24 Nisan 2024 Çarşamba / 16 Sevval 1445

Süleyman kuşdili bilir dediler

Emine Gürsoy Naskali’nin Kuş Dili isimli kitabı, geniş bir alandaki kaynakların yoklanması, taranması, okunmasıyla vücut bulmuş akademik incelemelerden oluşuyor. Ama derlemenin “edebiyatta kuşlar” bahsi epeyce eksik kalmış.

TURAN KARATAŞ10 Ağustos 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Süleyman kuşdili bilir dediler

Akademi dünyamızda, çok şükür, yararlı, nitelikli işler yapan, bilim insanı vasıflarını hakkıyla üzerinde taşıyan hocalar var. Çalışmalarını yıllardır takip ettiğim Emine Gürsoy Naskali bunlardan biridir. Geniş müktesebatı ve çevresindeki genç araştırmacılara kılavuzluğu ile kıymetli kitaplar hazırladı/hazırlıyor. Biri ötekinden değerli, kültür tarihimiz için geniş malumatın, malzemenin bulunduğu eserler. Dönüp bakmaya üşeneceğimiz hurda konularda neredeyse başucu kitabı olacak yapıtlar ortaya çıktı. Tuz, Tütün, Saç, Ayakkabı, Hapishane, Ekmek, Öksüzler ve Yetimler, Çoban, Zeytin, Çerez, Veda, Kasap, Ağıt, Temizlik, Muska, Geyik, Korku, Yılan, Balık, Hediye, Yalan, Yemin, Küslük, Kahve, Argo, At gibi birbirinden ilginç konularda araştırmacıların ürünlerini kitap bütünlüğü içinde biraraya getirdi Emine Hoca. Şimdi önümdeki kitap Kuş Dili -Dilde, Edebiyatta, Sanatta Kuşlar- adını taşıyor. Daha evvel bir de Kuş Kitabı hazırlamıştı.

Kuşların, Âdemoğlunun varoluşundan beri dünya hayatının her safhasında önemli bir yer tuttuğunu, bilhassa beslenmede, haberleşmede insanın kuşlardan nasıl yararlandığını biliyoruz. Bundan daha mühimi, efsanelerden kıssalara destanlardan türkülere, hikâyelerden şiirlere sözün her nev’inde, insanlık tarihini, kültürünü oluşturan eserlerde kuşların çeşitli özellikleriyle, simgesel anlamlarıyla karşımıza çıkmasıdır. Tarihin olağanüstü vakitlerinde ve kutsal metinlerde de kuşların mühim işlevler taşıdığını görmekteyiz. Mekke’yi yıkmaya yeltenen Ebrehe’nin ordularını ‘yenilmiş ekin’e döndüren kuşlardır. Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkıs’ın haberini bir kuştan alır. Feridüddin Attar, ölmez eseri Mantık’ut-tayr’da seyr ü sülük yolculuğunu kuşları simge yaparak anlatır. Bu bağlamda, kuşların Türk dilinde, kültüründe ve edebiyatında yadsınamaz bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Deyişlerinde turnalardan haber sormayan, yârine selam göndermeyen âşık yok gibidir. Şiirlerinde bülbülveş maşukasının derdine duçar olup onun cevr ü cefasına, nazına, gamına katlanan ve bunu canına minnet sayan kadim şairler saymakla bitmez. Uçuşuyla ruhu ve özgürlüğü, göklerle irtibatı sebebiyle kutluluğu temsil eden kuş, beri yanda uğursuzluğun ve ölümün de habercisi sayılmıştır. Kültürümüzde kuşlara dair inanışlar anlatmakla tükenmez.

YUNUS ŞİİRİNE KUŞLAR KONAR MI?

Bahis mevzu olan kitaptaki yazılar, geniş bir alandaki kaynakların yoklanması, taranması, okunmasıyla vücut bulmuş akademik incelemeler. Beş ana başlık altında konmuş yazılar kitaba. İlkinde bir tek makale var: “Budist Uygur Kültüründe Kuş”. Bu kısma başka yazılar ilave edilebilirdi. Meselâ, Oğuzlar’ın İslamlık öncesi inanışlarında, yaşamalarında kuşların yeri sorgulanabilirdi. İkinci kısımdaki “klasik edebiyatta kuşlar” başlığı çevresinde epeyce araştırma yer alıyor. Ancak, Anadolu sahasındaki erken dönem metinlerine de bu dikkatle bakılabilirdi. Söz gelimi Yunus’un şiirlerine, Âşık Paşa’nın Garibname’sine kuşlar konar mı? Dahası Mevlana’nın Mesnevi’sinde ve büyük divanındaki şiirlerinde kuşlara hangi sembolik anlamları verdiğini örneklerle okumak isterdim. Üçüncü kısımda “Mitler ve Destanlar”da yer tutan kuşlara dair incelemeler yer alıyor. Dördüncü kısımda sadece bir araştırma var: “Osmanlı Kayıklarının Kuş Biçimli Gemibaş Figürleri”. Son kısım, dilimizdeki kuş adlarına tahsis edilmiş. Emek mahsulü araştırmalar var. Bu incelemeler içinde “Derleme Sözlüğü’nde Kuş Adları” başlıklı makale dikkate değer. Araştırmacı, Derleme Sözlüğü’nde bin 137 kuş adı tespit etmiş; bunları aktarıp üzerinde bir inceleme, değerlendirme yapmış. Bu kuşlardan hindinin 67, tavuğun 66, güvercinin 51, ördeğin 41, karganın 37, serçenin 34, horozun 30, saksağanın 30, kartalın 22 farklı adı var. Üşenmedim, bin 137 kuş ismini tek tek inceledim, hindiye hangi adlar verildiğine baktım, bir kenara yazdım. Bir kısmını buraya da alıyorum, insanımızın muhayyilesinin ne denli geniş, benzetmelerinin ne kadar güzel olduğunu göresiniz diye. Alişiş, azman [erkek hindi], baba [erkek hindi], beberuhi, besleme, bibi, buğra, cavcav, cırıh, corcor, cugul, culuk, ebi, gılu, godal, gukcuk, guli, gürgür, ibili, kabarama, keleken, köküş, kukumav, loklok [erkek hindi], mısır, pillik [dişi hindi], pipi, sısır, tomtom [erkek hindi], yapuh, yemeni…

İNCİR KUŞLARI NEREDE?

Kitabı incelerken hemen ilk bakışta gördüğüm eksiklikler: Geçmiş yaşantımız/kültürümüz içinde çeşitli alanlarda (bayrakta, sancakta, kapılarda, taşlarda, kıyafetlerde, minyatürlerde) karşımıza çıkan kuş figürleri de incelenmeliydi. Geniş insanlık kültüründe simgeleşen kuşların (baykuş, karga, güvercinvb.) bu evrensel mana katına hangi özellikleriyle yükseldiği üzerine bir araştırma yapılabilirdi. Ama asıl, son dönemin edebiyat eserlerine de bakılmalıydı. Hiç değilse belli başlılarına. “Son Kuşlar”ın yazarı Sait Faik’in hikâyelerine söz gelimi. Ahmet Haşim’in Göl Kuşları   aklıma geliyor hemen. Sonra hafızamı azıcık yokluyorum, onlarca şiir sökün ediyor içinde kuşların kanatlandığı. Sezai Karakoç’un anıt şiiri “Monna Rosa”daki “incir kuşları”nı hatırlıyorum, sonra o muhteşem dizeyi: “Ah, beni vursalar bir kuş yerine!” Arkasından Ali Akbaş’ın Kuş Sofrası, Cahit Zarifoğlu’nun o harika masal kitapları Serçe Kuş, Ağaçkakanlar aklıma düşüyor... Gördüğüm, derlemenin “edebiyatta kuşlar” bahsi epeyce eksik kalmış. Elimizdeki kitap, eksikliklerine karşılık, değerli bir kaynaktır. Bundan sonra yapılacak araştırmalar için bir ufuk kıymetinde.