19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Kusursuz Talan’dan geriye kalan

HASAN ÖZLEN’İN İLK KİTABI KUSURSUZ TALAN HECE YAYINLARI’NDAN ÇIKTI. İKİ BÖLÜMDEN OLUŞAN KİTAPTAKİ ŞİİRLERDEN BAZILARI: KÂBİL’İN ÇOCUKLARI, REM, MÜKERRER KANAYIŞ, ABLUKA, MEMENTO MORİ, ANARTRİ...

MERVE KOÇAK KURT8 Aralık 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kusursuz Talan’dan geriye kalan

Nicedir şiirden konuşurken imgelerin birbirine benzediğinden dem vuruyoruz. Söyleyişin sıradanlaştığından ve de... Şöyle sizi sarsacak, hatta tokatlayacak şiir okumayalı kaç zaman oldu sahi! (İlgilisinedir sözüm, yanlış anlaşılmasın.) Şiirle ilgiliyseniz, yeni bir duyuş/söyleyiş arıyorsunuz. İyi şiirler okumak istiyorsunuz. Bu, hakkınız.

Kendi dilini kurmuş şairlerden şiir okumak elbet okur için önem taşıyor. Ancak gençlere de bu konuda şans tanımaktan yanadır düşüncem. Hece Yayınları, son dönemde genç şairleri daha bir önceliyor sanki. Art arda bastığı ilk şiir kitapları bunu gösteriyor. İşte bu kitaplardan biri -Hasan Özlen’in Kusursuz Talan’ı- “İlk-im”inbugünkü konuğu.”nisyan iyi bildiğimiz bir şeydir kabul etmesek de/ yoksa neden içimizde kırılmak bilmeyen putlar”diyen şairin şiirine kulak vermeli şimdi.

‘YAŞAMAK KAÇ YASAK MEYVEDİR’

Sade bir dille anlatıyor Hasan Özlen anlatacağını, duru bir şiir anlayışıyla.”Kelebeğin Ölümü”ndeki gibi mesela:”Bir kelebek olmayı/ ben mi seçtim/ konuşamadım belki ama/ susuşlarımdan anlamalıydın/ son nefeslerimi”.

“Yara” hepimize ait bir kelime olsa da, şairin dilinde başka bir s/imgeye dönüşüyor. “Sızı Sonrası”nda Şair bize”insan yarasının rengiyle renklenir/ bunu en çok acıyı içenler bilir”diyor. “Şiirler yarım ne yapsak da susmaksa çoğuldur/deniz kıyıları mı altın çağdır gözden mi düşen/ bir rüya bana uyandı ve dedi ki ikra” derken de çağın kelimeleri ile sankikadim olanı imliyor. “Mükerrer Kanayış”la soruyor: “ey kaybolmuş kişi/ yaşamak kaç yasak meyvedir”.

Merhameti, inceliği ve güzelliği hatırlatırken, aynı zamanda keskin bir çığlık da duyuluyor aralarda. “Kriminal İnceleme”deki gibi:”durdurmuyor iç kanamaları evlere dönmek bile/yaşamak tekrar edip duran bir intihar”.Çevresinde’olup bitene’ duyarlı, farkındalığı yüksek ve acıyı kendi üslubunca dile getirmeyi seçen bir şiirle karşılaşıyoruz”Kusursuz Talan”ı okurken. Yolu bahtı açık olsun.

OKURUN YAZARA SORULARIDIR

- Doğduğunuz topraklar, yaşadığınız şehirler, aldığınız eğitim şiir dilinizi nasıl şekillendirdi?

Doğduğum yılda Doğu ve Güneydoğu’da sekiz ilde OHAL ilan edildi. Çocukluğunuzun ve gençliğinizin bir kısmının böyle bir ortamda geçmesi sizi çabuk olgunlaştırır. Ortadoğu çocukları çabuk büyür, erken ölür. Sonrasında İstanbul’a zorunlu göç, yine başka şehirlerde aldığım eğitim, yaşadıklarım sürekli şiir dilimi besledi. Lise yıllarında sevdiğim kız için yazdığım lirik şiirler gitgide dünyanın neden böyle bir yer olduğu ve nasıl olması gerektiğine doğru evrildi. Yanlış giden bir şeyler vardı ve ben de sanatçının toplumsal değişim yönünde çabaları olması gerektiği inancına vardım. Sonunda Kusursuz Talan ortaya çıktı.

- “sırtımda hançer izidir kardeşim” dediğiniz “Kâbil’in Çocukları”ndan yola çıkarsak, neden ve nasıl “insan dönmeli artık insana”?

İlk cinayet kardeşler arasında oldu. Günümüzde de maalesef bu durum devam etmektedir. Hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Âdem ise topraktandır. Toprağa döneceğiz. Çok kısa bir süre kalacağımız şu yeryüzünde elimizi kardeşimizin kanına bulamak akıl kârı değil. İnsani vasıflarımızı unuttuk. Hayvanlardan da beter olduk. Bir an önce özümüze dönmemiz gerekiyor.

- “tablo dediysek bir coğrafyanın kalbi atıyor / birçok kırılmışlığın özeti çocuk tebessümünde” dediğiniz bir şiiriniz var. Çocuklara dair hassasiyetlerimizden dem vursak biraz. Bazı çocuklar coğrafya nasıl bir yaz(g)ıya dönüşüyor?

Çocukları diri diri gömmeyi Allah yasakladı bize. Birçok şey gibi biz bunu da unuttuk. Doğu’da çocuklar gerçekten gömülürken Batı’da mecazen gömülüyor. Ama netice aynı. İnsanlar zalimdir. Kendisinden zayıf insanları yok etme eğilimi hep olmuştur. Bundan dolayı çocuklara, kadınlara, yaşlılara yaptığımız zulümleri duyarız, görürüz her zaman. Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemeyen insanlar duyarız mesela. Hak vermiyor değilim. Suriyeli Ümran’ın, cesedi kıyıya vuran Aylan bebeğin fotoğrafına bakamıyorum utancımdan. Bir kalbi olan bakamaz çünkü. Artık eskisi gibi yiyip içemez, yaşayamaz eskisi gibi. Anlayanlar için o görüntü aslında büyük bir tokattır yüzlerimize. Eğer hâlâ vicdan diye bir şey kalmışsa.

- “neden şiir / konuşamıyoruz çünkü / tanrım bize bir dil” derken... Doğrudan konuşamadığımız için mi üstü örtük anlamlara ihtiyaç duyduğumuzu söylüyorsunuz? “Bize bir dil” neden gerekli?

Konuşamadığımız için dünya bu hâlde. Konuşamadığımız için savaşlar var, insanlar ölüyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Konuşamadığımız için açılmayan ve açılmayacak kapılar. Bu dil bazen şiirle bazen öykü, resim, müzikle dışa vuruyor kendini. Tabii bu dili bilen ya da öğrenmek isteyen kişi sayısı maalesef az oluyor genelde. İşte o dil bir nebze teskin ediyor bizi. Yoksa çatlar insan kahırdan.

- Şiir sesinizi güçlendirmek için yaptığınız okumalardan bahsetsek biraz da...

İlhama inanırken sonradan şiir üzerinde çalışmanın daha doğru olduğunu öğrendim. Bu yolda okuduğum poetik kitaplar hem kendi şiirimi hem de başkasının şiirini daha sağlıklı değerlendirmeme vesile oldu. Herhangi bir ayrım yapmadan çıkan yeni şiir kitaplarını alıp çalışırım üstünde. Dergileri takip ederim. Hız çağındayız çünkü. Çok çabuk ve fazla değişiyor dünya. Evden işe giderken, durakta beklerken, otobüste insanlara kulak misafiri olurken, bir aile veya dost meclisinde sohbet ederken sürekli şiirin peşinde oldum. Müzik ve kitaplar beni başka dünyalarda dolaştırıp acımı artırdı. Bu acıyı azaltmak için başkasına değil kendime bir şeyler fısıldadım. Çünkü insan nihayetinde dönüp dolaşıp kendisinin kapısına varıyor.