25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

İstanbul’u sevmenin dört hali

Şehir, kültür ve sanatın iç içe geçtiği bir kitap Bir Ateşpâre Bin Yangın. Beşir Ayvazoğlu, bu kitabıyla İstanbullu olmanın anlamını araştırıyor.

Suavi Kemal Yazgıç9 Mart 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
İstanbul’u sevmenin dört hali
Yurdun dört bucağından pek çok hemşehri derneği, vakfı, federasyonu ve konfederasyonu gördünüz. Peki, İstanbullular adına kurulmuş bir derneğe rastladınız mı? Üstelik sivil toplum kuruluşları buzdağının sadece görünen kısmı. Günlük hayatta da İstanbulluyum diyen herkes “Aslen nerelisiniz?”sorusuna maruz kalır. Kendisi İstanbul doğumluysa babasının, babası da İstanbulluysa dedesinin memleketi sorulur. Bu zincir İstanbullu olmayan birine denk düşene kadar uzar gider. İstanbullu olmak kah bir zamanlar yaşanmış ulaşılmaz bir hedef olarak anlatılır kah bir çeşit yabancılıkla özdeşleştirilir. Çünkü zihnimizde İstanbullu olmak diye bir kavram yoktur ve ne hazindir ki zihin kapılarımız, miladi 1453’te fethettiğimiz şehre “hemşerilik” bilinci olarak kapalıdır. Beşir Ayvazoğlu, yeni kitabı Bir Ateşpâre Bin Yangın, kuşaklardır kapalı kalan o kapıyı açmayı amaçlıyor. Ayvazoğlu, bu amacını edebiyatı merkeze alarak yapıyor. Dil düşüncenin olduğu kadar duygunun da evidir ve hemşerilik şuuru da “dil” üzerinden kurulur. Şehirleri mimarlar inşa eder ve onun içinde yaşayan insanları edebiyatçılar anlatır. Bu yüzden de edebiyatın şehre kattığı değer, mimarinin kattığı değerden geri kalmaz.

Edebiyatın istanbul’u

Beşir Ayvazoğlu, kadim anlatıların “Anasır-ı Erbaa” dedikleri dört unsuru esas alarak tasnif etmiş yazılarını. Toprak, su, hava ve ateş; kitabın bölümlerini teşkil ediyor. Evliya Çelebi’den bugüne uzanan edebiyatta İstanbul’u ve İstanbul edebiyatını özetlemekle kalmıyor keyifle üsluplaştırıyor. Koca Mustafa Paşa’yı, semti semt yapan Sünbül Sinan’dan Yahya Kemal’in şiirinden Tanpınar’ın Huzur’una edebi yansımalarıyla ilmek ilmek anlatıyor mesela.

Fethin sembol semtlerinden biri olan Eyüp’ün batılılaşma döneminden itibaren edebiyata yansımalarını Mai ve Siyah romanından başlatan Ayvazoğlu, Pierre Loti’nin etkilerini anlatarak, Eyüp’te doğan ve bir daha uğramayan yazarlarımızı; Eyüp’e gömülmeyi reddeden ancak defnedildikten çok sonra vasiyetindeki mezarlığa kavuşan şairimizi öğreniyoruz kitaptan. Ahmet Haşim’in Eyüp Sultan ile Halid bin Velid’i karıştırdığı bir yazı kaleme aldığını da Eyüp’te doğan, Eyüp’ten bahseden ve Eyüp’te defnedilmiş bunca edebiyatçımız varken semtin Pierre Loti’yi merkeze alınarak anlatılmasının nasıl bir talihsizlik ve tarihsizlik olduğunu da bu kitabın satırlarından okuyoruz. Beşir Ayvazoğlu, bir müfredatı zihinden zihine nakleden pedogojik bir araç olarak inşa etmiyor metni. Edebi bir metni okumanın keyfini her satırda yaşamaya devam ediyoruz.

Kütüphane yazdıracak kitap

Edebiyat, sadece edebiyattan ibaret değil elbette. İstanbul’u edebiyat bağlamında okurken batılılaşma dönemimizin reddi miras politikasının ete kemiğe bürünmüş haline de şahitlik ediyoruz. II. Abdülhamit’in kütüphanesinin yağmalanmaktan kurtarılmasından Mili Şef İsmet İnönü’nün villasına dek pek çok siyasi detay Bir Ateşpâre Bin Yangın’ın unsurları arasında yer alıyor. Mesela kitabın Ayasofya ile ilgili sayfaları, başlı başına bir kitap olacak nitelikte bilgilere ev sahipliği ediyor. Bu başlı başına kitap olma meselesi metnin uzunluğundan ziyade yoğunluğu ile ilgili bir durum. Metnin işaret ettiği kişi ve metinlere ulaşan bir yazar pekala müstakil bir Ayasofya kitabına imza atabilir. Beşir Ayvazoğlu’nun bu kitapta kaleme aldığı pek çok bahis için de benzer bir tespitte bulunabiliriz. Bu yüzden de Bir Ateşpâre Bin Yangın için kütüphane yazdıracak bir kitap diyebiliriz rahatlıkla.

İstanbul’un içilen ve yolculuk edilen suları, mevsimleri… Dört unsur bir bir anlatılırken söz ateşe gelince bir yangın düşüyor şehre… İstanbul’un sadece mimarisini değil sosyal ve kültürel hayatını derinden etkileyen yangınlarını anlatan bu bölüm; yerli ve yabancı yazarların, şairlerin yazdıklarında yangınların izlerini araştırıyor. Yangınla ilgili edebiyatın rahatsız edici boyutundan bahsetmem gerek. Mesela Recaizade Ekrem Bey’in “Yangın olsa ısıtsam vücudumu” yahut Abdülhak Hamid’in “Ah, bir yangın olsa da biraz aydınlık görsem” gibi tedirgin edici mısraları da var bu seçmede…  

İstanbul’un yangınları bahsinin asıl önemli yönü ise hafızasızlığımız. Maddi yangınlardan sonra küllerinden yeniden doğan şehrin, zihin yangınlarından sonra bir daha eski halini alamaması meselesi sadece bu bölümün değil kitabın da ana temaları arasında yer alıyor.

İstanbul muhipleri cemiyeti

Bir Ateşpâre Bin Yangın’ı okumak, bana İstanbul’un edebiyattaki yansımalarını okumak hiç kurulmamış “İstanbul Muhipleri Cemiyeti”nin üye listesine göz atmak gibi de geldi. Bu isimde bir kitap yazılacak olursa pek çok kaynağını Beşir Ayvazoğlu’nun yazdıklarında bulacağı kesin gibi…

Bir Ateşpâre Bin Yangın; başka başka yazarlara, okumalara açılan bir büyük kapıya benziyor. Sadece okunup geçilecek bir kitap değil, uzun bir okuma macerasının eşiği…

Bu eşikten geçmekte fayda var vesselam!