26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Kitaba eğilen mukaddese de eğilir

Kâğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi ve Antik Çağda Kitap türünden çalışmalar, kitaba ilişkin kavrayışımızın kökleriyle ilgili pek çok mühim bilgiye ulaşmamıza imkân veriyor.

ÖZLEM FEDAİ10 Mart 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Kitaba eğilen mukaddese de eğilir
İnsanlık tarihi boyunca gözden düşmeyen nadir şeylerden biri de kitap olsa gerek... Kitabı değerli bir mülk olarak görüp onu edinmek isteyenler bir yana ömrü boyunca bir tek kitaba dahi sahip olamayanlar için bile kitap, hürmet, sevgi, bağlılık, tutku nesnesidir. Okurlar katında olduğu kadar yazanlar katında da durum böyledir. Kitap kutsaldır; çünkü Allah’ın kelamı insanlığa kitaplaşarak ulaşagelmiştir. Sadece bu gerçek bile kitabı hürmete değer kılmaya yeter.
 
Çin düşüncesinde, tarihinde önemli bir yeri olan Lao Tse için anlatılan bir hikâye vardır. Rivayet edildiğine göre bilge, yaşlandığını hissedince ömrünün uzunca bir dönemini huzur içinde geçirdiği şehri terk etmek ister. Önce şehri adaletle yöneten valiyi ziyarete gider. Yanında yazdığı tüm kitapları da götürür. Valiye adaletli yönetimi için teşekkür ettikten sonra kitaplarını gösterip der ki: “Bunlar ömrünün bakiyesidir. Sizden ricam benden sonra bunların adlarını bir yere yazın ve kendilerini yakın.” Bilgenin bu şaşırtıcı isteği karşısında vali, haliyle afallar. Niçin böyle yapmaktadır bilge? Lao Tse der ki: “İnsanlar kitaplarımın adlarından benim neleri düşündüğümü, nerelerde seyrüsefer ettiğimi çıkaracaklardır. Kitaplarım kalırsa korkarım kolaya kaçıp onları okuyacaklar, kendileri düşüncenin yolculuğuna çıkmayacaklardır.” Çarpıcı bir gerçektir bu... Geriden gelenler, eski uluların yazdıklarında yaşadıkları zamanı kaybedebilirler. Kitap, bir zamandan bir zamana kendi geçerken insanları olduğu yerde bırakabilir. 
 
Kitabın çağlar boyunca gelişiminin böyle halleri var... Bunu kâğıda bağlı okumak bize bir fikir verebilir. Sanırım bu hususta en keskin fikirlerden birini Sezai Karakoç’un Hızırla Kırk Saat’inin şu satırları sunmaktadır: 
 
“kâğıt endüstrisinde
müthiş bir gerileyiş tekniği
papirüs
mermer
tuğla
ceylan derisi
ipek
kumaş
odun
saman
kepek”
 
MÜREKKEP NEDEN YALANIR
 
Peki, bu çarpıcı resmin geri planda neler oldu? Zeki Tez’in kaleme aldığı Kâğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi adlı çalışması, bu soru için iyi bir kaynak kanımca. Zeki Tez, kültür tarihi çalışmalarıyla tanınan bir isim. Teknik alanda elde edilen değişimlerin kültürel tarihleri üzerine başka çalışmaları da var. Bu kitabında ise yazar, öncelikle kâğıt yapımı üzerine duruyor. Çin, Osmanlı ve Avrupa’da kâğıdın bir yazı malzemesi olarak nasıl ele alındığını ortaya koyuyor. Daha sonra yazı aletlerini, ebru, hüsnühat gibi yazıya sanatsal yaklaşım biçimlerini irdeliyor. Matbaacılık ve ciltleme sanatı konusu da kitabın ayrı bölümleri arasında yer alıyor. Kâğıdın ve matbaanın, tarihinin ötesine geçen, “kültür tarihi”ni ilgilendiren bilgilerle zenginleşen kitapta pek çok dikkate çekici bilgiler var. Sözgelimi, Osmanlı’da bürokratik yazışmalarda aharlanmış kâğıtların kullanılmadığını görüyoruz. Çünkü aharlanmış, yani zemini pürüzsüz hale getirilmiş kâğıtlarda bir yanlış yapıldığında bunu diliyle yalayıp düzeltmek mümkün oluyor. “Mürekkep yalamak” deyimini doğuran kültürel ortamın geri planında insanın yaptığı hatalarla geliştiğine ilişkin işte böylesine derin bir hayat saklı. 
 
Geçtiğimiz aylarda kitabın ve kâğıdın gelişim süreci konusunda mühim bir çalışma daha dilimize kazandırıldı. Alman yazar Horst Blanck, Antik Çağda Kitap adlı çalışmasında Roma ve Yunan kültüründe kitabın ve kütüphanelerin tarihi üzerinde duruyor. Kitabına, bizim yoksunluğunu derinden hissettiğimiz bir büyük eksikliğin ifadesiyle başlıyor Blanck. Şöyle diyor: “Bugün sözgelimi Roma’daki Forum Romanum’u ziyaret eden bir turist, bin 900 yıl önce inşa edilmiş olsa da, Titus takının üzerine büyük harflerle kazınmış olan Latince onur yazıtını rahatlıkla okuyup anlayabilir. Bunun nedeni çok basittir: Biz bugünkü yazımızda hala ‘eski Romalılar’ın büyük harflerini kullanıyoruz.” 
 
Blanck, çalışmasında, Yunan, Etrüsk ve Latin alfabelerinin gelişim süreci üzerinde ayrıntılı olarak durduktan sonra kültür tarihi açısında önemli bir noktaya eğiliyor ve Yunanlılar ve Romalılardaki okuma ve yazma bilgisi üzerine eğiliyor. Antik yazı malzemeleri olan ahşap, keten, papirüs, deri ve parşömenin nasıl kullanıldığı, yazarın üzerinde durduğu bir başka husus. Kitabın bu dönemde kitabın başlıca biçimleri olan “rulo” ve “kodeks” üzerine açtığı bahislerden de görüyoruz ki kitap, biçim olarak pek az değişim göstermiş. Rulodan kodekse, bugün bizim kullandığımız formalardan mürekkep kitap biçimine geçiş, yazara göre, Gutenberg’in matbaayı icadına denk bir gelişme. Dönemin şairleri, okurlarına şiirlerini tavsiye ederken onların kolayca yanda taşınabilecek kodeks biçimlerini özellikle vurguluyorlar. Böylesi sandıkta taşınacak rulolardan iyi çünkü.  
 
ANTİK ÇAĞDA DA EN GÜZEL HEDİYE
 
Blanck’ın çalışmasından öğreniyoruz ki antik çağda kitap dağıtımı ve kitapçılık da oldukça gelişmiş. Az önce kitabının kodeks biçiminden övgüyle söz eden şairimiz, onun nerede bulunabileceğini bakın nasıl anlatıyor: “Fakat nerede satıldığını bil de şehrin her yerinde arama diye / bulmak için beni güzelce tarif edeceğim sana yerimi. / Minerva’nın pazaryerinden ve Pax’ın tapınağından hemen sonra / sor âlim Lucensis’in azatlısı Secundus’a.” Kitabı almanın en güzel yanı, antik çağda da hediye etmek anlamına geliyor. Geç antikçağda yaşayan hatip Libanios, Nikomedia kentinde yaşadığı günleri mutlulukla anımsıyor. Çünkü bir dostu ona bir araba dolusu kitap hediye etmiştir. Öte yandan kitap hırsızlıkları da var ki en kötüsü bir yazarın henüz yayımlanmamış bir eserin çalınması. Antik Çağda Kitap, Yunan ve Roma dönemlerindeki özel ve resmi sayılabilecek kütüphaneler ile ilgili önemli bilgiler de aktarıyor bize. Bunlardan en dikkat çekicilerinden biri, dönemin kütüphanelerinin mimarisi. Mimari, kitaptan oluşan medeniyeti bütünlüyor. 
 
Kâğıdın ve Matbaanın Kültürel Tarihi ve Antik Çağda Kitap türünden çalışmalar, kitaba ilişkin kavrayışımızın kökleriyle ilgili pek çok mühim bilgiye ulaşmamıza imkân verdikleri için her zaman okunmaya değer nitelikte. Dünyada baş döndüren bir değişim yaşanıyor belki ama düşüncenin canlı nesnesi olan kitap, bu değişimler içinde bir sabite olarak duruyor. Kitaba eğilenin mukaddese de eğildiğini bilen bir kültüre sahibiz. Bunu aktarmak da borçlarımızdan biri olsa gerek...