19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Kim ne okuyor?

9 Mart 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kim ne okuyor?

Mürşit’in sebepsiz kederleri

Hüseyin Su (Yazar)

Böyle, neler okuyorsunuz, sorusuyla karşılaşınca, ne kadar çok okunacak iyi kitaplar ve ben ne kadar az okuyorum, diye telâşa kapılıp hayıflanıyorum. İtiraf ediyorum, kitap dosyalarına ve yazacaklarıma ayırmam gereken zaman çoğaldıkça okumam azalıyor. Nerede her gün bir kitap bitirdiğim o geniş zamanlar? Yine de okuma fiilini yavaşlatmamak gerekiyor. Biraz da bu kaygıyla birkaç kitabı birlikte okumaya çalışıyorum. Bazen türlere göre seçiyorum, bazen yazdığım bir yazıyla ilgili olarak, bazen de bir ‘okur’ ilgisi ve beğenisiyle seçiyorum bu kitapları. Bugünlerde okuduğum kitaplar da böyle seçildi. Sürekli öykü okumam gerektiği için elimin altında iki öykü kitabı var: Birisi Yeraltı Bulutları, Bünyamin Demirci’nin ikinci öykü kitabı. Ölüm teması izleğinde gelişen öykülerden oluşuyor. Ölümün bir halk tarafından nasıl yaşandığını öyküleyen metinler Yeraltı Bulutları. Ölümü yaşamak bazen bir nükte gibi de karşılanabiliyor demek ki. Türk Öyküsünün Kimliği adlı çalışmam için de ayırıyorum Yeraltı Bulutları’ndan aldığım notları.

İngiliz ve Amerikan edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları, Celâl Üster’in öykü dikkatiyle dünya öykü birikiminden bize taşıdığı yirmi güzel öyküden oluşuyor. İyi bir seçki Kısa Öykünün Büyük Ustaları. Ayın Parlak Zamanı, bazı insanların, bazı ailelerin, kaderinin ülkelerinin kaderiyle nasıl örtüştüğünü gösteren bir anı kitabı. Hayatımıza sürekli hayat suyu aşılayan bir ailenin, benim de pek yabancısı sayılamayacağım hikâyesi anlatılıyor Ayın Parlak Zamanı’nda. Çok güzel bir dil, hasretini çektiğimiz bir yaşama duyarlığı, dikkati ve usta bir denemeciyi haber veren metinle karşı karşıyayız. Sare Çizmecioğlu, Ayın Parlak Zamanı’ndaki bu büyük anlatıyı bize uzun uzun anlatmalı. Türkiye’nin, bu metnin taşıdığı duyarlığa en çok ihtiyacının olduğu bir dönemde yaşıyoruz çünkü.Köşkün merdivenlerini yastık yapan o yaramaz kız, demek ki o zaman uyumamış, meğerse biriktirmiş.

Mürşit’in ‘sebepsiz keder’lerinin anlatıldığı Dünya Ağrısı, Ayfer Tunç’un öykülerinin, romanlarının, denemelerinin, anlatılarının, bütün yazdıklarının temel izleğini de anlatıyor bize. İyi bir roman okuyorum, duygusu yaşıyorum Dünya Ağrısı’nı okurken.

Kitap kitabı doğuruyor

Mukadder Gemici (Yazar)

Şimdi mecburen çokça alıyorum ve mecburen birikiyor kitaplar. Kendi kendime hiç tutmayacağım, tutmayı unutacağım sözler veriyorum “Öncekileri bitirmeden almak yok.” Unutmak da ne güzel oluyor, kargodan gelen kitap paketini açarken çok mutlu göründüğümü söylüyor oda arkadaşlarım. Ne var masamda, üç tanesini sayayım, şimdi okuduğum / Irıs Murdoch. Sonra geçeceğim de belli Osmanoflar / Kenan Hulusi Koray. Masanın uzak noktasında bekleyenler var oraya hiç gitmeyelim bakarken bile mutsuz oluyorum, üç ay önce almışım bazılarını. Sırada bekleyen Yalnız Kalabalık / David Riesman. Kitaba biraz baktım, çoktan başladım da akademinin dolambaçlı dilini hiç sevmiyorum ki bu da öyle. O yüzden arada karıştırıyorum. ‘da kuvvetli bir ifade gücü var, fikri ne olursa olsun benim bir kitapta aradığım en önemli husus. K. Hulusi Koray’ın romanı olduğundan habersizdim, merak içindeyim. Osmanoflar’ı,  Zağra Müftüsü’nün Hatırları’ndan sebep aldım. Onu da Yahya Kemal yüzünden almıştım. Yahya Kemal okuması yaparken geçen ay (Türkçe nedir, dil lezzeti nedir, duyuş nedir, tarih nedir, millet nedir bir daha ve bir daha öğrenince) oralarda methine rastladım.  Oradan oraya seyrü sefer eyledim, yine Balkanlarda geçen Osmanofları aldım. Hasılı okumalarda kitap kitabı doğuruyor bazen. Okumayı zevk edinmek -hobi değil efendim, çağrışımları hep bir hercailik, şekilcilik, az sürecek bir heves taşıdığı için benim anlayışımda- öyle birden bire kazanılan bir haz değil. Nakış nakış işlenen bir gergef, sırmalı, oylumlu, rengarenk iplikleri, ışıklı, salkımlı... Ben de bazen az bazen çok işliyorum hasılı.

Fikir ahlakının numunesi

Masamda, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 5. basımıyla okurlarıyla buluşan İdeolocya ve İhtilâl adlı eseri var. Kitabı ilk olarak, 28 Şubat darbesinde tutsak olduğum Bandırma Cezaevi’nde okumuştum. Eser, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Anadolu’da tutması için ömrünü adadığı fikir ve aksiyon mayasının tarihi. Tabiî ki kuru bir tarih anlatımı değil. Üstad’ın tutturmaya çalıştığı mayanın kavgasını veren Mirzabeyoğlu “kavganın içinden” yazıyor. “Varlık hikmetim dediği” ideolocya ve ihtilâli, yani fikir ve onun eşya ve hâdiselere nakşı olan aksiyonu Salih Mirzabeyoğlu, parçalanamaz bir bütün olarak gösteriyor. Kitapta yer alan yazılar, Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun 1979 senesinde çıkardığı Akıncı Güç dergisi ve 1980 senesinde Üstad Necip Fazıl Kısakürek’le yayımladığı Rapor dergisinde kaleme aldığı makaleler. Fikir ahlâkının emsalsiz bir numunesi olan eserde Mirzabeyoğlu, nisbetini kurduğu Büyük Doğu İdeolocyası’na sımsıkı perçinlenmiş olarak aksiyon, ideolojik eğitim, vasıta sistem, siyaset, teşkilâtlanma, hedef ve vasıta ilişkisi, gençliğin birleştirilmesi üzerine bizlere kılavuz kaptanlık yapıyor. Sistem değişikliğinin konuşulduğu ve Batıcı unsurların iç savaş tamtamları çaldığı günümüzde Müslüman Anadolu halkı olarak neler yapmamız gerektiğini Mirzabeyoğlu 38 sene evvel anlatmış.