17 Nisan 2024 Çarşamba / 9 Sevval 1445

'Keşke Malcolm'a haklısın diyebilseydim'

DAHA ÖNCE HAKLARINDA BİRÇOK ŞEY SÖYLENMİŞ, ONLARCA KİTAP YAZILMIŞ MALCOLM X VE MUHAMMED ALİ’Yİ YILDIZLARINDAN ARINMIŞ “İNSAN” HALLERİYLE TANIMAK İSTİYORSANIZ BU KİTAP TAM SİZE GÖRE.

GÜNAY YUNUS14 Ekim 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
'Keşke Malcolm'a haklısın diyebilseydim'

“Keşke Malcolm’a üzgün olduğumu, onun pek çok konuda haklı çıktığını söyleyebilseydim. Malcolm X büyük bir fikir adamı ve büyük bir dosttu. Malcolm olmasaydı asla Müslüman olmayabilirdim. Geri dönüp her şeye baştan başlayabilseydim, ona asla sırt çevirmezdim.”

 

Muhammed Ali, Malcolm X’in katledilmesinin üzerinden 40 küsur yıl geçtikten sonra bu sözlerle bir nevi hayıflanıyor ve pişmanlığını dile getiriyor onun için. Aralarında çok kısa sürede filizlenen sıkı dostluklarına sırt çevirdiği ve Malcolm X’i o ateş çemberinin içinde yalnız bıraktığı için bir nevi özür diliyor bütün kamuoyundan. Geç fark edilmiş veya belki de onun tarafından sindirilmesi uzun zaman almış bir vicdan muhasebesi sonucunda edilmiş sözler belki de bunlar. İşin doğrusu, bugün artık Muhammed Ali de öte dünyaya göçtüğü için tam olarak ne hissettiği, o zamanlara dair ne düşündüğü konusunda elimiz kolumuz bağlı görünüyor.

Cassius Clay, 22 yaşında Sonny Liston’ı devirip dünya ağırsıklet boks şampiyonu unvanını alarak adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başarıyor. Bu unvanı elde etmesinin hemen ardından Müslüman olduğunu bütün dünyaya duyuruyor ve adını Muhammed Ali olarak değiştiriyor.

DETROITLİ KIZIL

Malcolm X cephesinden bakıldığında ise biraz daha karmaşık bir hayat söz konusu. Çevresi tarafından “Detroitli Kızıl” olarak bilinen azılı bir hırsız ve haydutken, yakalanıp hapishaneye girdikten sonra bütün hayatını değiştiren İslamiyet ile tanışıyor. Elijah Muhammed’in postnişini olduğu İslam Ümmeti (Nation of Islam) adlı cemaatle yakınlaşıyor ve lidere hapishaneden mektuplar yazarak Müslüman olmayı seçtiğini anlatıyor. Ve bütün günahlarından pişmanlık duyduğunu belirterek tövbe ediyor. Onun, hapishanede yaşadığı bu dönüşüm, özgürlüğünü yeniden kazandığında daha da hız kazanıyor ve Elijah Muhammed’e mutlak bir sadakatle ülkenin her yerinde siyahi Müslümanların haklarını savunan heyecanlı konuşmalar yapıyor. Öyle ki bir noktadan sonra, boynuz kulağı geçer misali, İslam Ümmeti örgütünün lideri Elijah Muhammed’den çok Malcolm X ön plana çıkıyor. Bu durum da elbette başta cemaat lideri olmak üzere onun çevresindeki yardakçıları rahatsız ediyor. Böylece Malcolm X, kendi kurtuluşunu sağladığını düşündüğü lideri tarafından gözden düşüyor ve ölümle tehdit edilmeye başlıyor.

Toplumda yer edinmiş ünlü insanların her eylemleri ve çağrılarıyla kitleleri etkilediği ve onları yönlendirme gücüne sahip olduğu hepimizin malumu. Onların tutkusu ise, kendi bireysel egolarından yavaş yavaş sıyrılarak, aslında kişisel hırslarını bir noktadan itibaren kendi davalarına aktarmalarından kaynaklanıyor. Toplumun gözü önündeki iki önemli karakter, böylece birbirlerine tutunarak ve destek olarak siyahi Amerikalıların ve bütün Müslümanların haklarını resmi ideoloji haline gelmiş olan ırkçılığa karşı korumak adına mücadele ediyor.

İnsanlığa vurgu

Tam burada biraz durup madalyonun bir de öteki tarafına bakmak gerek. Toplumun gözü önünde olan ünlü insanlar, genelde sürekli olarak batırılıp çıkarıldıkları o simler ve yaldızlar arasında, üzerine çevrilmiş spot ışıklarıyla etrafa göründükleri haliyle; genelde masum, hata yapmayan, kimi zamanlarda neredeyse ahlak timsali bir profil olarak çiziliyor. Yani insan olmanın getirdiği hata yapabilme, yanlışa düşebilme hakkından tümüyle yoksun bir hale geliyorlar toplum nezdinde. Oysa bu kitapta, daha önce haklarında birçok şey söylenmiş, onlarca kitap yazılmış bu iki insanın en başta “insanlığına” vurgu yapılıyor.

Yazarların çabasını referansları incelediğimizde de görebiliyoruz. Daha önce iki tarihi karakter hakkında ne yazılmışsa, FBI kayıtlarına varana dek inceleyip elden geçirmişler. Bu kadar “akademik” çaba gerektiren bir işin sonunda ise son derece akıcı, heyecanlı ve macera romanı tadında bir metnin ortaya çıkması ayrıca takdire değer. Unutmadan söylemek gerek elbette: Bu başarıda yalnızca yazarların değil, kitabı dilimize kazandıran Müge Atalay Bayyurt’un da çabalarının önemli payı olduğu ortada. Dikkatli ve özenli çevirisiyle metnin Türkçede son derece akıcı ve işlek olmasını sağlamış.

Ben ol da bil!

TRT İstanbul Radyosu spiker ve sunucusu Sırrı Er’in Ve... Tek Hece Aşk!  isimli kitabı Çınaraltı Yayınları’ndan çıktı. Er, kitabı yazma sebebini şu sözlerle anlatıyor: “Konuşmak insanın ufkunu genişletir. Konuşamayan insanların başvurduğu tek yöntem şiddettir. Yüce Yaratıcı’nın, Hazreti Adem’e öğrettiği ilk şey esmâdır. Cinsiyetiniz, mesleğiniz, yaşınız ne olursa olsun konuşabilmek, Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimettir.” Mecâzi aşkın ilâhî aşka dönüşmesini anlattığı kitabında Er, aşkı tarif etmenin zor olduğunun da altını çiziyor. “Hazreti Mevlânâ’ya  ‘Aşk nedir?’ diye sorduklarında, ‘Ben ol da bil’ cevabını vermiştir. Aşk imkânsız olandır. İmkânsızı anlatmak, yazmak zordur” diyen Yazar, Konfüçyüs’ün “Binlerce mil sürecek bir seyahat, küçük bir adımla başlar” diye tanımladığı aşka, bu kitapla bir çağrı yapıyor.

Darbe ideolojisi

Cemil Koçak Darbeler Tarihi isimli kitabında, Türkiye darbelerini birbirleriyle olan bağlantılarını da oraya koyarak derinlikli olarak irdeliyor. Darbe ideolojisi ve zihinsel kodlar, yazarın önemle üzerinde durduğu konulardan. Yazar özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ordu-politika ilişkisi tarihinin bilinmesinin önemine vurgu yapıyor. “Daha önce ‘Türkiye’de neden darbe olmuyor ya da olamıyor?’ diye sormuşlardı. Orada  ‘ABD’den onay çıkmadığı için...’ demiştim. Şimdi diyorum ki, darbe olabildiğine göre, bu onay gerçekleşti” yorumunu yapan Koçak, “Darbe atlatıldı mı?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: Hayır, kesinlikle atlatılmadı. Cumhurbaşkanı, hükûmet ve yet0kililerin bunu anladıklarından eminim. “Bu iş bitti” deyip, arkanızı dönerseniz; ölümcül bir hatâ yapmış olursunuz. Şimdi bu darbeyi sâdece önlemek değil; Türkiye’de bulunan darbeci rûhu ve zihni- yeti kazımak lâzım...