20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Osmanlı aydınının aynası

Necip Fazıl 2018 Uluslararası Kültür Sanat Ödülüne lâyık görülen Muhammed Harb, ömrünü Türk ve Arap’ı yeniden buluşturmaya vakfetmiş mümtaz bir şahsiyet. İki toplumu birbirine ayna kılıcı eserler meydana getiren bir kültür elçisi…

Abdurrahman Hacımelek11 Ekim 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı aydınının aynası
Târihî tecrübeler eşliğinde tüm dünya Müslümanları için bugün Türk demek şu üç temel kavramı ifâde etmektedir: Hilâfet, devlet, ordu. Bir zamanlar Endülüs’e kadar varan Arap akıncıları çok değil birkaç asır içinde eski kuvvetlerini yitirdi ve artık değil fetih elindeki mevzileri savunamaz hâle geldi. Selçuklular ile beraber Türkler, kerâmet çapındaki tarihî zaferleri ile yaklaşık 10 asır boyunca aksiyonlarını muhafaza etti ve son haykırışlarını Birinci Cihan Harbi ile duyurdular. 
 
Devlet, hilâfet ve ordu... Bu üç unsurun muvâzenesini tedârik eden ne idi ki, Osmanlı gibi bütün dünyanın olgunlarını kendinde toplayan -câmiu’l-kemâl- bir hârika meydana gelmiştir? Bu soruyu sorunca içindeki balığın suyu bilememesi nevinden bir vakıa karşısında oluyoruz. Ve maalesef verilen cevaplar genellikle “Türk’ün Türk’e propagandası” şeklinde kalıyor ve meseleezberlik hamaset kalıplarına dönüştürülüyor. Bir dünya görüşü çerçevesinde tarihimizin muhâsebesini yapabilmiş değiliz. Bize dışarıdan bakanlarda hep Batılı düşmanlarımız oldu, oluyor. 
 
Tanzimat ile toplumumuzun bünyesine temelli yerleşen ve cumhuriyetin Batıcılığı ile iflâhımızı kesen “aşağılık ukdesi-özgüvensizlik” bizleri pek çok fikir hamlesinden alıkoydu. Batı için tehlike arz eden kavramlar umacılaştırıldı ve dile getiremez olduk: “Doğu, Asya, şeriat, hilâfet, tarikat”. Haklarında tarafsız ilme dahi kanunlar izin vermedi. Sadece kötülendi ve aşağılandılar. Sorularımızı cevaplayabilmemiz ve kendimizi anlayabilmemiz için önümüze çok engel koydular. Bize hep Batı’nın sorduğu sorular ve yine Batı’nın verdiği cevaplar öğretildi, düşündürüldü. Ne Doğulu kalabildik ne Batı’ya kabul edildik. 
 
Mısırlı mütefekkir tarihçi Prof. Dr. Muhammed Harb, ömrünü Türk ve Arap’ı yeniden buluşturmaya vakfetmiş mümtaz bir şahsiyettir. Birbirleri ile münasebet kurmaları yasaklanan iki tarafın birbirini anlaması için onlarca eser kaleme almakta ve tercüme etmektedir. Türk ve Arap’ı birbirine ayna kılıcı eserler meydana getiren bir kültür elçisidir. 
 
OLAYLARIN RUHU
 
Kökler Yayınları’ndan Türkçe tercüme olarak çıkan Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi isimli eser, Osmanlı aydınının siyâsî idrâkinin zirveden çukura nasıl seyir tâkip ettiğini ele alıyor. Her ne kadar kendisi bizden ve Osmanlı ise de, dışarıdan bakan bir göz olarak, Osmanlı’dan Kemalizm’e geçiş sürecini sırasıyla takvâ, fetvâ, hud’a(hile-aldatma) ve küfür hayatları ile münevver-aydın karakterler üzerinden değerlendiriyor. Harb Hoca tarihi sadece olayların posasını alt alta dizmek şeklinde değil de olayların ruhlarını, mânâlarını tefekkür ettirmek şeklinde ele alıyor. 
 
Bu sene Star Gazetesi’nin Necip Fazıl ödülüne lâyık görülen Muhammed Harb Hoca’nın şu sıralar üzerinde çalıştığı eserlerden biri de “Onu tercüme ettiğimde ölürsem gözüm açık gitmem” dediği İdeolocya Örgüsü’dür. Büyük Doğu Mîmârı Üstad Necip Fazıl’ın “Hayata geliş sebebim” dediği bu eserin Arap diline kazandırılmasının Arap düşünce dünyası için çok büyük bir vâkıa olacağı açıktır. Nitekim yine Harb Hoca tarafından 1980’lerde Arapça’ya tercüme edilen Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak piyesi Mısır’da büyük yankı uyandırmıştı. Kendilerine daha nice muvaffâkiyetlere sahne olacak sağlıklı uzun ömürler dileriz.