25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Şiir bir mesuliyet meselesi

HANGİ ANAHTAR, MUSTAFA MELİH ERDOĞAN’IN EBABİL YAYINLARI’NCA OKURA SUNULAN İLK KİTABI... ERDOĞAN’IN ŞİİRLERİ, ARI DURU BİR DİLLE YAZILMIŞ, ANCAK OKURKEN DURUP EPEYCE DÜŞÜNMEK GEREKİYOR.

10 Haziran 2016 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Şiir bir mesuliyet meselesi

MERVE KOÇAK KURT

“Öyle bir yumruk at ki canıma değsin!” diyerek başlıyor kitabının ilk bölümü. Şair, Hangi Anahtar’la niçin böyle açılış yapmayı tercih eder bilinmez.

Bilinen o ki: Diğer şairler gibi yaşamakla ‘derdi’ var. “Yaşamak dedim senden ne kaldı bana/ Şu zoraki duruşumdan namaza/ Şu göğsümde tümseklenen dünyadan”. Yaşamaktan bahsediyor Şair evet, ölümden ve dahi rüyalardan... “Aldanmak suç değil kimseyi acıtmayınca/ Mevsim hür ırmaklarımıza dokunmadıkça güzel” diyor, “Şehrin karanlığı da avutur bizi/ Biz senin hikâyen olarak dünyaya gelmemişken”. Birbirine eklenen uzun gecelerden, gecelerin içinde aranan ış(ı)ktan ve görülen güzel düşlerden dem vuruyor. “Adı takvim arkasında bulunmuş/ bir çocuğun usancı gibi yaşamaktan/ karartmış ellerimi aydınlık”.

ÖLÜMÜ BİR TAŞ ÜSTÜNE YIKARLAR”

Şairin anlattığı hayat aslında hiç de yabancı değildir bize. Yanı başımızda asılı durur bu yüzden. “Gözün döne devrile gördüğü rüyalar seğiriyorsa hâlâ/ Biz ular geçeriz saniyeleri/ Ölümü bir taş üstüne yıkarlar” demez mi Slogan’ıyla? İşte o an, saatin zembereği durur, okurun kalbine bir ok işler, ucundaki zehir şifa/sı olur. Şiir bu, der. “Kalın tuğlalardan bir ömür inşâ eden halk!/ Size bunu söylemek istemezdim/ Şu uyuduğunuz yastık, ağzınızdan çıkan her kelime/ Yarası içine kanamış bir adam gibi yapışacak gırtlağınıza”. 

SON SÖZ YERİNE

Hangi Anahtar üzerine daha birçok yazı yazılacaktır belki, teknik eleştiriler de yapılacaktır. Ben bunu tercih etmedim. Onun yerine şairin, Mustafa Melih Erdoğan’ın şiirini örnek dizelerle okura sunmayı yeğledim. Erdoğan’ın şiirlerinin bıraktığı etki, her okurda farklı olacaktır elbet. Dilerim ki muhatabını bulur. Şiirlerden bağımsız olarak, birkaç not düşmek istiyorum. Daha çok okuru ve yayınevini ilgilendiren bir not bu: Bir kitabın kapağının da içeriği kadar önemli olduğunu düşünmüşümdür hep. Hele ki şu görsellik çağında... Belki kapaktaki görsel biraz daha büyük kullanılabilirdi diye geçirdim içimden kitabı görünce. Bir başka nokta da: Evet, sayfalarda boşlukların/ beyaz alanların olması güzel bir şeydir mizanpaj açısından ve sayfaları rahatlatır. Ancak Hangi Anahtar’daki beyaz boşluklar gereğinden fazla kanımca. Ayrıca, şiirdeki yazı puntoları daha büyük olabilirdi.

Bunların dışında, “suskun cevaplarım var dünyaya/ hem kısa öz” diyen şairin ilk-im’i Hangi Anahtar’ını tebrik ediyorum. Yolu ve bahtı açık olsun. Her ne kadar kendisi “Susmak Kutsaldır” dese de dilerim şiiri her daim okuruyla konuşsun!

OKURUN YAZARA SORULARIDIR

- Şiirin kapısını “hangi anahtar”la açtınız ilkin? Şimdi nasıl bir şiir evrenindesiniz?

                İlk şiirimi, çocuk yaşlarda yazdım. Yanlış hatırlamıyorsam, ilkokulun bitişiyle arkadaşlarımdan ayrılacak olmanın verdiği üzüntüyü anlatmıştım. Bu bağlamda ilk anahtar bu duygudur diyebilirim.

                Şimdi ise kendi şiirimden çok yaşadığım toplumun şiirlerini yazmaya gayret ediyorum. Yani kişisel telaşlardan ziyade ülkemin ve inancımın doğrultusunda yazıyorum.

- “Yarım kalan cümlendi ayrılık/ Onu ölüme ben tamamladım/ Bilemedim bu hangi dağın kasırgasıdır” diyorsunuz Sivas O Morte’de. Sivas’ın şiirinizdeki yeri nedir? Beslenme kaynaklarınız şehirle sınırlı olmasa gerek...

Sivas, doğduğum büyüdüğüm şehir. Bu şiiri gurbetteyken yazmıştım. “Roma O Morte” Ya Roma Ya Ölüm anlamına gelen İtalyanların tarihi bir sloganıdır. Aynısını memleketim için kullandım. Sivas’ın gözümdeki değerini açıklamak için bu yeterli sanıyorum. Sonra bu şehirde Aşkar diye bir dergi doğdu ve safını koruyarak çıkmaya devam ediyor.Beslendiğim kaynaklar, tabi ki şehirle sınırlı değil. Birer birer sıralamak yerine tek kelime: Yaşamak diyelim.

- Şiirle kurduğunuz bağ nasıldır? Şiir olmasaydı neler eksik kalırdı hayatınızda?

                Şiir, bende bilinçli olarak başlamış bir şey değil. Kendimi şiirin içinde buldum diyebilirim ama bilinçli olarak sürdürdüğüm, güçlendirmek için çalıştığım sıkı bir bağım var. Önceleri bir şiiri zihnimde tamamlayıp bitirmeden kâğıda dökmezdim. Bu bazen dört-beş ay gibi ciddi zaman dilimlerine yayılırdı. O süre zarfında yaşanılan her şeyi şiire bir yol olarak kullanırdım. Zamanla bu yazma ritüelini kaybetsem de hala sıkı bir bağımın olduğunu düşünüyorum. Şiir, iç dünyamla beraber çevremi de genişletti. Değerli birçok insan tanıdım, hayatımda olmasa ne vakitli vakitsiz aradığım dostlarıma yeni yazdığım şiirleri heyecanla okuyabilirdim ne de onların heyecanlarına ortak olabilirdim. Gün geçtikçe daha fazla şeye katlanmak zorunda olduğumuz bu dünyada şiir benim için koruyucu bir alan. Tüm sınıflar arası bir el kaldırış. Bir mesuliyet meselesi.

- Günümüz şiirinde genç şiirin yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

                Şiire emek veren, vakarlı, sağlam bir zemine yaslanan birçok arkadaşımız var takip ediyorum, gereksiz telaşlara kapılmadan yollarına devam ediyorlar, günceli iyi takip edip sistemli okumalar yapıyorlar ama daha çok genç şiir; hırçın, aceleci, yapay, huzursuz, alaycı, samimiyetsiz, davasız.

- İlk kitabını çıkarmak isteyen genç bir şaire neler derdiniz?

 

                Şiir, anlamanın ve anlatmanın en kısa ve zorlu aracı. Öncelikle bilinç sahibi olmak gerek. Mesnetsiz ve laf kalabalığından oluşan birçok şiir yerine ne dediğini bilen ve duruş sahibi tek bir şiiriniz olsun yeterli. Bu yüzden ilk kitap, gereksiz kaygılarla aceleye gelmemeli.