20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Kapatılmış öznenin handikapları

Akıl hastaneleri, cezaevleri, kışlalar, okullar hatta akıllı cep telefonları... Kapatılmış halde yaşıyoruz. Kapatılmanın diliyle anlaşıyoruz artık. Ön kameralarımız bir ayna olmaktan ziyade bedenimize takılmış yeni bir organ gibi.

AYDIN ŞAHİNOĞLU10 Mayıs 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kapatılmış öznenin handikapları
Kapatılmak insanı hasta eder. Tahakküm hem eden hem de edilen açısından sonu gelmez bir rezillik döngüsüdür. Çünkü maduniyet çift taraflıdır, efendi esasen köleye muhtaç ve bağımlıdır. Hastalıklar dil aracılığıyla bilinç düzeyine çıkarken aynı zamanda bulaşıcı hale gelirler. Edebiyat bu mecralardan sadece bir tanesi işte. Kampana, askere alınan bir bireyin sinirsel hastalıklarını roman aracılığı ile biz okurlara iletiyor. Empati kurmamızı sağlıyor. Hem de bunu antimilitarizm üzerinden ya da toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla değil, gayet estetik bir veçheden yapıyor. 
 
Seçkin Erdi, ilk romanıyla edebiyat dünyasına muayyen bir seviyeden katılıyor. Kapatılacağı için kendinden başka bir benlik yaratan ve bu benliği de yanına alarak askere gelen kahramanımızın hiç beklemediği bir şey olur ve yedek benliği ara ara çıkıp fikirlerini belirtmeye başlar. Burada psikoza yakın bir duruma düşen kahraman, askerde tanıştığı ve sevdiği birkaç arkadaşıyla birlikte arazide bir dünya keşfedeler. Hem keşfedilen yeni dünya hem de arkadaşları oldukça alegorik kurulmuştur. Sürekli telefon bekleyen Mazlum, kendini yepyeni bir üslupta jiletle doğrayan Kara, esrarengiz ikizler ve diğerleri. Kuzgun’un ise metne dahil oluşu bir ayna hususiyeti taşıması içindir. Başında ve sonunda sözü alan Kuzgun anlatıdaki düğümleri çözer ve metni daha da fantastikleştirir. Nihayetinde olaylar yazarın zihninde mi olup bitiyor, kahramanın şizofrenisi mi yoksa genel bir anlatım yöntemi denendiği için mi bu tarz bir üslup kullanılmış bulamayız. 
 
KENDİN OLMA MESELESİ
 
Kapatılmış öznenin handikaplarıyla başladık Kampana’yı okumaya. Akıl hastaneleri, cezaevleri, kışlalar, okullar hatta akıllı cep telefonları. Kapatılmış halde yaşıyoruz. Kapatılmanın diliyle anlaşıyoruz artık. Ön kameralarımız bir ayna olmaktan ziyade bedenimize takılmış yeni bir organ gibi. Kapatılmış öznenin yani modern bireyin çıkmazı artık başkasının ulaşamayacağı kadar uzak, ulaşılmaz bir yerde. Bu yeni dilin halefi olmuş Kampana. Baş karakterimizin mütemadiyen kendisine hatırlattığı şey, modern insanın sürekli kendine unutturduğu şeydir: Kendin olma. 
Foucault’ya göre hapishaneler ilk ortaya çıktıklarında suçluların cezası belli olana kadar bekleme yeri olarak tasarlanmışlardı. Daha sonra cezaya dönüştü. İktidar hapishanenin bir eğitim yeri olacağını ve suçluların suçtan uzaklaşacağını tasarlamıştı. Olan ise hapishanelerin suça eğilimi gittikçe arttırmaları idi. Bu aleyhe durum iktidar tarafından değiştirilmedi çünkü artık bu tarz kişilerin çoğunlukta olması iktidarın işine yarıyordu. Halk korktukça iktidarı meşrulaştırıyordu. Yani yazının başında dediğimiz gibi, eğitilmek için tutulduğumuz her yerde, efendi köle diyalektiği pençesinde sonu gelmez bir rezilliğin içinde debeleniyoruz. Kampananın içinde kafasını bir o tarafa bir bu tarafa vuran tokmak gibi.