23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

‘Güzellik’ şiirin en meşru alanıdır

Edgar Allan Poe’nun (1809-1849) meşhur şiiri “Raven” yani Kuzgun, 108 mısralık ölçülü ve uyaklı yeni bir çeviriyle önümüzde. Şiir çevirisinin yoruma yahut keyfiliğe ne kadar müsait olduğunu görün diye, Behçet Kemal Çağlar ve Ülkü Tamer çevirisiyle birlikte bu yeni çeviriden örnekler veriyoruz.

TURAN KARATAŞ9 Haziran 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
‘Güzellik’ şiirin en meşru alanıdır

Klasik nedir, bu türden eserler niçin ve nasıl çevrilmelidir, bizim klasiklerimiz var mıdır soruları etrafında uzun tartışmalar yapılmış, ardı arkası gelmez görüşler ileri sürülmüştür. Yönümüzü Batı’ya döndüğümüzden beri, zaman zaman harlanan, şöyle böyle bir buçuk asırlık bir edebiyat meseledir klasikler. Akademik araştırmalara konu olmuştur. “Bizim klasiklerimiz var mı?” sorusu daha sonraki dönemlerde sorulacaktır, galiba Cemil Meriç marifetiyle.

İlk sorudan başlayalım isterseniz. Klasik dediğimiz eserde yenilik buğusu yahut kokusu on yıllara, asırlara rağmen kaybolmamış olmalıdır. Ruha ve zekâya tesir eden bir iksir gibi. Zamanın eskitemediği yani fersude kılamadığı, hep canlı ve yeni bir yapıt. Büyük Yûnus’un “Her dem yeni doğarız bizden kim usanası” deyişindeki dirilik ve tazelik. Her devirde yeniden yorumlanan ve yeni tatlar sunan büyük ve olgun yapıtlar. İnsanlığın ölmez eserleri olan klasiklerin her çağa söyleyeceği bir sözü, ulaştıracağı bir iletisi, armağan edeceği bir güzel duyusu vardır.Mecburiyetler olmaksızın edebî beğeni sahibi kişilerce okunurlar, anlatılırlar. Yazıldıkları dilin ve türün en iyi örnekleri olmaları nedeniyle hem o dil hem de o tür için bir ilerleme hamlesidir klasikler. Klasiklerin nasıl tercüme edileceği meselesi, aslında genel olarak çevirinin sorunudur. Yüzlerce yazı okudum çeviriye dair. Her biri, kendi zaviyesinden doğru şeyler söylüyordu, aynı zamanda itiraz edilecek yığınla belirleme. Şunu anladım ki, bu hususta ortak bir kanaate varmak olası değil. Çünkü çevirinin doğasında var bu gıllıgışlı, kılçıklı durum. Mükemmel çeviri, kabul edilmeli ki, ulaşılmayacak bir hayaldir. Üstelik çevrilecek olan şiirse, her deneme eksik kalmaya mahkûmdur.

ŞİİRLE YAKINLIK

“Bizim klasiklerimiz var mı?” sualine, tereddütsüz elbette var diyebiliyoruz. Yûnus Divanı’yla başlayıp en az on büyük şairimizin divanını, Dede Korkut Hikâyeleri’ni, Evliya’nın Seyahatnamesini, Tanpınar’ın romanlarını, Nâzım’ın ve Sezai Karakoç’un şiirlerini, daha onlarca eseri bu meyanda sayabiliriz.

Buraya kadar söylediklerimize vesile olan yenice yayımlanan kitaba gelirsek, Edgar Allan Poe’nun (1809-1849) meşhur şiiri “Raven” yani Kuzgun,  108 mısralık ölçülü ve uyaklı yeni bir çeviriyle önümüzde. Oğuz Baykara’nın çevirdiği şiiri birkaç defa okudum. Daha önce, Ülkü Tamer çevirisini okuduğumu hatırlıyorum, fakat şiirden bir şey kalmamış zihnimde. Şimdi öyle değil. Bu yeni çeviriyi okuyunca şiirle aramdaki mesafe azaldı, hem zaman ve coğrafya bakımından hem de şiirin anlattığı hâl bakımından. Eserle aramda oluşan bu yakınlık yahut sıcaklık, kuşkusuz mütercimin başarısı. Tarihini tam olarak saptayamadım ama en az yarım asır evvel yapılmış bir tercümesine de ulaştım şiirin. İktidar sofralarından gıdalandığı için şahsını hazzetmediğim, bugüne ses ve mana verecek bir tarafı kalmadığı için şiirini değersiz bulduğum Behçet Kemal Çağlar (1908-1969), “Siyah Kuş” adıyla tercüme etmiş Poe’nun ölümsüz eserini. Baştan sona okudum, sanki başka bir şiir gibi. Acaba İngilizce aslından değil de başka bir dildeki çevirisinden mi aktardı diye düşündüm, aslına bu kadar uzak olunca çeviri.

Üç çeviri, üç başka şiir

Şiir çevirisinin yoruma yahut keyfiliğe ne kadar müsait olduğunu görün diye, her üç çeviriden aynı bölüğü aşağıya aldım.

Bu ya şeytan ıslığı ya tanrı nefesiydi;

Artık iyice hükmettim: Bu, kaderin sesiydi!

Kuşa seslendim, dedim: “Yalvarıyorum sana;

Bir bilici halin var, doğruyu söyle bana,

Ne gün tekrar açacak sevdiğim bana kucak?”

Kuştan hep o karşılık: -Çiç.. Çak.. (Hiç olmayacak)

                                                (Behçet Kemal Çağlar çevirisi)

“Şu yukarda dönen gökle Tanrı’yı seversen söyle;

Ey kutsal yaratık” dedim, “uğursuz kuş ya da şeytan!

Azalt biraz kederimi, söyle ruhum cennette mi

Buluşacak o Lenore’la, adı meleklerce konan,

O sevgili, eşsiz kızla, adı meleklerce konan?”

Dedi Kuzgun: “Hiçbir zaman.”

                                                                (Ülkü Tamer çevirisi)

‘Ey kuş!’ dedim, ‘Acayipsin, ya bir iblis ya kâhinsin,

Üstte Tanrı altta insan, hepimiz taparız ona,

Söyle bu kederli ruha, var mı ikinci bir vuslat,

Melek gibi Lenor’umu kucaklar mıyım acaba?

Sarar mıyım onu şöyle, yine mazideki gibi?’

O an kuzgun dile geldi, cevap verdi, ‘Asla’ dedi.

                                                (Oğuz Baykara çevirisi)

Poe deyince bir şairden çok, fantastik, biraz ürpertici, ucu nereye varacağı belli olmayan ama her halükârda kışkırtıcı öykülerin yazarı aklıma gelir. “Kuzgun” da öykülü bir şiir, sevdiğini kaybetmiş bir âşığın karanlık ve berbat bir gecede yaşadıklarını anlatıyor etkileyici bir dille. Kurgusu da sağlam.

Baskısına, cildine epeyce özen gösterilmiş bu sevimli kitapta, “Kuzgun”un resimler ve özgün metin eşliğinde çevirisinden başka, Poe’nun “Yazı Sanatının Felsefesi” başlıklı denemesine de yer verilmiş. Poe, “Kuzgun” örneği üzerinden bir yapıtın oluşum/ yaratım sürecini anlatıyor. Genç sanat erleri için epeyce yol gösterici ve zihin açıcı bir yazı. 

Adı geçen yazısında Poe, “hüzün tüm şiirsel tonların anasıydı” diyor ya, haklı. “Kuzgun”u okuyun, “Bu can tenden çıkmadıkça, iflah olamam ben asla!” diyen âşıkla/ şairle duygudaş olacaksınız.