25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

İyi insanlar şimdi nerede?

Masumiyet modern zamanlarda yasak bir meyve, Tarık Tufan modern zamanların haram kıldığı yasak meyveye uzanma günahını Beni Onlara Verme ile işleyen bir yazar.

Taner Afşar12 Mayıs 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
İyi insanlar şimdi nerede?

Tarık Tufan, Beni Onlara Verme’de “arada kalmışlığın” hikâyelerini bizlerle buluşturuyor. Profil Yayınları’ndan çıkan kitap, Tufan’ın daha önceki eserlerini aratmayacak samimilikte. Sanki hep aynı semtte, aynı mahallelerde geçiyor hikâyeler. Lale, Komser Esat, Şermin, Bülent, Nilay hatta Zuhal Olcay… Kısa yalın, bir o kadar da çarpıcı yaşanmışlıklar. Arı duru bir dil. Akıcı. İnsanın kalbinin içine bakarmış gibi. Saydam. Şeffaf. Kimi zaman dokunaklı kimi zaman acıklı… Bir o kadar bildik-tanıdık. Güzelliği ağır bir yük gibi üzerinde taşıyan kadınlar, sevdikleri için gözlerini bile kırpmadan kalbini veren adamlar, derdinden ölen insanlar…

Çoğu insan için çocukluğunun ve gençliğinin ilk yıllarının geçtiği mahalleler çok önem arz eder; çünkü tüm ilkleri o mahallede birikmiştir. İlk aşk, ilk intikam, ilk pişmanlık… Yazar, öykülerine başlamadan evvel “Yersiz, yurtsuz, huzursuz bir ruhum var benim” diyor. Belki de bu yüzden bir semti, o semtin mahallelerini, insanlarını anlatıyor ve bu anlatı üzerinden kendine bir yurt arıyor. Çevremizde, mahallemizde her gün gördüğümüz sıradan zannettiğimiz karakterlerin bir anlatıcı için belki de son derece kışkırtıcı özellikleri olabilir. Anlatılmaya değer o insanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Kentleşme, yeni mahalle baskıları, gündelik hayatın dönüşümü bu insanların nefes alıp vermelerine imkân bırakmadı. Yazar da bütün içtenliğiyle şu soruyu soruyor; yüzlerine baktığımızda bizi hüzünlendirecek kadar iyilikle dolu insanlar şimdi nerede?

Beni Onlara Verme’de hikâyeler birbiriyle bağlantılı. Bu bağlantı en başından itibaren kurgulanmış. Ritim duygusu da es geçilmemiş. Onlarca hikâye bir araya gelip ana hikâyeye odaklıyor okurunu. Bir filmin birbirinden bağımsız fragmanları gibi. Yazarın, kitap bittiğinde okurun zihninde bir mekân ve ortamın canlanabilmesini istediği çok açık. Onun için detaylarıyla anlatmış. Hikâyelerin bütününün arka planında Türkiye yakın tarihi var; sınıfsal farklılıklar, toplumsal travmalar…

Modern hayat acılara tepki göstermeme alışkanlığını dayatıyor. Tufan, bu dayatmaya karşı, hikâyelerindeki karakterler ile gerçeklik duygusunu ön plana almaya çalışmış. Kitapta anlatım büyük ölçüde gündelik dilden besleniyor. Esengül, Bergen, Neşet Ertaş gibi isimlerin kurgu içerisine yer alışı, bu amaca hizmet ediyor.  Aynı zamanda okuru gülümseten naif bir yaklaşım. Tufan, hikâyeleri sevdiği birine anlatır gibi yazmış. Söz yorulmasın istemiş. Zaten karakter ve olayların niteliği böyle bir anlatıya daha uygun. Konuşma dilindeki tekrarlara benzer tekrarlar kullanılmaktan çekinmemiş olması ise hikâyeyi “bizden” kılmış.