19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Tek yükleri yaşama umudu

“Göç olgusu fiziksel bir eylemin ötesinde, duygular bütünlüğünü yansıtır. İçinde vazgeçiş, çarpışma, yenilgi, umut ve en çok da özlem barındırır. Bu duygular öyle şiddetlidir ki edebi üretime yansıması kaçınılmazdır.”

HALE KAPLAN ÖZ / RÖPORTAJ10 Ağustos 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Tek yükleri yaşama umudu

Suriye’de savaş tüm yıkımıyla sürüyor. İç savaştan kaçan milyonlarca mülteci dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış yaşam mücadelesi veriyor. Söz konusu sığınmacıların 3 milyonu Türkiye’de misafir. Bu Türk insanı için büyük bir tanıklık olmanın yanı sıra önemli imtihanı da barındırıyor. Peki dönemin iç burkan gerçeği olan göç olgusu yeterince edebiyata yansıyor mu? Evet, yavaş yavaş bu konuyu merkeze alan kitapları raflarda görmeye başladık. Said ve Shaya bu kitaplardan biri. İki Suriyeli çocuk sığınmacının hayatından kesitler sunan kitap Neslihan Semiz imzasını taşıyor.

- Suriye altı yıldır iç savaş ile boğuşuyor. Aynı coğrafyada yaşadığımız Suriyelileri ağırlamaya başlayalı da bir o kadar süre… Sizin bu sürece dair tanıklıklarınız nelerdir?

Hepimizin tanık olduğu üzere bu kadar uzun bir süredir Suriye toprakları silah sesleri altında ve bu durum vatanlarında yaşayamaz duruma gelmiş milyonlarca insanı yerinden yurdundan etmiş ve büyük bir göçü beraberinde getirmiştir. Bu insanlar hayata tutunma kaygısıyla, anılarını, yaşanmışlıklarını ortak yaşam alanlarını, kısacası her şeylerini terk edip çeşitli ülkelere paramparça yürekleriyle dağıldılar. Bu göç dalgasından en çok etkilenen de ülkemiz oldu. Ama bu insanlar sadece sayı ile ifade edilebilecek bir topluluk değildi. Çok ağır bir savaşın içinden kırgın, yitik ve çaresiz gelenlerdi. Tek yükleri yaşama umuduydu. Ve ülkemizde hem mülteci kamplarında hem de çeşitli şehirlerde hayata tutunmaya çalışıyorlar. Onların yaşamlarına tanık olmamak ya da duyarsız kalmak mümkün değil. Çünkü aynı coğrafyada birlikte yaşıyoruz. Aynı toprağın aynı havasını soluyoruz.

- Bu tanıklıklar yeterince edebiyata yansıdı mı? Göç edebiyatı yeni eserler verecek mi?

Bu tanıklıklar, yavaş yavaş edebiyatımıza yansımakta. Ancak, bu alanın üretiminin ileride oldukça zenginleşeceğini düşünüyorum. Çünkü, göç olgusu fiziksel bir eylemin ötesinde, duygular bütünlüğünü yansıtır. İçinde vazgeçişler, hüzünler, çarpışmalar, yengiler, yenilgiler, umutlar umutsuzluklar ve en çok da özlem barındırır. Bu duygular göç olgusunda öyle şiddetlidir ki edebi üretime yansıması kaçınılmazdır. Göç teması içerik değiştirerek edebiyatta hep var olacaktır. Ayrıca, sanatın insanları bütünleştirici bir köprü oluşu, belki de en fazla göç edebiyatıyla sağlanacaktır.

- Said ve Shaya hikaye olarak nasıl kurgulandı? Roman’da çok tanıdık imgeler kullanmışsınız. Gerçekliğe dayanan kısmı ne oranda?

Savaş, haksız ölümler ve bunların yol açtığı savrulan yaşamlar hepimizi derinden etkilemekte. Geçen yıl bir haftasonu eşim ve yedi yaşındaki kızım ile Ankara’da oturduğumuz semtteki açık hava parkına gittiğimizde Suriyeli iki sevimli çocuğun yanımıza gelip oturmaları ve sonrasında anne babalarıyla tanışmamız ile birlikte bu ailenin Suriye’de ortaya çıkan savaş sonrası yaşam hikâyelerini dinleme ve sonrasında karşı karşıya kaldıkları sorunları izleme fırsatı buldum. O iki sevimli çocuğun gözlerindeki ışık, gülüşlerindeki sıcaklık ve anne babalarının yaşam mücadelesi kalbime yapışıp kalmıştı. Yazmasam kalbime söz geçmeyecekti. Said ve Shaya’nın hikâyesi böyle başladı. Kurgusal boyutu kaçınılmaz olmakla birlikte Suriyeli bir mülteci ailenin yaşam mücadelesi gözlemlenerek kurgulandığı için gerçekliğe dayanan kısmı oldukça büyüktür.

- Hayatımızın üzerinde kalan tortularla mücadele sürecinden bahsediyorsunuz Roman’da. Savaş ve göçün çocuk ruhundaki tahribatını anlatıyorsunuz. Romanı yazma sürecinde Suriyeli çocuklarla ilgili en temel tespitleriniz ne oldu?

Suriyeli çocuklar… Onlar çok yaralı. Savaşı birebir yaşamış, annelerini babalarını yitirmiş, kardeşlerinin ölümlerini görmüş, evlerinin bombalanışına tanıklık etmiş öyle çok çocuk var ki. Okula gideni de var gidemeyeni de. Çalışmak zorunda kalanı da. Hem yaşlarına göre çok olgunlar, hem oldukça çocuk. Dilimizi hızlı öğreniyorlar, büyüklerinin yanında tercümanlık yapıyorlar. Büyüdüklerinde, bu yaralarının da büyümemesini diliyorum.

- Türkiye mülteciler konusunda dünyaya örnek bir tutum sergiliyor. Dünya üzerinde en fazla mülteciyi ağırlayan ülkeyiz. Bununla birlikte mülteciler en çok tartışılan konulardan da biri. Toplumun bu konuda nasıl bir imtihan verdiğini düşünüyorsunuz?

Toplumumuz için mültecilerle birlikte yaşamak elbette bazı sıkıntıları beraberinde getirdi… Ancak, ortak bir payda olan aynı topraklar üzerinde birlikte yaşamak, kimliklerimizde ne yazılı olursa olsun hepimiz için insani bir sorumluluk olmalı…