24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Kâriîn-i güzîn misiniz bibliyoman mı?

Okur veya seçkin okuyucu (kâriîn-i güzîn) diye vasıflandırdığımız bu türden insanlar, okumanın ayrıcalıklı ve soylu bir uğraş olduğunu bilirler. Batı dünyasında “bibliyofil” tesmiye edilen bu kişiler için dilimizde “kitap muhibbi”, “kitapsever” sıfatları uygun görülmektedir. “Bibliyoman” diye adlandırılan kişileri tavsif eden Türkçe ibare ise “kitap hastası”dır.

TURAN KARATAŞ12 Nisan 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kâriîn-i güzîn misiniz bibliyoman mı?
Kitapla bağımız yahut ilişkimiz hususunda; yani onu edinme, saklama, biriktirme; okuma, beğenme, sevme şeklimizde farklı farklı tutumlar görülmektedir. Bu küçük, masum eylemler, uğraşlar, yaşantımızın ihmal edilmez bir yönü olur, hatta zamanla kalıplaşarak belki katılaşarak bir alışkanlığa dönüşebilir, sıra dışına taşan, öykücüklerle anlatılan fevkaladelikler arasına katılabilir. Kitaplara ilgisi fevkalâdelik arz eden insanlar görmüşsünüzdür. Sizi bilmem ama ben böylelerini tanıdım. Diyeceğim, kişioğlunun kitapla münasebeti bahsinde, hemen diğer nesnelerden ayrı, onların fevkinde, özel bir bağlılıktan ve çeşitlilikten söz edebiliriz.
 
Kitapsever, kitapkurdu, kitap tutkunu, kitap delisi, kitap hastası… Bu sıfatlara başkaları da eklenebilir. Bu isimler/sıfatlar, insanın kitapla mesafesi, ona sevgisi neticesinde bulunup söylenmiş olmalı. Şurasını tekraren belirtmekte yarar var. Âdemoğlunun kitapla kurduğu bağı, kitabı kullanma hususundaki hassasiyetini ve çeşitliliği, diğer nesneler söz konusu olduğunda göremeyiz. Kimi istisnai hâller dışında, bu böyledir. Çünkü insanın zihinsel gelişimini ve yaşantısını zenginleştirmek, en azından farklılaştırmak; okuyana ayrıcalıklı bir duyuş, anlayış, algı, bakış, yaşayış kazandırmak bakımından kitabın nezdimizde çok has bir yeri ve kıymeti vardır.
 
KİTAP MUHİBBİ
 
Kitabın kokusu vardır, söz gelimi. Yeni basılanlarda duyduğumuz mürekkep kokusundan başka, özge dünyalardan savrulup gelen bir çeşit metafizik bir koku. Raflardaki kitapların sayfalarını çevirmek, saatlerce oralarda gezinmek, onlarla baş başa olmak suretiyle bu kokuyu duymak isteyenler, belki de bu esrarengiz esinti için kitaplara hayatlarında yer açanlar vardır. Bir koku gibi hissettiğimiz bu hâl, aslında bilgiye, bilinmeze, güzelliğe, sergüzeşte, başka bir hayata duyulan meraktan başka bir şey değildir.
 
En masumundan hastalıklı derecesine kadar, kitap edinme ve biriktirme biçimleri, onu saklama, koruma, değerlendirme, ondan yararlanma çeşitliliğine dair iki çift laf edeceğim. Kitaba ilginin en sıhhatli ve sahih hâli, okumak için ona sahip olmaktır. Okur veya seçkin okuyucu (kâriîn-i güzîn) diye vasıflandırdığımız bu türden insanlar, okumanın ayrıcalıklı ve soylu bir uğraş olduğunu bilirler. Batı dünyasında “bibliyofil” tesmiye edilen bu kişiler için dilimizde “kitap muhibbi”, “kitapsever” sıfatları uygun görülmektedir. Kitabı bihakkın severler, sevdirmeye çalışırlar.  Önemli bulduklarını; çocukları yahut yakınları, eşi, dostu, akrabası da okusun diye saklarlar. Biriktirmek için kitap almazlar. Zevklerine, dünya görüşlerine veya belli bir amaca yönelik kitap alırlar ve hemen çoğunu okurlar. Hayatlarına kattıkları kitapları başkalarına tavsiye etmeyi, ödünç vermeyi de ihmal etmezler. Kıskanç değildirler. Kitap hediye etmekten hoşlanırlar. Evlerinde mütevazı bir kitaplıkları vardır.
 
Bir ileri safhada “kitap tutkunu” diyebileceğimiz bir zümreyle karşılaşırız. Mündericâtıyla/muhtevasıyla birlik ve ondan ziyade kitabı bir nesne olarak severler. Cildinden kapağına, kâğıdına, baskısından görünüşüne, formasına, dikişine; kaç adet veya kaç defa basıldığına, hangi zamana ait olduğuna, nesnel kıymetine dikkat ederler.  Bu meraklıların bir diğer adı da “kitapkurdu”dur. Belli başlı kitaplar hakkında az çok malûmatları vardır. Sahip oldukları kitapların bir kısmını okurlar, fakat daha ziyade biriktirmek için satın alırlar. Bir nevi zenginlik sayarlar kitap sahibi olmayı. Kıymetli kitapları bilirler. İyi, zengin kitaplıkları vardır evlerinde yahut ayrı bir mekânda. Rastgele değil de düzenlice oluşturulmuş kitaplıklar. “O kitap bende var” demeyi önemserler. Bundan gizli bir gurur da duyarlar. Kolay kolay ödünç kitap vermezler. Vermek zorunda kaldıklarında ise bir yere yazarlar, hangi tarihte getirilmesi gerektiğini kaydederler. Kimisi, kitabı ödünç verdiği kişiye nasıl kullanması lâzım geldiğini tembih eder. Hatta matbu olarak çoğaltılmış “kitap ödünç alma şartları ve kullanma kuralları” vardır.
 
DELİLİK BOYUTU 
 
Kitapla ilişki biçimini/ilgisini, hastalık derecesine vardıranlar en uçuk zümredir. “Bibliyoman” diye adlandırılan bu kişileri, tavsif eden Türkçe ibare “kitap hastası”dır. “Kitap delisi” de bunlara yakışan bir lakaptır. Yukarıda evsafını kısaca belirlemeye çalıştığımız iki sınıf kitapseverin bazı özelliklerini bunlarda da görebiliriz. Lâkin bu çeşit insanlarda kitap merakı; sahip olmak, biriktirmek ve göstermek şeklinde hastalıklı bir hâle dönüşmüştür. Gördüğü, beğendiği, almayı kafasına koyduğu kitabı elde etmek, adeta bir saplantı halindedir, bunun için her yola başvurur. Hayatlarının hedefi, neredeyse “kitap biriktirmek”tir.  “Bir tek bende olsun” gibi bencil bir tutumun esiridirler. Ömürleri boyunca her şeylerini kitaba sarf ederler; kazandıklarını, sevgilerini, mesailerini. Bazı kitapların peşine düşerler çılgın bir âşık gibi, onun sadece kendilerinde bulunduğunu bilmekten ve göstermekten büyük haz alırlar. İflah olmaz, çaresi bulunmaz bir derde giriftar olmuşlardır. Hırsla kitaplara sarılmak, ölçüsüzce yığmak/biriktirmek. Onları gözünden gözüne inanmamak. Bu sayrılıklı hâl, maazallah, kişiyi kitap çalmaya dahi sevk edebilir. Hazindir, elde etmek/toplamak için koca bir ömrün heder edildiği cânım kitaplar/kitaplıklar, “kitap delisi”nin ölümünden sonra, hayırsız, hoyrat, kıymetbilmez varislerin elinde yer ile yeksan olur. Her biri beş on paraya satılır gider. Koskoca bir ömrün hâsılası, çarçabuk tarumar edilir.
 
Kitaplığımın, kıyıp bir yere veremediğim elimde kalan ilk kitapları 1975 tarihini taşıyor. Demek ki 43 senedir kitaplarla haşır neşirim. Gözüm gibi sakındığım kitaplarım vardır. Şehirden şehre göç ettikçe veya ev değiştirdikçe öğrencilerime, okullara, kütüphanelere bağışladığım kitaplar oldu. Bir gün okurum veya bir konuda bakarım diye 40 yıldır üşenmeden gezdirip durduklarım da az değil. Kitapları çok sevmeme rağmen, sahip olmayı hiçbir zaman “hırs” hâline getirmedim. Şuna inanırım: kitap, okunmak içindir.