diye başlık atmıştı. Bir yazar, bir ismin roman daha yazılmadan romanın kaderini belirlediğini bilir. Yazarın düşüncesiyle eli arasındaki mesafenin farklılığı ne denli çoksa, bir roman o nedenli büyüktür. Mesele, buradaki sapmanın çokluğu değil, edebi olmasından gelir. Yazanlar bilir; okuyanlar da düşünebilir. Bir isim, bir romanı anlatmak, tanıtmak ve albenili hale getirmekle kalmaz, onun kaderini de belirler. Dostoyevski, suçun ve cezanın felsefi tanımını da yaptığı romana başka isim vermek istemezdi. Ama romanı yüz yıl sonra yazmış ve pazarlama, reklam teknikleriyle algıya dönük mesajlar üzerinde bir dünyada yaşamış olsaydı, romana pekala ‘Raskolnikov'un Baltası’ gibi bir isim verebilirdi. Aynı şey Tolstoy'un, Anna Karenina adlı bir kadının aldatırken aldanma hikayesini içeren romanında da var. Gerçi Tolstoy romanda tıpkı kendisi gibi toprak ağası Levin'in önce Kiti adlı güzel tarafından ret edilişi sonra Kiti'nin gerçek aşkı Vronski'de değil de onu gerçekten seven Levin'de buluşunu anlatışının hikayesini kaleme aldı. Tolstoy, bu büyük romanda Anna'nın geçtiği aldatma evrelerini resmederken aslında alt metinlerinde Levin'in yani kendisinin Rusya, devlet, din ve ahlak üzerine manifestosunu yazdı. Ama romanın adı güzeller güzeli aldatan ve sonu tren altında son bulan Anna Karenina oldu. İki bin sayfalık romanı birkaç ay önce ilaç niyetine okudum ve bir makale yazdım. Romandaki tek cümle beni sarstı. Anna, sevgilisi Vronski'ye kocasının bu durumdan sinir bozucu şekilde duymadığı rahatsızlığı anlatırken 'Ben senin karın oldum ama o bunu görmek istemiyor' dedi. Beni en çarpan yeri buydu. Anna Karenina romanının adı pekala 'Başkasını Seven Kadın' olabilirdi. Ve kötü bir isim olurdu. Fakat Anna'yı okuduğumda beni en çok o cümle çarptıysa o an, roman benim için 'Başkasını Seven Kadın' olmuştur. Roman isimleri üzerinde düşünürken çok yaratıcı olmasanız da olur, düşünmek yeter...

EN GÜZEL İSİM

Amacım bir roman isminin bir romana yakışıp yakışmadığını, onu tam anlatıp anlatmadığını irdelemek değil. Serbest bir düşünce eyleminde bulunmak. Mesela Türkiye'deki roman isimleri de klasik dönemde tıpkı Rus romancılığı gibi konuyla ilintili oldu. Yaşar Kemal'in Anadolu'daki ağa zulmüne karşı çıkan bir yiğidi anlattığı İnce Memed'e başka isim vermek zordur. Jhon Fowles'in Fransız Teğmenin Kadını da, Fransız teğmenin kadını olan kadını anlattığı için romanı tam karşılar... Sabahattin Ali'nin Kürt Mantolu Madanna'sı ise aynı şekilde konulmuş en güzel roman isimlerinden. İlk modern roman saydığım Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü de konu isim bütünlüğü açısından bir yaratıcılık ders kitabı sayılır, ki Tanpınar zaten edebiyat hocasıydı. Puslu Kıtalar Atlası ismi de, İhsan Oktay Anar'ın romanı kadar güzel ismiyken yine Metin Kaçan'ın Ağır Roman ismiyse Kasımpaşa semtinin adını eğer ben bir gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olursam teşebbüs edebileceğim bir değişiklik yaptıracak denli derin ve güzel. Yine Selçuk Altun romanlarının isimlerini Oktay Rıfat'ın "Sol Omzuna Güneşi Asmadan Gelme" gibi dizelerinden verirken, hayranı olduğu şaire edebi bir gönderme yaparak biricik oluyor. Bunun dünyadaki diğer örneği ve en sevdiğim roman ismi ise Umberto Eco'nunki. En sevdiğim beş romandan biri olan Gülün Adı, bence verilmiş roman isimlerinin en güzeli. Bir şiir dizesinden alınan Gülün Adı, o romana en yakışan isimdi ve isimlerin en deriniydi. Hayat, kimine güller verip, gülerken kimine de gül dikenleriyle kanayan ve derin izler bırakan yaralar verir. Ve insan hep düşünür. Açsa da yaralasa da o Gülün Adı, nedir?..