24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Nitelikli okur olmak bir duruş biçimidir

Nitelikli edebiyat okuru Quasimodo’nun incinen kalbini, Akaki Akakiyeviç’in kayıp paltosuna duyduğu hüznü, Anna Karenina’nın aldatmaya dair pişmanlıklarını, Santiago Nasar’ın domuz kasaplarının elinden olan hüzünlü ölümünü, İnce Memed’in dağlardaki yalnızlığını, Madam Bovary’in haz peşindeki çaresizliğini ve Raskolnikov’un perişanlığını bilir...

ERDİNÇ AKKOYUNLU11 Ocak 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Nitelikli okur olmak bir duruş biçimidir
Hayatta ne yapacağına ilişkin kararın sana bırakıldığı şanslı insanlar arasındaysan; söz gelimi sıradan bir işin, geçinecek kadar paran ve kimseye muhtaç olmayacak sağlığın varsa ve edebiyattan hoşlanıyorsan, okur olma tercihi tamamen sana kalır... Böyle olunca da kişi önce bir beğenisi oluşsun diye edebiyatta daha önce yol alanlardan edindiği listelerle okurlukta adımlar atar. Sonra hangi tür ve tarzda bir edebiyat beğenisine sahipse, o yolda ilerler. Bu, öylesine doğal bir yöntemdir ki, tıpkı bir bebeğin yürüme eylemine benzer. Nasıl ki bir insan yürümeyi öğrendikten sonra hangi yolda yürüyeceğine kendi karar veriyorsa; okurluk da bundan farksız bir eyleyiş biçimi aslında...

ONLAR KADAR DERİN

Yine de işin burada çatallandığını söylemek mümkün. Popüler kitapları okumaya dönük bir çabaya mı girişeceksin, yoksa nitelikli metinlerin peşinde mi koşacaksın? Aslında ilk tercih seni mutlu ve kaygısız bir okur haline getirir, okumanın rahatlatan ve çoğunlukla da anlık zevk veren tatlarıyla tanıştırır. Bunda da bir kötülük olmaz. Fakat ikinci yolu tercih edersen, hayatında önemli bir şey değişir: İnsan nitelikli bir yazar olabilir. Tüm edebi türleri, kuramları, tarzları, iklimleri ezbere bilebilir ve bunları kağıda dökebilir... Bu da bir tercihtir. Yazmak, aslında kasaplığa benzer. Bu benzetmeyi yıllar önce Basınköy’de komşuluk eden Çetin Altan ile Yaşar Kemal birbirlerinden habersiz olarak “Yazarlık nedir?” diye soran kişiye yapar... Evet, yazmak kendinden kesip, okura sunmaktır. Ve tabii ki tercihtir. İşte nitelikli edebiyat okuru olursan, yazmaya ilişkin bir tercih senin olur fakat aynı yetkinlikle bir okur olmak da yine senin tercihine kalır. Yani okur olmak, tek başına bir niteleme sıfatı sayılmıyor gibi görünse de benim için nitelikli bir okurun Marquez’den, Fowles’ten, Adalet Ağaoğlu’ndan hiçbir farkı yok. Onlar kadar büyük, onlar kadar değerlidir...

YOLCULUK BAŞLAR

Peki, nitelikli bir okur olma kararının popüler okumadan başka bir eylemde bulunmayan kişiyi yaptığı gibi mutlu ve kaygısız yapacağını neden söylemedim? Çünkü nitelikli bir okur olmak demek, zamanın senin için bölünebildiği en küçük dilimlerde dahi ne okuyacağın konusunda endişelenmek... Umduğunu bulamadığın metinler için, çoğunlukla da bu gelecek başına, oturup hüzünlenmek yani basbayağı mutsuz olmak... İyi bir metinle karşılaşınca da tarifi yapılabilseydi zaten o türlüsü olmayacak benzersiz bir zevki tatmak demektir. Ki bu tür bir tat alma duyusunu oluşturmak için zaten bu zevk alınacak kitaplara ilişkin yoğun bir okuma yapıp, kendi zevkini kontrol altına almak, ehilleştirmek gerekir. Ondan sonra da elinde bu tür bir baştan çıkarıcı tadı duyacağın romanı ya da öyküyü bulmak için yeni çıkanlar yahut o güne değin atladığın klasikler arasında yolculuk vakti başlar.

Söylemiştim, yürümeyi öğrendiğin zaman hangi yola gideceğine ilişkin karar tamamen seni bağlar ve kişisel bir tercihtir. Ama boynuna görünmez bir ip geçirip, hangi kitapları sana okuyacağına ilişkin reklam ya da sosyal baskıyla oluşan popüler okurluk denilen köleliğe isyan ediyorsan... Yolunu nitelikli okurluktan geçiriyorsan, o zaman hangi yoldan gideceğin apaçık belli. Sana yeni edebi zevkler verecek ve yazmayla taçlandırma gibi bir cehennem uğraşının son çıkışından geçip, sadece okumaya dair verdiğin savaş için yeni meydanlar arayacaksın... Bu da sürekli yolda olmak, yürümek ve gideceğin yolları sana o kitapları verebilecek yazarların döşediği taşları takip ederek yapmak demektir... Yine de nitelikli okurluğa, rotasını senin belirlemediğin bir yolculuk demek düpedüz haksızlık olur. Ne ki hangi edebi türden hoşlandığına ilişkin kişisel bir beğeni sahibi sensen, o vakit hangi yolda yürüyeceğinin kararı da pekala sende olur... Ama nitelikli okurluk bir şeye benzeyecekse eğer, maraton koşuculuğu gibidir başlangıçta. Onlarca kilometreyi koştuğun, klasikleri okursun ve tadından bayılırsın. Sonra da bu tür bir koşu için bacakların güçlenmiş olsa da bu kez 500 metre yarışlarına katılmaktan hoşlanırsın. Git gide de kısalan metinlerden alınan bir tatla edebi zevkin, tıpkı çifte su verilmiş bir bıçağın ucu gibi sivrilir, sivrilir... Ama kestiğin şey, kötü edebiyat yapanlarla olan ilişkin olur.

TANIRSIN İNSANLARI

Biraz iddia taşıyacak lakin bu yazarın boşboğazlığı nasılsa okurlarının malumu: Bence nitelikli edebiyat okuru hiç kimse, bir kalbi bilerek kırmaz yahut kırmışsa da onu enkaz halinde bırakmaz. Nitelikli edebiyat okuru Quasimodo’nun incinen kalbini, Akaki Akakiyeviç’in kayıp paltosuna duyduğu hüznü, Anne Karenina’nın aldatmaya dair pişmanlıklarını, Santiago Nasar’ın domuz kasaplarının elinden olan hüzünlü ölümünü, İnce Memed’in dağlardaki yalnızlığını, Madam Bovary’in haz peşindeki çaresizliğini ve Raskolnikov’un perişanlığını bilir... O, nitelikli edebiyat okuru, hayatın damıtılıp edebiyat potasında eritildiği ve hayatın çok keskin lakin can acıtmayan gerçeklerini pekala bildiğinden, bir insanın nasıl doğru davranması gerektiğini de bilir. Zaten bilmiyorsa ya nitelikli eserleri iyi anlamamıştır yahut anlamak işine gelmemiştir ki, bu da bir yolda olma halidir. Ama burada arafın sonu ne cennet ne cehennem. Sadece pişmanlık. O da tabii, azıcık insanlığın kaldıysa... Veya o hal bir Yılmaz Erdoğan şiiridir:

“yol bir yere gitmez

 o bir durma biçimidir

 her garantiyi istersin hayattan

 oysa ölümle yaşam arası

uzun malum ince bir yol

 bir yere gitmez

 o bir ölme biçimidir

 

iyi yolculuklar denmez bir gidene

 yapılamaz çünkü

 çok yolculuk bir seferde

 yolcu denmez her gidene

 herkes o yolun taraftarı olmayabilir

 hiç bir sürgün

 gittiği yolu sevmez mesela

 

yol bir yere gitmez

 o bir susma biçimidir

 soğuk bir taşıtın uğultusunda”