19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Masallardan evlere balık düşerken

Melek Özlem Sezer’in kaleme aldığı Şapkadaki Balık, güzel bir aile pikniğiyle başlayarak; okuru hızla kendine çeken, çok özel ve sade çizimli bir kitap.

ELİF AYLA16 Haziran 2018 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Masallardan evlere balık düşerken
Masallar çocukların en sevdikleri öğrenme yoluysa eğer, bunu yapabilen kalemleri tebrik etmek gerek. Kimileri çocukların masal okumaması, gerçeklikten uzaklaşmaması gerektiğini savunsa da bir çocuk aslında karga ile tilkinin birlikte gezip tozmayacaklarını bilir. Ama bu ikilinin arkadaşlığına ihtiyaç duyar. Onlarla hayal kurmak, bulutların üzerinde gezmek çocuğa alemdeki seyrü seferi anlatır aslında. Masalca, yani ruhça; ruh dilince yapar bunu.
 
Merve Gülcemal’in Cezve Yayınları’ndan çıkan son çalışması Keloğlan Oruç Peşinde kitabı masalların yeniden üretiliyor olmasına çok güzel bir örnek olmuş. Yazar kitabında masalsı ritüellere uymuş, çocuk ellerinde uzanıp, onları başka bir aleme çıkarabilmiş. Eserin özellikle de ebeveynler tarafından uykudan önce kitabı olarak okunabileceğinin altını çizmek isterim. Çünkü içinde ritim olan çocuk kitapları çok güzel birer gece okuma metnidir. Çocuklar bu çalışmalarla hem rahat bir uykuya hazırlanır, hem de ailenin iletmek istediği mesaj gece boyu çocuk uykusunda dolaşır, kana karışır. Gülcemal’in Keloğlan’ı her zaman olduğu gibi işleri önce karıştırıp, sonra da bir güzel yoluna koyuyor kitapta. Oruç tutma işine, kayıp ve yakalanması, bulunması gereken bir ‘oruç’ arayarak başlayan keleş oğlan; kümese bile girip arıyor orucu ama, nafile. Sonunda işler yoluna giriyor, oruç bulunuyor.
 
Keloğlan, annesinin sayesinde yanlış anladığı orucun peşini bırakıp, gerçek oruç ve Ramazan dünyasına giriyor. İşte tam da burada yazar, çocuklara Ramazan’ın hakiki, yani masalsı dünyasının kapılarını aralıyor. Bir gerçeküstü mevsimi çocukça bir anlayışla anlatıyor. Kim bilir, belki de Keloğlan dilince oruçla buluşmaya ihtiyacımız vardır.  
Melek Özlem Sezer’in kaleme aldığı Şapkadaki Balık, güzel bir aile pikniğiyle başlayarak; okuru hızla kendine çeken, çok özel ve sade çizimli bir kitap. Deniz kenarında hep olan şeylerden biri daha yaşanır ve dedenin şapkası suya düşer. Ve şapka, denizden bir de sürprizle çıkar. Küçük, kırmızı bir balık. Dedenin itirazlarına rağmen balık denize bırakılmaz ve küçük bir bardakla eve getirilir. Ancak, asıl macera da işte burada başlar. Çünkü balık denize aittir. Denizi öyle özler, öyle özler ki; o hayal ettikçe deniz eve akar. O hayal ettikçe balığın misafirliği ev halkı için çok daha zorlaşır. Ve sonra…
 
Kitapta yazarın kalem rahatlığı yanında çizimlerin sade ve akıcı olması, adeta apayrı bir sessiz öykü gibi yürümesini çok sevdim. Her canlı kendi doğasında, ait olduğu yerde yaşamını sürdürmelidir arka mesajı bana daha çok yine çocukları düşündürdü.  
 
Her iki çocuk kitabının da çocukları davet ettiği hakikatli dünya, onlara ellerini uzatacak yetişkinleri de oyuna çekmek isteyen metinler. Hayatla oynayacakları öğrenme oyunu, ancak ebeveynlerin katılımıyla mümkün çünkü. Çocukların ait oldukları yerlerin de hele ki şu güzel tatil günlerinde bilgisayarlar, tabletler, televizyon esareti değil; gerçek hayat olduğu aşikar değil mi?