20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Ortadoğu ülkelerinde ordu ve siyasetin girift yapısı

Ortadoğu’da Ordu ve Siyaset, pek çokları için karmaşık olarak tanımlanabilecek bölge ülkelerinin iç dinamiklerini ve siyasi kültürünü bütünlüklü olarak ortaya koyuyor.

MERVE DİLEK DAĞDELEN13 Ekim 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Ortadoğu ülkelerinde ordu  ve siyasetin girift yapısı

Ortadoğu’ya ilişkin, özellikle son yarım yüzyılda tartışılan konuların başında gelen ordu ve siyaset bugün hâlâ gündemdeki yerini korumaktadır. Bölge ülkelerinin her biri kendi özelinde farklı süreçlerden geçmiş, farklı yapılanmalar kazanmışsa da en geniş çerçevede orduların siyasete hakim oluşu yadsınamaz bir gerçektir. Özellikle ordu ile siyaset arasındaki ilişki söz konusu olduğunda bu durum apaçık gözlemlenebilmektedir.

Veysel Kurt’un editörlüğünü yaptığı Ortadoğu’da Ordu ve Siyaset bu konuyu merkeze alan önemli bir çalışma. Hakkı Uygur, M. Mustafa Kulu, Mohammed Moussa, Ömer Aslan, Tallha Abdulrazaq ve Abdullah Erboğa’nın katkılarıyla hazırlanan kitapta, Ortadoğu ülkelerinde ordu ve siyasetin girift yapısı çözümlenmeye çalışılmış. İncelenen her bir ülkede ordunun nasıl kurumsallaştığı ve siyasetle nasıl bir ilişkiye sahip olduğu, Arap İsyanları karşısında ordunun nasıl bir reaksiyon gösterdiği, ordu ve siyaset arasındaki ilişkinin seyri analiz edilmiş.

SİYASETİN DİZAYNI

Kitapta İran, İsrail, Mısır, Cezayir, Irak, Suriye, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın inceleme konusu olarak ele alındığı Ortadoğu coğrafyasında, ülkelerinin egemenliklerini elde ettikleri dönemden günümüze kadar sivil alan ile askeri alan arasında oldukça yoğun bir geçişkenliğin bulunduğuna dikkat çekilmektedir. Egemenliğin kazanılmasının ardından kurumsallaşmasını ilk ve en iyi şekilde tamamlayan kurumun ordu olduğu, bunun da etkisiyle gücünü ve etkinliğini artırdığı vurgulanmıştır. Bu faktörlerin yanında siyasetin de darbeler yoluyla dizayn edilmesi ordunun siyaset üzerindeki etkisini yapısal düzeye taşımıştır. Bu durum eski asker-yeni siyasilere yıllarca iktidarı elinde tutma kabiliyet ve imkanı kazandırmıştır.

Bununla birlikte bölge ülkelerinde modernleşme sürecinin ordu üzerinden gerçekleştirilmesi, yer altı zenginliklerinden elde edilen gelirlerin büyük bir bölümünün savunma harcamalarına ayrılmasının ordunun konumunu daha da güçlendirdiği ifade edilmektedir. Siyasal ve sosyal alanlardaki dönüşüm taleplerine rağmen benzer yapıların farklı şekillerde kendisine alan açtığına işaret edilmiştir. Buna karşın, ordunun yönetim üzerinde tam olarak hakim olamadığına, dolayısıyla askeri bir rejimin kurulamadığına dikkat çekilmiştir. Benzer süreçlerden geçen bölge ülkelerinin, ordu ve siyaset arasındaki ilişkilerinin Ortadoğu coğrafyasına dair ortak bir payda oluşturduğu belirtilmektedir.

Bu süreçlerin nasıl cereyan ettiği, orduların her bir ülkede nasıl kurucu rol üstlendikleri ve edindikleri ayrıcalıklı konumları, sahip oldukları uluslararası bağlantılar ve siyasi kanatla yaşanan bütünleşme tarihsel bir perspektifle aktarılmaya çalışılmıştır. Her bir ülke özelinde bu sürecin, Arap Baharı sırasında ordunun takındığı tavra dair önemli ipuçları sunduğu da belirtilmektedir.

YENİDEN İNŞA SÜRECİ

2010 yılı sonlarına doğru toplum tarafından siyasal dönüşüm talepleri dile getirilmeye başlanmıştır. Tunus’ta başlayıp bölgedeki diğer ülkelerde de kendisini gösteren ve sıklıkla Arap Baharı olarak adlandırılan ayaklanmalar Ortadoğu’da ordu ve siyaset ilişkisini tekrar gündeme getirmiştir.

Ayaklanmaların yaşandığı ülkelerde orduların gösterdikleri reaksiyonlar ve aldıkları önlemler farklılaşmıştır. Bu sürecin sonunda bazı ülkelerin rejime ordunun müdahalesi ile yeni bir adaptasyon sürecine girerken (Mısır), iç savaşa sürüklenen ülkeler ise egemen ulus devlet olma vasıflarını kaybetmişlerdir (Suriye, Irak). Bu “çökmüş devletler”de ordunun yeniden yapılandırılması teknik bir meseleden daha fazlasını içermekte, devletin yeniden inşası ve siyasal rejimin şekillenmesi açısından kritik önemde olacaktır. Kitapta bu konuya yönelik olarak da birtakım öngörüler dile getirilmektedir. Bu bağlamda kitap, bölgede ordu ve siyaset ilişkisine dair tarihsel bir arka plan sunmakla kalmayıp yakın geleceğe ilişkin varsayımlarını da ortaya koymaktadır.

İlk makalede İran’ı konu alan Hakkı Uygur, ordu-siyaset ilişkisini Devrim Muhafızları üzerinden ele almaktadır. Muhammed Mustafa Kulu İsrail ordusunu incelediği makalesinde, ordunun siyasi ve idari alanlarla ilişkisinin yanı sıra toplumsal ve ekonomik kaynaklarına da değinmiştir. Makalede, İsrail’deki ordu ve siyaset ilişkisinin otoriter rejimlerdekine de demokratik ülkelerdekine de benzemediği argümanı öne çıkmaktadır. Mısır ordusu meselesi Mohammed Moussa tarafından kaleme alınmıştır. Yazar ordunun Mısır siyaseti üzerindeki etkisini, 1952 Hür Subaylar Darbesi’nden günümüze üç dönem üzerinden ele almıştır. Dördüncü makalede Ömer Aslan Cezayir’i konu edinmiş, ordunun Cezayir’in bağımsızlığında oynadığı merkezi rolden ötürü siyaset üzerinde ciddi bir etkisinin bulunduğunun altını çizmiştir. Bir sonraki makalede ulusal egemenliğini ABD işgali ile kaybetmiş Irak incelenmiştir. Talha Abdulrazaq, 2003’teki işgale kadar Irak’ta ordunun siyaseti nasıl şekillendirdiğine; işgalden sonra da yeniden yapılandırılan Irak ordusunun nasıl şekilleneceğine dair görüşlerini paylaşmaktadır.

FRANSA ETKİSİ

Bugün neredeyse hepimizin gündemini meşgul eden Suriye’ye ilişkin makaleyi ise kitabın editörü Veysel Kurt kaleme almıştır. Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının ardından Suriye’nin nasıl Fransa’nın etkisinde kaldığı, bu durumun ordu ve siyaset üzerinde ne gibi etkilerinin olduğunu anlattığı makalede, gelecekte bu iki kurumun yeniden yapılandırılması konusundaki hassasiyetle de değinmektedir. Abdullah Erboğa’nın Suudi Arabistan’ı incelediği makalesinde, ordunun kurumsal bir yapılanmadan yoksun olmasına karşın aileler arasında bölüşülen iktidar alanları arasında önemli bir denge unsuru olduğu vurgulanmaktadır. Son olarak Ömer Aslan, ordu-siyaset ilişkisi açısından Türkiye ile önemli ölçüde benzerlikler gösteren Pakistan’ı ele almıştır.

Ortadoğu’da Ordu ve Siyaset, pek çokları için karmaşık olarak tanımlanabilecek bölge ülkelerinin iç dinamiklerini ve siyasi kültürünü bütünlüklü olarak ortaya koyuyor.