19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

İlim beldesinin kapısı toprağın babası Hz. Ali

ALİ HAYDAR HAKSAL’IN DÖRT HALİFE DÖNEMİNİ KONU ALAN DÖRT CİLTLİK BİYOGRAFİ SERİSİNİN SONUNCU KİTABI YAYINLANDI. TOPRAĞIN BABASI HZ. ALİ, SADECE ONU TANIMAK İSTEYENLERE DEĞİL DÖNEMİ ANLAMAYA ÇALIŞANLARA DA ZENGİN İPUÇLARI SUNUYOR.

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ15 Temmuz 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
İlim beldesinin kapısı toprağın babası Hz. Ali

Edebiyat neyi anlatır? Edebi karakterlerle mi sınırlıdır edebiyat? Eserleri klasikler arasında sayılan Batılı yazarların kaleminden Hz. İsa’nın anlatıldığı metinlerin ucu bucağı yokken, İslam tarihinin Müslüman yazarların köşe bucak kaçtığı bir tema olmasını nasıl izah edebiliriz? Gelin bu soruların hepsini bir kenara bırakalım. Zaten bütün bu soruları art arda sıralamamın asıl sebebi de cevaplamaktan ziyade söz konusu soruların gün geçtikçe tarihin bir parçası olmasına tanıklık ediyor olmamız. Bu değişimde Ali Haydar Haksal’ın da özel bir rolü var elbette.   

Öyküleri, romanları, denemeleri, eleştiri ve incelemeleri ile kütüphane cesametinde bir külliyata imza atan Ali Haydar Haksal, Raşid Halifeler dönemini dört kitapla anlatıyor. Hulefâ-yi Râşidîn de denen bu dönem için “dört halife” veya “dört seçkin dost” (çehâr yâr, çehâr yâr-i güzîn, çihâr dost) ibareleri de tercih edilir. Daha önce ilk üç kitabı yayınlanmıştı serinin. İlk kitap Sevgili’nin Yol Arkadaşı Hz. Ebu Bekir’di. Bu kitabı Sevgili’nin Hak Dilli Arkadaşı Ömer ve Sevgilinin Hayâ Timsali Arkadaşı Osman takip etti. Son kitap ise Toprağın Babası Hz. Ali oldu. Böylece Peygamberimiz ile Emeviler arasındaki dönemi bir de Ali Haydar Haksal’ın kaleminden okuma fırsatına sahip oluyoruz. 

ZOR ZAMANI YAZMAK

Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife olan Hz. Ali, İslam’ı kabul eden ilk gençti. Bunlar hemen herkesin bildiği şeyler elbette. Ancak Ali Haydar Haksal’ın 676 sayfayı bulan kitabıyla karşılaşınca “bildiklerimin” sınırlılığı ile yüz yüze geldim ister istemez. Önceki üç halifede olduğu gibi dokümanter bir roman kaleme alan Haksal, Hz. Ali’nin hayat hikâyesini rahat okunabilen, akıcı bir dille ve kapsamlı bir kitapla anlatıyor.    

Hz. Ali’nin hayat hikâyesini okurken hem İslamiyet’in hemen öncesinden Hz. Ali’nin şehit edilmesine kadar geçen İslam tarihinin en kritik kavşaklarının yer aldığı dönemi öğrenmiş hem de örnek bir Müslüman’ın zor zamanlarda Müslümanca bir duyarlılığı hiç terk etmeden yaşamasına şahitlik etmiş oluyoruz. Hz. Peygamberimize suikast için gelenleri onun hicretine zaman kazandırmak için yatağında karşılayan Hz. Ali’nin “kazanmaktan” ziyade Allah rızası gözeterek sürdürdüğü hayatını, fikirlerini merkeze alan kitapta, onu hem yiğitliği hem de ilmiyle ön plana çıkan bir karakter olarak okuyoruz. Hz. Ali’nin mücadelesi, bir yandan Ebuzer (r.a)'ın “Yalnızlık zor değil mi?” sorusuna verdiği “İnsanlar daha zor!” tespitini güçlendiriyor bir yandan da Hz. Ali’nin her şeye rağmen sebat etmesiyle farklı boyutlara taşınıyor. 

Bu noktada doğrudan Hz. Ali ile ilgili olmayan bir yan çıkma yapmak zorundayım. “Hidayet romanı” bir küçümseme ifadesi haline geldi maalesef. Bu bana göre edebiyatı hayattan kopuk, uzak ve ilgisiz bir şeymiş gibi zannetmemizden doğan kompleksli bir maraz. Evet, bu isimle anılan “kötü” edebiyat ürünleri var diye bu temayı küçümsememiz doğrudan doğruya hem “edebiyat” hem de “İslam” algımızla yüzleşmemiz gerektiğinin bir ifadesidir bence. Hidayet gibi güzeller güzeli bir durumu, “negatif” hatta alaycı bir algı inşasında kullanmamız bize yakışmıyor. Hayatında putlara hiç yönelmediği için övülen insanlardan biri olan Hz. Ali’nin hayat hikâyesi, belli olmaz, belki de kimi suistimal edici örnekleri bir kenara bırakmamıza ve “hidayetten” bahsetmemize de kapı açar. Ne de olsa Hz. Ali’nin bir adı da “ilim beldesinin kapısı” değil midir zaten?

NİÇİN BİYOGRAFİ?

Hz. Ali kolektif muhayyilemizin değişmez karakterlerinden biridir. İslami dönemde destan geleneğimizin ürünlerinden olan cenknâmeler, tarihi olaylardan yola çıksalar da efsanevi boyutlara yaslanırlar. Kesikbaşlar, devler, ejderhalar yer alır bu hikâyelerde. Hz. Ali’nin adaşı olan Ali Haydar Haksal ise “muhayyile” ile hareket etmiyor kitabında. Belgesel bir anlatımla ve “kurgudan” adeta kaçarak kaleme alıyor Hz. Ali’yi. Bu yüzden de kitabı örneklerini Stefan Zweig, Henri Troyat gibi yazarların yetkin örneklerini verdiği “biyografi” türüne dâhil edebiliriz.

2011’de ölen Steve Jobs hakkında amazon.com sitesinde üstün körü bir aramayla onlarca kitap yayınlandığını görünce Hz. Ali yahut bizi biz yapan başkaca kıymetlerimizle ilgili çok az çalışma yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte tam da bu yüzden Ali Haydar Haksal’ın bu mesaisinin diğer edebiyatçılara da ilham ve cesaret vermesini temenni ediyorum. Haksal, çalışmasıyla çıtayı biraz daha yukarı taşıdı. Umarım Haksal’ın çalışma azmi bütün yazarlara örnek olur ve “kütüphanemiz” olması gerektiği zenginliğe, derinliğe ve çeşitliliğe sahip olur.

Özetle Ali Haydar Haksal, yaptıklarıyla bize yapmamız gereken çok şey olduğunu hatırlatıyor.