19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Keskin bir 'itiraf'

İskender Pala, Osmanlı’nın yükselişine ışık tutarken ilim adamlarının kavgaları, İstanbul’un sosyo-kültürel hayatı, ülke topraklarının yönetimi, gizli ve açıktan yürütülen güç kavgalarını renkli bir kurguyla okurlarını sunuyor.

ALİ ÖZTÜRK10 Ocak 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Keskin bir 'itiraf'

İskender Pala’nın yeni kitabı İtiraf, Osmanlı’nın yükseliş döneminde, Hıristiyan Bizans Konstantinopolis’inden, Müslüman Osmanlı İstanbul’una dönüşümünde geçen bir öykü.

Baş karakteri bir anti kahraman olan Akbaba lakaplı Ornio, karşımıza kör ve sefil bir mahkum olarak çıkar. Yavuz Sultan Selim’in karşısında dik durmaya çalışan eski hırs küpü, şimdinin nadimidir. Roman, Oturan Katip’in, “Delinecek bir gemi, tamir edilecek bir duvar ve öldürülecek bir çocuk vardı.” cümlesiyle başlar. Kur’an’da, Kehf Suresinde anlatılan Hz. Musa ve Hz. Hızır’ın ibretlik kıssasından yola çıkılmıştır.

Yavuz Sultan Selim’in, Kemalpaşazâde ile bir sohbeti esnasında, Beyazıt döneminde asılan bir alimi, “Tokatlı Molla Lütfi sizin üstadınızmış. Nasıl biriydi? İlim ve fazileti herkesçe bilinirken ölümü nasıl hak etti?” sorusuyla hikâye can bulmaya başlar.

Kemalpaşazâde hayıflanarak anlatır üstadını. “Hünkârım, üstadım ölümü hak etti mi bilemem, lâkin akranının kıskançlığı belâsına uğradığı kesindi. Ulema meclisinin en keskin âlimlerindendi. Ondan öğrendiklerimi başkalarından öğrenmedim.” Sonra itiraf sahibinin kimliği ortaya çıkıyor, “Bir mahkum hünkârım, Akbaba dedikleri oyunbaz bir mahkum. Aşere-i Muhabbese’den. Şehir Zindanı’nda, hocamın sorgusu esnasında dokuz gün hapis tutulduğu hücrede hâlâ hayatını sürükleyip gitmede. Ama bu konuda hiç konuşmuyor.” Ve Sultan Akbaba’yı huzuruna getirtiyor.

İLMİN KESKİN KILICI

Günbegün anlatacaklarıyla detaylanacak olan itiraf, bir dönemin ulema sınıfını, Rönesans Avrupasını, İstanbul’a çevrilmeye çalışılan Konstantinopolis yerlisinin sancılarını, kötülüğü ve iyiliği, hırsı ve tevazuyu, ilmi ve cehaleti de ortaya çıkarıyor... Ornio’dan Akbaba’ya, Akbaba’dan Karga’ya evrilen bir hırs ve kötülük… 9 yaşındaki Ornio gemideki güzel bir kadını denize itip ölümüne yol açarak ruhunu şeytana satar. Yolculuk Ornio’dan çıkıp Mesih Paşa’nın konağında Akbaba’ya evrilir. Yüz boyamacısı ve katip olarak eğitilir, yazıya can verip hat yaparken, usul, adap da öğretilir.

Meraklı şeytan her şeyi gözlemler büyürken, diğer kuş lakaplı arkadaşlarıyla hıyaneti de büyütür. Ve bir gün bir çınar dibinde Molla Lütfi’ye rastlar, kendisiyle benzerlik keşfeder, anlattıklarına kulak kesilir, “Hikâye hoşuma gitmişti. Molla Lütfi anlatırken de onu kendimle kıyasladım. Onun hırslı, otoriter ve fettan yanları benimle aynı gibiydi. O bilgili ama saftı, bense bilgisiz ama kurnazdım. Evet bu adam ilginç biriydi, dinlemeye değerdi.” diyerek peşinde koşmaya başlar. Ve Karga olma yolculuğu bilgili bir âlimle çakışır.

Tanrıyla kavgasına bir amaç katıp Hıristiyan dünyasının Büyük Kartal diye andığı Fatih Sultan Mehmet’in öldürme sevdasına kapılır ve bunun için fırsatlar yaratmaya başlar. Artık intikamını yüceltmek için büyük bir amacı vardır: Büyük Kartal’ı, Hızır kıssasındaki “çocuk”a dönüştürür ve onu yok ederek huzura kavuşacağına inanır.

Molla bilgiyle donanıp ilerlerken Karga da şeytanlığını büyütür, ilmin keskin kılıcı kibire döndüğünde nemalanır, nefsin merdivenleri her ikisini de büyük bir yolculuğa sokar. 

BELLINI İLE DÖNÜŞ

Bir süre İtalya’da yaşar. İstanbul’a dönüşü büyük ressam Bellini ile olur. Kimse onu tanımamaktadır, o artık kör Cenevizli bir katiptir. Sarayın içine girer, Fatih, Bellini’nin ustalığını test etmek için kör katibin resmini çizdirir, birden tanınmaya başlar.

Doğu ve Batı’nın sanat anlayışı irdelenir, resim ve minyatür arasındaki farklar tartışılır. Akbaba, Bellini’ye imparatorluğun sanat algısından bahseder: “… buralarda sanat senin yaptığın gibi Allah’ın eserini taklit değil, o eseri sanatçı bakış açısıyla yorumlamak, stilize etmektir. Onun içindir ki buralarda resim yerine minyatür çizilir.”

“O da sanatın bir başka formudur, ama gerçek sanat, resimdir.”

Artık “çocuk”u öldürme vaktinin geldiğine inanan Akbaba, tüm hazırlıklarını tamamlar, ama görünmez bir el onu durdurur. Tüm planları suya düşer, korkuları yüzünden neredeyse ifşa olacakken kurtulur. Akbaba’nın kötülük planları Büyük Kartal’ı yere düşüremez, ama Molla Lütfi’yi idama götürür. Akbaba, kendisi için “İşte bu benim! Eğribozlu Ornio, şeytanın yeryüzündeki halifesi!” der, çünkü onu tutkuyla seven kadını parayla satar, çocukları öldürür, hırsızlık yapar ve her yaptığından büyük bir haz duyar. Üstadı idama götürlürken ufak bir sızlama hissettiyse de onu “zındık” ilan ettirmenin yollarını zorlar…

 Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü (1990), Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü (1996), edebiyat dalında Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü (2013) sahibi Prof. Dr. İskender Pala, Osmanlı’nın yükselişine ışık tutarken ilim adamlarının kavgaları, İstanbul’un sosyo-kültürel hayatı, ülke topraklarının yönetimi, gizli ve açıktan yürütülen güç kavgalarını renkli bir kurguyla okurlarını sunuyor.