19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

'İyi bir kitabı öldürmek insan öldürmekle eşdeğer'

100 bini aşkın elyazması ve bir buçuk milyon kitapla birlikte yakılıp yıkılan Saraybosna Milli Kütüphanesinin yıkıntıları arasında dolaşırken Fernando Báez’e bir kadın şair şöyle demiştir: “Yakılan her kitap cehenneme pasaporttur.” Bu hükmün doğru olup olmadığına, Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi’ni okuyun da siz karar verin.

TURAN KARATAŞ14 Şubat 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
'İyi bir kitabı öldürmek insan öldürmekle eşdeğer'

“Onurlu bir yoksulluk” yani çaresizlik sebebiyle dört beş yaşlarındayken bir kütüphaneye bırakılan ve orada tek oyalanacağı/oyuncağı, sonra da arkadaşı olan kitaplardan okumayı öğrenen, okudukça okumadan yaşanmayacağını anlayan bir yazar Venezuelalı Fernando Báez. Hazindir, çocukluğunun içinde çiçeklendiği Ciudad Guayana’daki kütüphane, kentin içinden geçen nehrin taşması sonucu sular altında kalmış ve bütün kitapları sel alıp götürmüştür.  Merakının nesnesi olan sayfalar suda eridikten yıllar sonra şöyle diyecektir: “Böylece sığınaksız kaldım ve karanlık sularla akıp giden o küçük kütüphanedeki çocukluğumun bir parçasını yitirdim.” Báez, hayatına yön veren bu sisli puslu hadiseyi,  seneler seneler sonra 2003’te, Birleşmiş Milletler UNESCO temsilcisi olarak gittiği Bağdat’ta yeniden hatırlıyor. Amerika’nın Irak’ı işgal edip Bağdat’ı ele geçirdikten sonra, Milli Kütüphanedeki bir milyon kitap, ulusal arşivdeki 10 milyondan fazla belge yakıldıktan sonra, kütüphanesi yağmalanmış “modern bir üniversite”de Ortaçağ tarihi dersi veren bir profesörün “Belleğimiz artık yok. Uygarlığın, yazının, hukukun beşiği yandı” haykırışını kendisine yönelten talebenin kederli bakışından sonra. 

MAYA DEĞİŞMİYOR

O çocuk yaşta haşır neşir olduğu büyüleyici nesnelerin sulara kapılıp gitmesi Báez’de derin izler bırakmış olmalı ki kitapların yok olma/edilme söylenceleri ve haberleri, hayatı boyunca onu adeta dehşete düşürmüş. Bugün kütüphaneler ve kütüphanecilik tarihi konusunda dünya çapında bir otorite kabul edilen Báez, ilk gençliğinden itibaren; hemen her kitabın/kütüphanenin yahut kitaplığın kendince bir yazılma, yapılma, kurulma hikâyesi varken neden yok edilmelerine dair bildiklerimiz pek sınırlı diyerek yüzyıllardır ortadan kaldırılan, kaybolan kitapların; yıkılan, yok olan kütüphanelerin peşine düşmüş. Bu muazzam merak, bu aziz kaygı onu geniş araştırmalara sevk ediyor ve uzun bir çalışmanın sonucunda Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi ortaya çıkıyor.  

Kitapta kıyım tarihi üç ana kısımda anlatılmakta. İlkinde antik dünyaya, ikinci kısımda Bizans döneminden 19. asır aralığına, üçüncü kısımda da son yüzyıla bakılıyor. Her biri birinden mühim toplam 25 altbölüm ya da başlık. Sonda bir sayfada bir harita var, kitap tarihindeki en acı on olayı yani en büyük on katliamı gösteriyor. Bunlar neler mi? 1. Qin Shi Huang elyazması rulolarının yok edilmesi (Çin, MÖ 213), 2. İskenderiye Kütüphanesinin yok edilmesi (Mısır, MÖ 48), 3. Cordoba imhası (İspanya, 980), 4. Savonarola’nın yakılması (Floransa, 1498), 5. Maya Metinlerinin yakılması (Meksika, 1562), 6. Kongre Kütüphanesi’nin yakılması (Washington, 1814), 7. Nazi kitapkırımı (Berlin, 10 Mayıs 1933), 8. Bosna-Hersek Ulusal Kütüphensi’nin yok edilmesi (Saraybosna, 1992), 9-10. Irak’ta kütüphanelerin yakılması (Bağdat, 2003). Kitap katliamlarının yapıldığı tarihlere, yerlere bakınca bile “cinayeti” hangi inanışın/zihniyetin/ideolojinin işlediği kolayca anlaşılıyor. Soyha insanın; ilim, fikir, duygu kıyıcılığını okudukça ben de yazar gibi dehşete kapıldım. Hangi çağda olursa olsun, insanın mayası değişmiyor, dedim.

Şaşırtıcı olan, yakıp yıkanlar, yok edenler arasında iyi okuyucular olduğu gib, kitapların yakılmasının bir ışığa, bir aydınlığa vesile olacağını düşünen “sapkın lider”ler de var. Evet, ince bir alaysa, doğru! Yakılan yapraklar kısa bir süre ışık verir, fakat bu karanlık eylem özgün bir aklı, düşünüşü, duyguyu ebediyen simsiyah küle dönüştürür. Yaman bir açmaz ama zannedileceği ya da çoğunluğun düşüneceği gibi kitaplara kıyan kişiler, okumaz yazmaz cahiller değil. Yazarın dediğine göre, bunlar en masumu. 12 yıllık araştırmasının sonunda Báez şu neticeyi çıkarmış: “Kitap kıyımcıları genellikle iyi yetişmiş, kültürlü, duyarlı, mükemmeliyetçi, özenli, sıra dışı düşünsel yetenekleri olan, depresyona yatkın, eleştiri kabul edemeyen, bencil, yalan söyleme hastası, orta veya üst sınıflara mensup, çocukluklarında ya da gençliklerinde ufak tefek travmalar geçirmiş, karizmatik, dinsel ve toplumsal konularda aşırı duyarlı kişilerdir. Buna bir de fanteziye eğilimli olduklarını da eklemek gerek.” (s.33) Kıyıcılar, bir nesne olarak nefret ettikleri için kitabı yok etmiyorlar. Kitapla var edilen aklı ortadan kaldırmak için onu imha ediyorlar. John Milton’ın görüşüne ben de katılıyorum: İyi bir kitabı öldürmekle bir insanı öldürmek arasında fark yoktur. 

Sırplar tarafından kasıtlı olarak yangın bombalarıyla vurulan ve içinde bulunan 100 bini aşkın elyazması ve bir buçuk milyon kitapla birlikte yakılıp yıkılan Saraybosna Milli Kütüphanesinin yıkıntıları arasında dolaşırken Báez’e bir kadın şair şöyle demiştir: “Yakılan her kitap cehenneme pasaporttur.” Bu hükmün doğru olup olmadığına, Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi’ni okuyun da siz karar verin.