23 Nisan 2024 Salı / 15 Sevval 1445

Osmanlı’da mahalle Nuh’un Gemisi gibiydi

Avni Çebi’ye göre Osmanlı’da her hane adeta Nuh’un Gemisi gibiydi. İçerisinde evcil hayvan kümes ve ahırlarından, tarımsal üretime kadar her şey vardı. Peki bugün mahalle nerede? İmre Özbek Eren bu sorunun peşinde yeni bir paradigmanın mümkün olup olmadığını sorguluyor.

YUNUS EMRE TOZA13 Eylül 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı’da mahalle Nuh’un Gemisi gibiydi
Hava kirliliği, gürültü, trafikte boşa harcanan saatler, AVM’lerde geçen hayatlar, tıklım tıkış otobüsler, bahçesiz haneler, meyve- sebzenin süpermarket depolarında yetiştiğini sanan şehir çocukları, yağmurun betonlara ve asfaltlara yağması nedeniyle toprak kokusunun hissedilmediği şehirler... Bugün artık tüm dünyada 21.yüzyılın en büyük felaketlerinden birinin şehir inşa edememek olduğu anlaşılmış durumda. Gerek Avrupa’da gerek Afrika ve okyanus aşırı ülkelerde en büyük yatırımlar şehirlerin geleceğine yapılıyor. Bir yandan varolan şehir problemleri çözülmeye çalışılırken, diğer yandan otobüslerin birbiriyle konuştuğu, GPS ile ambulanslara geçiş üstünlüğünün sağlandığı, altyapı ve binaların daha az enerji kullanma konusunda uyarı sistemini işlettiği, yapay zekâ destekleriyle olası şüpheli paketlerin tespit edildiği akıllı şehirler planlanıyor. Tüm bu planların öncesinde konuşulan ve problemin başladığı yer olarak kabul edilen en küçük birim ise “mahalle”…  Bugün artık yapılan kentsel gelişim politikalarında mahalleler yok, siteler ve etaplar var. Mahalleler kaldırıldı. İlçeler de artık mahallelerden değil etaplardan oluşmaya başladı. Mahalleyi kaybedişimizle neleri kaybettiğimizin farkında da değiliz maalesef. Akademik çalışmalarıyla tanıdığımız İmre Özbek Eren’in Mahalle kitabı, bu sorunun peşinden giderek kadim kültürlerin içinde mahallenin nasıl bir önemi haiz olduğunu gösteriyor.
 
Osmanlı’da mahalleler, hem bir yaşam alanıydı hem de üretim işlevleri vardı. Şehircilik çalışmalarıyla bilinen Avni Çebi’ye göre Osmanlı’da her hane adeta Nuh’un Gemisi gibiydi. İçerisinde evcil hayvan kümes ve ağırlarından, tarımsal üretime kadar her şey vardı. Her bağımsız birim barışta ve savaşta kendi kendine yetecek bir üniter birimdi. Turgut Cansever’e göre de üretim ilişkileri komşularla daha anlamaya, tanımaya, yardımlaşma ve dayanışmaya açık insanî bir iklimde gelişmekteydi. Bu yüzden şehri inşa ederken mahallerden başlamak gerekiyordu. İmre Özbek Eren de Mahalle kitabına tam da buradan; mahallenin en önemli öğelerinden biri olan komşuluk ilişiklerinden başlamış. Eren artık komşuluk ilişkilerinin sosyal, bilişsel ve kültürel temellere dayandığının anlaşıldığını söylüyor. Öyle ki site bloklarında oturan insanlar, bir zaman sonra bencilleşip estetik, anlam, bellek, değer gibi öznelliklerden uzaklaşıyor.
 
Bugün yapılan kentsel dönüşüm projelerinde her site adeta küçük bir site devleti gibi inşa edildiği için siteler mahalle olmuyor. Eskiden mahalleler her kesimden, her farklı düşünce ve görüşten, her yaş ve kültürden, farklı gelir seviyesinden insanın birlikte yaşadığı, hayata açık yapılardı. Yani mahalleye herkes girip çıkabilir, herkes oranın bir paydası olabilir, herkes oranın sahibi olabilirdi. Yine Avni Çebi’nin anlattığına göre her mahallede o mahalleye ait mahallenin zenginleri vardı ve onlar gelir seviyesi düşük diğer insanlar için bir umut, bir güvenceydi. 
 
ORGANİK OLUŞUMLAR
 
Mahallelerin oluşumu organikti; yavaş yavaş zaman içerisinde oluşurdu. Süreç, birkaç ailenin dayanışması ile vücut bulurdu. Mahalle bir ticari arz sonucu değil bir ihtiyaç sonucu oluştuğu için de insanların tüm yaşam evrelerini tamamlayabilecekleri bir mekandı. Yine klasik şehir hayatında cami hayatın merkezindeydi. Caminin etrafında mahalle kurulur, hayat burada başlardı. Hamam, medrese, sıbyan mektebi, kütüphane ve bedesten bu yapının etrafında inşa edilirdi, bütün sokaklar camiye çıkardı. Bütün şehir mimarisine ve siluetine cami hâkimdi, hiçbir kamusal veya sivil mimari cami ile yarışmazdı. Adeta onun gölgesinde kendine yer edinir, ebediyete ait iksiri ondan içerdi. Ezan bütün seslerin en anlamlısı ve hayatın durağıydı. Zaman ezan vakitlerine göre planlanır ve ona göre sözleşme ve buluşmalar yapılırdı. Şu anda dahi Anadolu şehirlerine gittiğiniz zaman özellikle köylere girerken gözünüze çarpan en belirgin yapı camilerdir. Cami aynı zamanda sosyal olarak da bir yaşam merkezi idi. Hem eğitim kurumuydu hem ibadet merkeziydi hem de sosyal aktivitelerin yapıldığı bir merkezdi. Tabii zaman içerisindeki gelişmelerle beraber cami bu işlevlerin bir kısmını kaybetti. Zamanla camiler yalnız ibadet mekanı oldu. 
 
Eren’e göre, ‘bizim’ kültürümüzde mahalle, dünyadaki mahalle olgusundan farklı anlamlar içermektedir. Popüler kültürün etkisiyle mekân-yer kavramlarında kaymalar olsa da bugün mahallenin hâlâ toplumsal bellekte canlılığını koruduğu görüyoruz. Eren, “Yeni bir paradigma mümkün mü?” Sorusu etrafında mahalleye tekrar dönmenin yollarını arıyor.