25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Kim ne okuyor?

13 Ekim 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Kim ne okuyor?

Onur Bayrak (Şair):

Düzenli ve sistemli bir okuyucu değilim. Belli bir okuma planım yoktur. O sırada kafama takılan, ilgimi çeken her şeyi okuyabilirim. Yani bir ilkçağ tarihi kitabını bir müzik kitabı onu da bir teoloji kitabı takip edebilir. Özel ilgi alanlarım da yok değil tabi ki. İçeriği ne olursa olsun her türlü sözlüğü adeta bir roman okur gibi baştan sona okurum. Diyebilirim ki sözlük okumaktan daha keyifle yaptığım bir okuma bir eylemi yoktur. Söz romana gelmişken, Louis-Ferdinand Céline’nin Gecenin Sonuna Yolculuk ve Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği’ni okuduktan sonra artık pek fazla roman okumadığımı, çünkü insanı tüm felsefi akımların ve inançların ötesinde tam bir tarafsızlıkla muhteşem anlattıklarına inandığım bu iki romanın en azından içlerindeki o gösterişsiz ve büyük dürüstlük bakımından aşılabileceğine inanmadığımı söylemeliyim. Yine de nadirattan da olsa arada roman okumaya çalıştığım oluyor tabi. Ama bu çabanın genelde başarısızlıkla sonuçlandığını, yarıda bırakmadığım roman sayısının pek az olduğunu eklemem gerek.

Masamdaki kitaplara gelecek olursak, okuma eylemi benim için ikiye ayrılıyor. Sürekli, döne döne okuduğum kitaplar ve diğerleri. Sürekli okuduğum kitaplar genelde her türden sözlük ve şiir kitapları ile çok sevdiğim bazı yazarlara ait eserler oluyor. Yani bir defa okunduktan sonra yine dönülen, okuma süreci bitmeyenler ve muhtemeldir ki bir ömür bitmeyecek olanlar. Örnek olarak Ergin Günçe’yi Turgut Uyar’ı, Ferîdüddin Attâr’ı, Türkçe’nin büyük hikâyecisi Sait Faik’in yazdığı her şeyi, insani olan her arzuyu ve duyguyu aktarabilen Shakespeare’in başta Macbeth olmak üzere yazdığı her şeyi, her türden sözlüğü ve yukarıda da belirttiğim Céline ile Conrad’ın yazdıklarını sayabilirim. Şu sıralarda ise masamda Zemahşerî’nin Türkçe’ye daha yeni çevrilen tefsiri El-Keşşaf, bu aralar yeniden döndüğüm Edip Cansever’in Sonrası Kalır’ı, Vedat Günyol’un Uzak Yakın Anılar’ı, Melih Cevdet Anday’ın yine anılarından oluşan Akan Zaman Duran Zaman’ı ve de Türkçenin ve Türk Dünyasının büyük savunucusu İsmail Gaspıralı’nın metinlerinin yer aldığı bir kitap var.

Bazen okumaktan vazgeçip bir nevi “ümmi” olduğum dönemler de oluyor tabii. Okumanın yazmanın anlamsız hâle geldiği, insanın başından ve/veya içinden geçirdiklerini anlatabilmesinin/aktarabilmesinin mümkün olmadığına inandığım, herhangi bir dilin imkânlarının insanın kendisini anlatabilmesine yetmeyeceği düşüncesine kapıldığım bu derin umutsuzluk dönemlerini yeniden okumaya dönüş dönemleri takip ediyor. Böyle sürüp gidiyor. Tıpkı hayat gibi.

Elif Nuray (Şair):

Kıymetli Hocam Hüseyin Su, “İnsanın zihninin içi nasılsa masası da öyle olur” derdi. Masam öyle karışık ki. Bu bir seçim mi yoksa sonuç mu bilemiyorum. Paralel olarak üç kitap okuyorum çoğunlukla. Bu paralellik bozulduğu zaman, iştiyakım veyahut iştahım birden gidiyor ve bir süre hiçbir şey okuyamıyorum. Tabii buna yazılması gereken bir doktora tezinin beni bekliyor olmasının etkisi de hayli büyük. Bu paralel sistemdeki üçlüden bir tanesi yol kitabı oluyor, biri ev kitabı, biri de keyfekeder. Şu sıra yol kitabım Psikoterapi Eğitim Enstitüsü Eğitim Yayınları’ndan çıkan Jerome S. Blackman’in Zihnin Kendini Koruma Yolları, 101 Savunma. Psikoloji okumalarımı birbiriyle bağlantılı yaptığım için, bu kitap Tahir Özakkaş’tan Bütüncül Psikoterapi’nin arkasından geldi aslında. Evde dingin bir zihinle okuduğum kitap İdris Ekinci’nin kaleme aldığı Poetik Fiiller. Bu kitaba daha önce başlamış fakat türlü sebeplerden okuyamamıştım. Sanırım her kitap kendi vaktini kendi tayin ediyor. Keyfekeder köşemde ise üçüncü kez okuyor olduğum Tübitak’ın Bilim Kitapları dizisinden Dünyayı Değiştiren Beş Denklem var. Yazarı Micheal Guillen. Bu kitabı ilkin lisede, ikinci kez üniversitede okumuştum. Şimdi ise bir matematik doktorası öğrencisi gözüyle okuyorum. Bana müthiş motivasyon veriyor doğrusu. Kitabın giriş yazısı bile cezbedici: Matematiğin Şiirselliği! Yazar girizgahın bir yerinde şunları söylüyor: “Matematik dilinde denklemler şiire benzer: Eşsiz bir doğrulukla gerçekleri dile getirir ve oldukça kısa ifadelerle ciltler dolusu bilgiyi aktarırlar. Matematik dilini bilmeyenler için ise çoğu kez anlaşılması zordur. Tıpkı şiirin içimizdekini derinlemesine görmemize yardımcı olması gibi, matematiğin şiirselliği de, -cennete kadar olmasa da, en azında görünen evrenin eşiğine kadar- çok ötesini görmemize yardımcı olur.” Bunların yanında bu aralar döne döne okuduğum, kaşlarım çatık gezmeme sebep olan bir de şiir kitabı var: Dünya Lekesi, Seyyidhan Kömürcü. Sırasını veyahut vaktini bekleyenlerden ise en yakında John Berger’in Bir Fotoğrafı Anlamak, Necip Fazıl’ın Konuşmalar ve Harold Bloom’un Etkilenme Endişesi var. Ömrüm sınırlı, okumak leziz ve kitapların sayısı sonsuza epsilon kadar uzaklıkta ne yazık ki.

Altar Kaplan (Yazar):

Son zamanlarda okuduğum kitaplar genellikle güncel Türk edebiyatından. Yazımdaki duygusallık, insan belleğine, hatırlamaya daha doğrusu hatırlama sürecinin düzenlenmesine ve bilinçaltına ilişkin göndermeleriyle aklımda kalan, Gülayşe Koçak’ın Çifte Kapıların Ötesi yıllar sonra bugünlerde yeniden okuduğum çok güzel bir üslupla ve samimiyetle yazılmış bir ilk roman. Beğenerek okuduğum bir diğer roman, Çerkes Âdil Paşa’nın Tahsildarlık Günleri ve Capon Çayevi adlı eserlerindeki karakterlerin çapraz geçişi, arada bir görünüp kaybolmalarıyla tanıdık gelen Mahmut Şenol’un Mahmudiye Üçlemesinin son halkası olan ve 1950 sonlarında Mısır’dan İstanbul’a göç eden zengin bir ailenin başlarına tebelleş olan Melekhaslet adlı eski bir Osmanlı dalkavuğunu konu alan romanı Dalkavuk Hanım. Türk Edebiyatı’nın parlayan isimlerinden ve bu yıl Vaclav Havel Ödülü’nü alan Burhan Sönmez’in insanı anlatırmış gibi şehri, şehri anlatırmış gibi insanı anlattığı farklı kurgudaki romanı İstanbul İstanbul da şimdilerde okumakta olduğum roman.