20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Size bir şey diyeceğim, kitap bahane...

Evlerinden, ailelerinin sıcaklığından uzakta, devlet koruması altında olan çocuklarla ilgili ne biliyorsunuz?

FADİME ÖZKAN13 Nisan 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Size bir şey diyeceğim, kitap bahane...

Önyargılarınızın nasıl oluştuğunun farkında mısınız? “Türkiye’de yaklaşık 17 bin çocuk devlet korumasında” desem mesela, ne hissedersiniz? Gece başınızı yastığınıza koyduğunuz anda acaba o 17 bin çocuktan kaçının gözyaşları yastığını ıslatıyordur diye düşünüp dertlenmenize mi yol açar bu bilgi yoksa duygudan yoksun kuru bir rakam olarak yutkunmayı mı tercih edersiniz atlatmak için? Belki de hiç düşünmediğiniz bir şeydir bu, şimdiye dek. Ama düşünün lütfen.

Sadece İstanbul’da her ay yaklaşık 55 çocuk ailesinden kopuyor; devlet bakımına alınıyor. Devletin çocuklara sağladığı imkanlar eskiye oranla artık çok iyi. Çok şükür. Bakımları, eğitimleri, kaldıkları evler, tüm fiziki şartlar... iyi. Artık koğuş sistemi yok. 6-16 kişilik daha küçük evlerde, bir aile evi simülasyonu içinde yaşıyorlar. Mutfakta yemek pişiyor, büyük masada toplayıp yiyorlar yemeklerini, buzdolapları dolu, her birinin ayrı yatağı, dolabı, masası var...

SEKİZ SAATTE DEĞİŞEN ANNE

Üç vardiya halinde çalışan anneleri var mesela. Her bir anne sekiz saat çalışıp ayrılıyor evden. Her bir çocuk sekiz saatte bir değişen “anonim anne”yi diğer çocuklarla paylaşıyor mecburen. Kucağa alınmak için, başlarının okşanması için, bir aferin almak için, “hayır, dişlerini fırçalamadan yatamazsın” uyarısını duymak için sıra bekliyorlar. Yoksunluk duygusu kemiriyor içlerini. Neyin eksik olduğunu bilemeden, noksan olanın adını koyamadan, itiraz edemeden, ağlayıp zırlayamadan büyük bir travmayla baş etmeye çalışıyorlar. Nasıl mı? 3-4 yaşlarına kadar sağa sola sallanıyor, kafalarını duvarlara vuruyorlar durmadan. Reçetelerine anti-depresanlar yazılıyor belki de pek erken bir vakitte. Yoksunluk duygusunu kanıksayana kadar bu böyle. Sonra başka yollar buluyorlar.  Ama güven duyma ve bağlanma ihtiyacı hiç bir zaman karşılanamıyor tam olarak. 12-13 yaşlarına kadar kendilerine acınarak bakılmasına, ondan sonra da potansiyel suçlu olarak görülmeye katlanıyorlar. Hayata karşı, başka insanlara karşı bitmeyen bir ürkeklik, dinmeyen bir kırgınlık. Hep bir ince sızı... O sızıyı dindirmek mümkün hal bu ki. Nasıl mı? Uzanıp ellerinden tutarak tabii. İçlerinden birini kucaklayın ve bırakmayın. Koruyucu ailesi olun. Sakın ola yanılmayın. Siz ona bir şey; bir “iyilik” bahşediyor değilsiniz. Allah’a inanıyorsanız Kur’an’ın buyruğunu, değilse -yine Allah’ın lütfuyla- kalbinizde titreşmekte olan o ince sızıyı hatırlayın. Unutmayın sevgiyle kucaklanmak, bir aileye mensup olduğunu hissetmek, yerini yurdunu evini bilmek güçlü ve mutlu kılar her insanı. Özellikle de hayatta yapayalnız kalmış masum kuzuları.

l Bilgi için: www.koruyucuaile.gov.tr 

MİNİK YAZARLAR İŞ BAŞINDA

Devlet korumasında olan çocukların yazıp resmettiği, tasarlayıp adını koyduğu üç kitap; Altın Balık, Ateş Böceği Pırıltı ve Tak Tak ile Lak Lak. Bolu Valiliğince “Minik yazarlar İşbaşında” başlığıyla basılan kitaplarda anlatılan masalların ana fikri, karşılıksız iyilik yapmak. Ne var bunda, masallar zaten bunu anlatır demeyin. Kimin anlattığına dikkat edin. Hayatta yalnız bırakılmış ama devlet bakımında güzel insanlarla karşılaşıp yaralarını iyileştiren çocukların anlattığı masallar bunlar. O yüzden de çok kıymetli. Her çocuğun hayata eşit haklarla ve umutla hazırlanabilmesine küçük de olsa pozitif bir katkı olur inşallah bu çağrı.